İş görüşmesi

328 15 6
                                    

Multimedia: Barış Erden

İstanbulda Tunanın eski evine yerleşmiştik. Esra'la evlenmelerine az bir süre kalmış kız ölmüş ve o da hatıralardan kurtulmak için Almanyaya yerleşmiş. O zamandan beri 3 yıl boyunca buraya hiç uğramamış. Bana ondan çok bahsetmemişti. İlk kez dün bu evde gördüm resimlerini, çok güzel bir kızdı. Hakkında bilgim az olsa da resimlerden gördüğüm kadarıyla iyi birine benziyordu.

Tuna eve geldiğimizden beri darma duman bir ruh haline bürünmüştü. Acıları tazelenmişti. Bu hali içimi eritiyoru. Benim gibi yarım kalmışlık hissi içinde boğuluyordu o da. Onu çok iyi anlıyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Ona teselli bile veremiyordum. Ne diyecektim? Unut onu filan mı? İnsan kendi yapmadığı bir şeyi nasıl başkasına tavsiye ede bilir ki? Unutamıyorsun işte, ne kadar zaman geçse bile çektiğin acı hâlâ ilk günkü gibi sızlatıyor
yüreğini. Engel olamıyorsun buna, yaralar asla kapanmıyor. Kabuk bağlasa da her dokunuşunda canını yakmaya devam ediyor. Ve en kötüsü de alışıyorsun buna, acıya, hasrete, yalnızlığa, göz yaşına. Çaresizlik içinde hapsolsan da isyan etmeyi bırakıyorsun artık. Kabulleniyorsun. Bir tür kaderine boyun eğmek gibi.

Tuna balkondan dışarıyı izlerken efkarlı görünüyordu. Yanına giderek
"İyi misin?" diye sordum.

Sesi titreyerek
"Evet." dedi.

"Tuna, bak bu ev bize çok büyük, başka bir eve taşınsak ha ne dersin? Hem küçük evler daha rahat olur."

Yüzünü bana dönerek
"Bunu neden söylediyini biliyorum. Ama kaçmak istemiyorum artık, Ela. Bugüne kadar hep kaçtım ama olmuyor. Bu ev gibi kalbim de onun hatıralarıyla dolu. Evden gitsem bile kalbim hep benimle. Lanet olsun ki kaçamıyorum ondan." dediğinde gözleri dolmuştu.

Baş parmağımla göz yaşını silerek
"Biliyorum." dedim.

Benim de gözlerimin dolduğunu görünce hemen göz yaşlarını silerek
"Özür dilerim, Ela. Bunları seni üzmek için söylemedim." dedi

"Hayır hayır özür dileme. Ben seni çok iyi anlıyorum. Bende aynı şeyleri hissediyorum."

"Lütfen ağlama. Hem senin güçlü olman lazım. İntikamını alman için soğukkanlı olmalısın. Güçlü olucaksın, söz ver bana."

"Evet, söz veriyorum. Bunu yapmalıyım. Ailem için, güçlü olucam."

"İşte böyle, güzelim."

"Seni tanıdığım için çok şanslıyım. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum."

"Bende öyle, sen bana iyi geliyorsun. Yani ne kadar kötü olsam da seninle konuşunca rahatlıyorum."

Tunayla konuşmak bana güç vermişti. Onun da kendini iyi hissetmesine sevinmiştim. Benim insanlara karşı kurduğum yüksek duvarları bir tek o geçe biliyordu. Her kese karşı güvenimi yitirmişken ona koşulsuz şartsız inanıyordum.
O olmasa belki de intikamımı alıcak cesareti bulamazdım kendimde. Bana yaşadıklarım ve yaşayacaklarım için direnç veriyordu.

Tuna akşam ailesiyle buluşmaya gitmişti. Ailesiyle arası soğuktu onlarla pek iyi anlaşamazdı, ama annesinin ısrarı, benim de zorlamamla gitmeye karar vermişti.
Onun yokluğunda benim de düşünmek için bol bol zamanım olmuştu. Çok iyi bir plan yapmam gerekiyordu. İntikam için böyle bi fırsat bi daha elime geçmeye bilirdi. O evde kaldığım her anın kıymetini bilmeliydim. Ali Erdene en büyük acıyı yaşatmalıydım. Ama nasıl? Onu gizlice öldüre bilirdim ama
elime bi şey geçmeyecekti.

Çok daha iyi bir fikire ihtiyacım vardı. Onu en zayıf noktasından vurmam gerekiyordu.
Mantıklı düşününce zaafını bulmak çokta zor olmuyordu.
En büyük zaafı oğullarıydı. Savaş ve Barış ikiz çocuklarıydı ve onları canından bile çok seviyordu. Onlar için her şeyi yapardı. Onlara bir şey olsa kahrından ölürdü herhalde. Benim odak noktamsa Barış olmalıydı. Savaşın çocuğu vardı ve masum bir çocuğu asla mutsuz etmek istemezdim.

İntikam ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin