Yalnız

136 10 10
                                    

Oysa o kadar çıplak, o kadar açıktı ki yalnızlığım, her ne kadar saklambaç oynasa da öyleydi işte. Yalnızlık yaşandığının yarısı kadar bile anlatılamamış bir duyguyken, kelimleler kabul eder mi bu yükün altında ezilmeyi? Olur ya bazen koşmak isteriz, ne cesaretimiz vardır ne de gücümüz. Gitmek isteriz bilinmez yerlere oysa bilemeyiz ki, içimizdeki gitmedikçe gittiğimiz yollar da yerler de önemsizdir.
Saklambaç oynuyor yalnızlığım. Sessiz, sakin, terlemeden ama gerçek. Hep çevremde göre biliyorum onu. Sobe dememi bekliyor...

Okuduğum kitaptaki bu satırlar beni derin düşüncelere iterken, son cümlesine takılıp kalmıştım. Yalnızlığım hep içimde ve onu sobelememi bekliyor. Hani derler ya yalnızlık tercih meselesidir, mutsuz kalabalıktansa yalnızlığı seçer insan diye. Ama benimki tercih değildi. Mecbur bırakılmaydı. Etrafımda beni anlayan bir kaç kişi olsa da onlara tam olarak açılamıyordum. Annemle babamın yokluğunun verdiği yalnızlık hissi hiç bitmiyordu. Kalbimdeki yerleri dolmuyordu. Daima eksiktim.

Dün olanlardan sonra hissettiklerimi kimseyle paylaşamamam bunları düşünmeme neden olmuştu. Barışın beni teselli etmek için söyledikleri iyi hissetmeme değil de utanç duymama sebep olmuştu. Tamam ben zenginlik peşinde değildim ama Ecenin beni aşağılaması ağırıma gitmişti. Ve Barışın da Ecenin yanında konuşmayıp sadece benimle konuşması onunda Eceden farklı düşünmediğinin kanıtıydı. Bu halde olmam ne benim ne de Barışın yüzünden değildi ama cezasını ben çekiyordum.

Günlerdir Tunaya gitmek için sabırsızlansam da şimdi burda olmam fark etmiyordu. Düşüncelerim o evdeydi. Daha doğrusu Barışta. Evlenme planları ve diğer bütün planlarım boş geliyordu artık. Daha fazla o evde kalmak istemiyordum. Kendime bu işkenceyi yapmam saçmaydı. Kendimi yıpratmaktansa kısa vadeli plan yaparak en kısa sürede o adamdan intikamımı almalıydım. Barış'la evlenme fikri ve bunu gerçekleştirmek için yaptıklarım gereksizdi.
Bunu şimdi anlamamsa en büyük aptallığımdı.

Yemek yerken Tuna dikkatle yüzüme bakarak
"Yine yok bir şey deme.
Geldiğinden beri böylesin. Noldu? Anlat hadi." dedi.

Benim için üzüldüğünü biliyordum.

Onu daha fazla endişelendirmemek için biraz gülümsemeye çalışarak
"İyiyim ya. Gerçekten bir şey yok. Sadece yorgunum." diye cevap verdim.

"Ela, seni çok iyi tanıyorum. Bana yalan söyleme bari, bir şey olmuş."

"İnan ki olmadı." dedikten sonra masadan kalkarak
"Ben biraz hava alıyım ya, bunaldım." dedim.

"Gelmemi ister misin?"

"Biraz yalnız kalsam iyi olacak.'

Olumlu yönde kafasını salladı.

Sahile gitmiştim. Biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı. Denize karşı bir banka oturmuş olanları düşünüyordum. Neden bu kadar aciz hissediyordum?
O evde bir ay bile kalmak beni fazlasıyla yıpratmıştı. Her an terkedip gitme isteği taşıyordum. Nefretim her gün daha fazla artıyordu.

Eve döndüğümde Tuna arkadaşlarıyla dışarıda olduğu için ev boştu. Bugün denizi izlemek rahatlatmıştı. Evdeki sakinlikte iyi geliyordu. Dinlenmek için bol zamanım vardı ve bunu da değerlendiriyordum.
Ne yapacağımı şimdi bulamasam da yalıya dönünce daha mantıklı bir plan yapmalıydım.

Pazarertesi geldiğinde dönme vaktim de gelmişti. Tabi benimle beraber her kes de eve dönmüştü. Yine bunaltıcı bir haftaya başlıyorduk. Ev kimse yokken bile çekilmezken nefret ettiğim insanlarla doluyken daha da çekilmezleşiyordu.

Bütün gün Egenin huysuzluklarıyla uğraşmıştım. Diş çıkardığı için sürekli ağlamıştı. Başından ayrılmadan onunla ilgilenmiştim. Ama Pınar umursamamıştı bile çocuğu. Sadece bir kere uğramıştı odasına. Çok kötü bir anneydi. Hatta berbat. Savaş iyi biri olsa bile o da pek ilgilenmiyordu Ege'le. Böyle bir aileye sahip olduğu için üzülüyordum Egeye.

İntikam ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin