Bölüm 24 - Hayat 1

68 9 1
                                    

Yavaş yavaş kapıya yaklaştım, gerçi kapı demeye dokuz şahit lazım. Ev dökülüyor kafamı pencereye dönderdim sarışın, yeşil gözlü, 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu masum masum bana bakıyordu. Evin için'den sesler geliyordu, çocuk sesiydi ağlıyordu "anne yemek" diye. Kapıya bir iki kere tıklattım sonra içeriye girdim. Evin içinde hiç bir eşya yoktu, yerde bir iki yorgan serili sobanın üzerinde bir tencere, yerler beton, duvarlar beton ama yarılmış, dökülüyor. Biraz daha yaklaştım ve Hayat'ı gördüm çocuğuna kuru ekmek doğruyordu üzerine'de su döktü.

Halimenin bana üç gün önce verdiği adress doğru ama ben hayat'ın durumunun bu kadar kötü olduğunu tahmin etmemiştim.

Ben hayat'ın ve çocuklarının olduğu odaya yaklaşırken pencereden bakan kız çocuğu beni gördü ama sesini çıkartmadı annesi "gel kızım sende ye, hadi güzel kızım gel, sonra yine beklersin pencere'de" ,dedi ama çocuk pencerenin önün'den inmedi.

"hayat, hayat hanım merhaba ben yaren, halimenin arkadaşı, kusura bakmayın kapıyı çaldım ama duymadınız bende içeri girdim." Dedim ve hayat bana döndü. Ev soğuktu daha doğrusu dışarıdan soğuktu son bahar aylarındayız ve ev güneş almıyor. Ben daha önce bu semt'e hiç gelmemiştim. Hayat'ın oturduğu mahalle'de hiç bina, apartman yok, burada sadece gece kondular var ama en kötü gece kondu hayatınki diğer gece kondular gayet iyi durumda ve hayatın evi komşularından biraz uzakta.

Hayat beni gördüğün'de çok şaşırdı ama beni hatırladığını söyledi ve içeriye davet etti. Buraya gelmeden önce bir bakkala uğramıştım, halime bana kadının çocukalırının olduğunu söylemişti ve ben'de çocuklara abur cubur aldım. Ben çocukların aç olduğunu bilseydim makarna felan alırdım. Hayat'ın saldalyesi olmadığından benden özür dileyerek beni yere oturttu. Ben o'na ve çocuklarına yardım etmek istediğimi söyledim o'da kabul etti. Hayat'ın kücük kızının kuru ekmekleri yemeye çalıştığını görmek beni çok üzdü kendimi koydum hayatın yerine eğer aç olan benim çocuklarım olsaydı ne yapardım kendimi tutmaya çalıştım ama tutamadım ağladım kadının yanında, gözlerimden yaşlar aktı, hamile olduğumdan beri herşeye ağlar oldum. Elimdeki çikolataları ve çubuk krekerleri çocuklara verdim, penceredeki çocuk inmedi aşşağıya, bakmadı bile çağırdım seslendim ama gelmedi, annesinide dinlemedi. Hayat'a sordum neden bu durumdalar, neden almanyaya geri dönmemişler ve anne babası yada kayın babası ve kayın validesi neden sahip çıkmamış.

Önce biraz yere baktı ağladı ve başladı anlatmaya.

Hayattan...

Pencerede oturan kızımın adı 'Damla' pencereden hiç inmez ara'da kapının önünde oturur, babasını bekliyor o'na öldüğünü söyledim ama inanmadı. Şimdi sorucaksın mezarına götürdünmü diye ama ben bile gitmedim mezarına yüzüm yok bu halimle gidemem kocamın mezarına.

Benim annem babam yok, trafik kazasında ölmüşler, annem karnında 7 aylık bebeğiyle yani erkek kardeşime hamileymiş ölünce araba'dan sadece ben sağ çıkmışım, bana almanya devleti sahip çıktı akrabalarım sahip çıkmamış. Ben yetimhanede büyüdüm, 3 yaşından beri bugün 28 yaşındayım, yetimhanede benimle beraber 6 Türk kız daha vardı, onların sayesinde türkceyi unutmadım. Eşimin'de ailesi yok o'da yetimhanede büyüdü, devlet her yıl yetimhane çocuklarına bir günlüğüne piknik yaptırıyordu ve eğlendiriyordu. Biz eşimle o piknikte tanıştık, tanıştığımızda ben 17 eşim 18 yaşına giriyordu. Eşim 18 yaşında yetimhaneden ayrıldı, akşam okuluna başladı ve gündüzleride çalışmaya başladı bir sene sonrada ben çıktım yetimhaneden ve beni yanına aldı. Devlet bize okuduğumuz için kira yardımı parası ve öğrenci parası veriyordu her ay. Eşim makine mühendisliği okudu ben'de muhasebe. O'nun okulu uzun sürdü hemen evlenemedik, ben 23 yaşına gelince evlendik, 24 yaşında damlaya hamile kaldım çalışmayı bıraktım. Durumumuz çok iyiydi, küçük kendimize ayit evimiz arabamız vardi. İki sene sonra tam işe geri dönücektimki küçük kızıma 'rümeysa'ya hamile kaldım. Çok mutlu bir aileydik. Her şeyimiz vardı, eşimle hiç büyük kavgalar etmezdik, kalbimi kırmazdı çok anlayışlı bir insandı. Bir birimizi çok seviyorduk.

Biz eşimle daha önce hiç türkiyeye gelmedik vatanımızı hep televizyondan görürdük. Küçük kızım iki yaşına girince bir karar almıştık bu yaz uçakla türkiyeye gelecektik ama eşimin bir arkadaşı vardı avusturyada eşimle konuşup ikna etti türkiyeye arabayla gelmeye 'o' çok gelmiş arabayla ama biz hiç arabayla uzun yola çıkmamıştık. Eşimin arkadaşıyla anlaştık biz almanya 'München' den erkenden yola çıkıp macarda-avusturya gümrüğünde buluşucaktık, biz yola çıktık macara geldik ama eşimin arkadaşı gelmedi bizi sattı biz 6 saatlik yoldan geldik çok düşündük geri dönelimmi diye ama baktık gümrüğe çok türk var her ülkeden, arabamızda navigasyon'da vardı ve yolumuza devam ettik navigasyonun göstermediği yerlerde yani yollarda diğer türk gurbetçileri takip ettik, bütün yolları ve gümrükleri rahat rahat geçtik taaki bulgaristana gelene kadar, orası.... orası.... orası bizi mahvetti.

Yaren'den

Hayat biraz anlattı ve bulgaristan deyince sustu ve ağlamaya başladı penceredeki kız çocuğuda ağlıyordu sessizce ama bize hiç dönmedi. Hayat biraz durdu ağladı sakinleşince ben bakkaldan aldığım sulardan birini o'na uzattım ve biraz içti sonra ona yaklaştım ve sırtın sıvatladım "hayat anlatmak istemiyorsan anlatma, çok üzgünsün."

"Hayır anlatıcam, anlatıcamki beni anla karnımdakini neden aldırmak istediğimi biz bu duruma neden düştük. Kim ister evladını öldürmeyi ama bu bebek bize ayit değil." Dedi ve devam anlattı, benim aklım almadı yaşadıklarına ben tuhaf duygular içine girdim. Hayat anlatmadan önce çocuklarını evin önüne oynamaya gönderdi, penceredekinide zorla çıkarttı.

--------------●_●--------

Selam Gençler ,

Bu bölüm öylesine yazılmış bir bölüm değildir...

Kalbim ÖlüyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin