Fatih
Havaalanından döndükten sonra babamın benim adima hisseledigi paranın bir kısmını aldım. Babam fark etmezdi, etse de bir şey demezdi çünkü bu para benimdi. Kullandigimi düşünüyordu ancak ben bir kuruşuna dahi dokunmamistim. Ama şimdi ihtiyacım vardı. İki orta boy çantayı parayla doldurup bankadan çıktım. Gercek kimliğimi yaktım, "Selim" kimligimle Bakkal'a arabayı sürdüm. İçerisi aynı igrenclikteydi. Bir zamanlar tıpkı bir hayvan gibi oldugumu hissettim. İlkel ve felsefeden nasibine hiçbir şey düşmemiş bir hayvan..
"Ne kadar az yer, icer, gezer, konusur, yasarsaniz o kadar kendiniz olursunuz" diyordu Karl Marx. Demek istediğini şimdi anlamıştım.
Köşedeki masanın kirilmak üzere olan ayagina ayakkabısının topugunu batirmis büyük ihtimalle evli ve çocuklu bir adamın kucağında oturan üzerindeki bir parça kumaşın yaşam tarzı ve özgür seçim değil de fahişelik ifade ettiği elbisesiyle, dağılmış ruju ve akmış rimeliyle, sahte ve acı gulumsemesiyle bu kadından hem tiksinmis hem de bu kadının haline üzülmüştüm.
Hiç kadın satmamistim ancak satın almıştım. Kendime degil, kurtarmak için almıştım. Bu yola kendi rızasıyla giren tüm kadınlar hala aynı iğrenç yaşlı ve kirli o hayvani hissi düşündürüyordu bana. Ancak Bakkal bana fuhuşa zorla itilmiş -küçük denilmesi daha uygun olan- genç kızları satın almayı görev bicmisti. Bunun için adam öldürüyor,bunun için uyuşturucu satiyordum. Ancak amacimin doğru olması eylemlerimi erdemli kilmiyordu ne yazık ki. Biliyordum,çünkü vicdanimin mahkemesi adil ve icimdeki kafes karanlıkti.
Ona bir "varlık" olarak bakarken kadının bana şehvetle baktığını fark ettim. Ve bir kere daha tiksindim. Çünkü neredeyse annem yaslarindaydi.
Bu sefer etrafı daha detaylı ve aydınlık bir felsefeyle inceleyecektim. "İnsanlık" benliğini ve "hayvani" sıfatını birbirinden iyice ayırmak ve zevklerimin kölesi olup nasıl da hiclestigimi görmek için.
"Abi buyur" dedi Bakkal'in kapısının önündeki korumalardan biri.
Ona cevap vermeden zamanında önünde bicaklanip altına sigindigim o masaya oturdum. Belki de hala yerde kanıma ait hadron veyahut Dna vardı. Fark etmezdi;zamanın bir yerlerinde ben, bu yerde her an bicaklaniyordum. Ve zaman çizgi halinde akmadigindan sonsuzlukta ben hep buradaydım ve hep bu acidaydim.
Başımı kaldırdım. Gürültülü ve şehvet içerikli pek çok söz içeren yabancı şarkı adeta hayvan iniltilerine dönüşüyordu. Bir tane dahi müzik aletinin olmadığı, tele elin değmediği bu müzik insanlarda garip bir şekilde serotonin ve endorfin salgiliyordu.
Buradaki tüm zevkler aslında sonucunda aynı saniyelik bir tatmin olusla sonuclaniyordu. Sadece 15 saniye için ömrümün büyük kısmını burada geçirmiş olmama bir kere daha hazci sofistlere kufrederek lanet ettim.
Aslında insanoğlunun ilkelliği tam olarak gözlerimin önündeydi. Bir köşeden tüm bunları izleyince aglanmis beyinlerin östrojen ve testesteron ile uyusturulup saatlerce aynı kısır döngü de aynı 15 saniye için harcanan yılları vardı.
Felsefi ilkelliği tiksindiriciden oteydi. Bakislarimi öteki uca cevirdigimde dünyadaki pek çok insanın omurluk maaşının bir masada üç beş kağıda dönüşüp 2 saat içinde milyonda bir şans için ortaya serildigini gördüm. Bu hem mazosizm hem de sadizmdi. Kaybetmekten dolaylı olarak alınan zevk ve kaybedenden direk olarak alınan zevk.
Bir dize kart için alnından ter dökülen adam şaşırtıcıydı. Bu benim kart oyunum gibi ucunda sevdiğim kadının bağlı olduğu bir şey de değildi. Nitekim ben o zaman dahi anlimda ter biriktirmemistim. Bu adamın karşımda beynini saçmasapan bir şey için depresyona soktuğunu görmek..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
ChickLitGece ne kadar karanlıksa o kadar çok acı vardı. Yalnız değildik hiç. Hep biz ve acıydı. Uzun bir süre önce göğsünün kafesinde idam ettiği vicdanı,hayaletiyle buradaydı. Çok faraziydik haliyle.. Gölgeler boş kalplerde yaşıyordu. Bazı kalplerde başka...