AYKIRI SERİSİ'NİN İLK KİTABIDIR!
***
Her gece pembe yalanlarına sarılıp uyuyan, tuhaf olduğunu reddeden aykırı bir kız düşünün. Hayatını 'sıradan' kelimesinin sözlük anlamı olarak nitelendirirken, yeni gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalan bir kız...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kapı açılır açılmaz içeri doğru bir adım attım ve odaya üstünkörü göz gezdirmeye başladım. İşte yine korktuğum başıma gelmişti! Burası koridor ve diğer odalar gibi açık olmadığı için içeride benim tarafımdan temizlenmeyi bekleyen en az 300 yıllık toz vardı. Odanın büyüklüğünü toz kitlesiyle çarparsak, sonuç astım olmuş bir adet Beria' ydı...!
Gözlerime 'Kirliliği görme asıl hedefe odaklan!' emrini verdikten sonra odayı daha ayrıntılı incelemeye başladım. Duvarlar bordo üzerine gece mavisi desenleri olan koyu renkli bir kaplamaya sahipti. Kapı odayı ikiye bölecek şekilde odanın tam ortasında yer alıyordu. Tam karşısı neredeyse yerden tavana kadar kocaman pencerelerden oluşuyordu ve pencerenin önünde üstündeki ince tüller dışında, gelen güneş ışığını engelleyecek hiçbir eşyanın olmamasına özen gösterildiği belliydi. Bundan dolayı oda oldukça sıcaktı ve uzun süredir havalandırılmadığı için, buradaki kuru hava benim için bile fazla bunaltıcıydı.
Kapıdan girer girmez sol kısımda kalan tarafta, kapı hizasındaki duvar boyu; bir çalışma masası ve yanında büyükçe bir kitaplık vardı. Eşyaların arasına, sıkça yerleştirilmiş olan uzun, ayaklı mumluklar da oldukça dikkat çekiciydi. Tabi böylesine büyük bir odanın aydınlatılabilmesi için bu kadar çok mumun kullanılması gerektiğine şaşırmamıştım. Pencerelerin aralarında kalan kısa kısa duvarların hizalarında da bu mumluklardan vardı. Çalışma masasının sağında ve solunda iki tane, bir tane de küçük mumlukta olmak üzere çalışma masasında da mum vardı. Onun dışında kalemlik niyetine bir kutu içinde ise birkaç tane tüy vardı. Kalemliğin hemen yanında da bir mürekkep kutusu vardı. Buradan gördüğüm kadarıyla bu masanın bir tane de çekmecesi vardı. Masadan sonra gelen kitaplık, duvarın sonuna kadar uzanıyordu ve ağzına kadar kitapla doluydu. (Rima defterini bu kitaplıktaki kitapların arasına saklamış olabilir, ihtimaliyle kitaplığa bakmayı aklımın bir köşesine yazmayı da ihmal etmemiştim tabii...) Yatak ise karşı tarafı ortalayacak şekilde odanın bitimindeki duvara yapışık duruyordu ve hemen üstünde kocaman bir portre vardı. Muhtemelen portredeki Rima' ydı, fakat o kadar tozluydu ki yüzünü seçmek imkansızdı. Yatağın solunda ufak bir masa ve sandalyesi vardı. Bunlar benim önceki odamda bulunan masa ve sandalyeye çok benziyordu. Üzerinde ise yine bir sürahi ve bir de bardak vardı. Yatağın ayak ucuna ise oturmak için ufak bordo bir koltuk yapılmıştı. Zaten eşyaların çoğu bordo ve gece mavisi ağırlıklı renklere sahipti.
Kapıya göre sağ tarafta kalan kısım ise daha karmaşıktı. Yine kapının hizasından başlarsak; bir askı ve hemen yanında ise büyük bir boy aynası vardı. Mimi' nin aynaya baktığımda şaşıracağımı söylediği gelmişti birden aklıma fakat ayna baktığımda kendimi göremeyeceğim kadar tozluydu. Kendime bakma işlemini de daha sonraya bırakmaya karar vermiştim. Ayrıca aynanın kapıya bu kadar yakın olması aklıma Rima' nın odadan çıkmadan önce son kez nasıl görünüyorum diye hep bu aynadan kendisine bakıyor olduğunu getirmişti. Şimdiyse aynı aynadan ben bakmaya başlayacaktım. Bu his çok tuhaftı gerçekten. Onu bir kez olsun görmemiştim ama şu an sanki bu odada onunla birlikteymişim gibi hissediyordum. Burada gezdiğini, şu makyaj masasında kendisine bakıp saçlarını taradığını ve akşamları bu yatakta uyuyor olduğunu öğrenmek, hatta tam olarak bundan sonra aynılarını yapacak olmak, içimde tuhaf bir hisse sebep olmuştu. Her ne kadar ona kızıyor hatta ondan nefret ediyor olsam bile, şu an( kabul etmemekte dirensem de) içten içe onu özlüyor olduğumu fark etmiştim. Ne de olsa o benim hiç 'Anne' diyemediğim, ANNEMDİ...!