Multimedia: Timuçin Erberk
Davet devam ediyordu. Müzayideden sonra davetin çocuklar için olan kısmı bitmişti. Klasik sosyete törenlerine dönmüştü ortalık. Tabi zenginlerin yardımseverliği bir yere kadardı. Ama en azında az önceki müzayidede harcadıkları onlar için önemsenmeyecek derecede olan paraların kimsesiz çocuklara yardımı olacaktı.
Kimsenin bir şey anlamadığından emin olduğum orkestranın çaldığı slow parçalardan gına gelmişti. Durmadan aynı sıkıcı müzik kulağımı tırmalıyordu. Ama Egeye iyi gelmiş olacak ki uyumuştu. Muhtemelen ninni sanmıştır.
Masada bir kaç tanımadığım kişi dışında kimsenin olmamasının verdiği sıkıntıyla etrafta dans eden, sohbet eden insanları izliyordum. Gözüm etrafındaki 3 kızla koyu bir sohbete dalmış Barışa takılmıştı. Bu kız burada kimseyi tanımıyor en azından biraz ilgileniyim demek yerine sevgili arkadaşlarıyla keyfine devam ediyordu.Bakışlarım Barışın üzerindeyken bir an bana dönmesiyle göz göze geldik. Hemen gözlerimi kaçırsam da yine de neden baktığımı anlamış olacak ki kızlardan ayrılıp bana doğru gelmeye başladı. Niye geliyorsun yani. Of ya resmen aptal durumuna düşmüştüm.
Yanıma geldiğinde tek nefeste
"Yalnız bırakmamak için gelmene gerek yoktu. Yani sen kendi işine bak ya. Ben böyle iyiyim. Gerçekten." deyi vermiştim.Gözlerini kısarak
"Ne diyorsun sen?" masadaki telefonunu göstererek "Telefonumu almaya geldim ben." dedi.Lanet olsun. Bu sefer gerçekten rezil oldum. Bu kadarı fazla değil mi? Geri zekalıyım ben.
Utançtan cevap vermeden önüme döndüğümde pis bir sırıtışla
"Şaka yaptım ya tabi ki senin için geldim. O kadar da düşüncesiz değilim." dedi."Ya tamam yalan söylemene gerek yok. Aptal gibi üstüme alındım işte. Özür dilerim gide bilirsin."
Yanıma oturarak
"Yalan niye söyleyeyim?" eliyle az önce sohbet ettiği yeri göstererek
"Hem yanlarına dönecek olsam orda beklerlerdi değil mi?" dedi.Gerçekten de gitmişlerdi. Her şeyi nasıl yalnış anlıyordum böyle? E işte benim gibi aptaldan başka ne beklenir ki?
"Her neyse işte benim yüzümden konuşmanı bölmene gerek yok. Alıkoymuyum seni."
"Yapma ama. Bu kadar fazla alıngan olmakla sadece kendini incitirsin."
"Ya hiç bir şeye alınmadım ben nerden çıkarıyorsun?"
"Tavırlarından."
"Yalnış anlamışsın o zaman." dedikten sonra kurtulmak için lavaboya gidecekken Barışta arkamda geldi.
Salonun ortası kalabalıktı. Ve dışarı çıkarken insanların arasından geçmek zorundaydım.
Barıştan kurtulmak için çıkmaya çalışsam da hâlâ benimle geliyordu.Kapıdan çıkarken birinin arkamdan
"Ela," diye seslenmesiyle durdum.Gerçek adımla seslenmişti. Seslenen adamın kim olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da tedirginlik kaplamıştı içimi.
Beni tanıyan biriyle karşılaşmam hiç iyi olmazdı. Hem de Barışın yanında.Döndüğümde seslenenin Timuçin olduğunu gördüm. Bu gün en şanssız günümde filan mıydım? Kör talihim ya. Bu adamın burada ne işi vardı? Hakkımda her şeyi biliyordu ve ağzından bir şey kaçırsa Barış her şeyi öğrenirdi.
Sevinçle
"Bir an yalnış gördüm sandım ama sensin bu. Çok sevindim seni gördüğüme." dediğinde Barış neler olduğunu anlamak istercesine bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Zamanı
ChickLitUmutları, hayalleri yıkılmış, çocukluğu elinden alınmış ve intikam ateşiyle yanan biri ne kadar tehlikeli ola bilir? Dünyada en tehlikeli insan kaybedecek bir şeyi olmayan insandır derler. Ela da öyleydi. Kaybedecek bir şeyi yoktu, canından başka...