Eve dönmüştüm. Üstümdeki kıyafetlerden kurtulup, yüzümdeki makyajı silerek rahatladım. Kafam dağılsın diye film izlemeye karar vermiştim ama düşünmekten izlediyimden bir şey anlamıyordum. Eylül'ün benimle ne alıp veremediği vardı ki bu kadar küçümseyici, kesin hükümlü konuşmuştu?
Aslında böyle konuşmasını yadırgamamalıydım. Ne de olsa Timuçin'le kardeşti. İnsanları tanıma zahmetinde bulunmadan sosyal statüsüne göre yargılıyorlardı. Karşısındakilerin karakter özelliklerinden ziyade sadece kendilerine uygun mu değil mi onunla ilgileniyorlardı.Duyduklarım çok kötü hissetmeme sebep olmuştu. Ama sesimi çıkarmayarak cesaretimin idam sehpasını tekmelemiştim. Korkakça davranmıştım. Ona söyledikleri için hesap sora bilirdim. Tabi sonrasındaysa Timuçin yaptığıma pişman edecekti beni. Bu yüzden yapmadığımı kendime itiraf etmem zor olmuştu. Timuçin'e karşı gelemiyordum. Acizdim. Bir şey yaparken kendimden önce o ne düşünür, bunu önemsemem iğrenç bir duyguydu.
Evdeki sessizlik boğuyordu. Kimseye derdimi anlatamıyordum ama biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı. Arayacak kimim vardı ki? Tuna'yı ararsam şübhelenecekti. Başka kim var diye düşünürken Barış aklıma gelmişti. Kendiside bugün istediğin zaman konuşa biliriz demişti. Bir sürü soru soracağı için çekiniyordum ama bir anlık her şeyi boş vererek aramıştım.
Üçüncü çalışda tereddütde kapatmak istesem de endişeli ses tonuyla
"Deniz," diyerek açmıştı."Rahatsız etmedim umarım."
"Yok da. Ama şaşırdım. Yani bu saatte ara - "
Gerçekten de saat geçti. Aptal gibi niye aradıysam?
Sözünü yarıda keserek
"Haklısın geç oldu ya. Kusura bakma gerçekten. İyi geceler." diyip kapatmak isterken
"Dur dur kapatma. Öyle demedim. Demek istediğim endişelendim biraz. Sesin kötü geliyor. İyi misin?" sordu.Ağlayarak
"Değilim. Hem de hiç iyi değilim." diye cevap verdim."Deniz, noldu? Korkutuyorsun beni."
Zar zor konuşa biliyordum.
"Ben. Şey," mırıldanmıştım.
"Nerdesin? Söyle yanına geleceğim."
Göz yaşlarımı silerek
"Hayır olmaz. Gerek yok." dedim."Tamam buluşalım o zaman. Buna itiraz etme bari."
Kabul etmiştim. Sahilde buluşacaktık. Giderken tedirgindim. Vazgeçmeyi defalarca düşünmüştüm. Bir o kadar da gitmek istiyordum aslında. Sahile geldiyimde Barış bir bankta oturmuş beni bekliyordu. Yanına gittiyimde her şey irdelemişti. Geçiştirmekte zorlanıyordum.
Gözümü karşıya dikmiş denizi izlerken
"Her şeye hayır diyorsun. Noldu peki? Sevgilinle mi tartıştın yoksa?" dedi."Sevgilim filan değil o. Nefret ettiğim biri sadece."
"Ayrıldınız mı?"
"Hiç birlikte olmamıştık ki."
Derin bir iç çekerek
"Bulmaca gibi konuşuyorsun." dedi."Boş ver. Lütfen soru sorma artık. Nolursun." dediğimde nedensiz bir duygu ona sarılmam için tetiklemişti.
Kollarımı ona sararak başımı omzuna yasladığımda ellerini sırtımda hissetmiştim. Kalp atışlarını hissediyordum. Çok hızlı atıyordu. Daha sıkı sarıldığımda daha da hızlanmıştı. Ayrıldınız mı dediğinde de sesinde sevinç vardı sanki. Neydi bu şimdi? Yoksa beni? Hayır canım, bu olamaz. Mümkünsüz. Hızlı atıyorsa ne olmuş, kalp bu çarpar değil mi? Normal.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Zamanı
ChickLitUmutları, hayalleri yıkılmış, çocukluğu elinden alınmış ve intikam ateşiyle yanan biri ne kadar tehlikeli ola bilir? Dünyada en tehlikeli insan kaybedecek bir şeyi olmayan insandır derler. Ela da öyleydi. Kaybedecek bir şeyi yoktu, canından başka...