27.BÖLÜM

10.8K 1.1K 193
                                        

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Duyduklarım karşısında ağzım açık ve hiçbir şey diyemez halde kalakalmıştım. İyi de madem bu yüzük Ezrak' a aitti yani onu bu odada bulmuştu, peki anneme vermek istediği ne malumdu ki? Bunu nereden çıkarıyordu? Tamam üzerindeki birbirine dolanmış ve muhteşem bir uyum yakalamış olan, kızıl-mavi renkler elementlerimizi simgeliyordu belki ama sırf buradan yola çıkarak da emin olamazdı değil mi?

-Bu yüzüğün anneme ait olduğu ne malum? Belki de Ezrak bunu annene vermek istemiştir. Sırf onun odasında bulduğun ve taşındaki renkler sana elementlerimizi çağrıştırıyor diye nasıl böyle bir sonuca varmış olabilirsin? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Ve şunu bil: Bir daha emin olmadan asla annemi suçlayamazsın!! Hatta bundan böyle emin olsan bile annemi suçlamana izin vermeyeceğim! Sözlerim Pamir' in çatık kaşlarının iyice çatılmasına ve hatta ortamın ısısının, beni ciddi anlamda üşütme derecesinde düşmesine sebep olmuştu. Bana doğru iyice yaklaştıktan sonra(artık aramızda yalnızca bir karış kadar yani ufacık bir mesafe kalmıştı), buz gibi nefesinin yüzüme çarpmasına neden olarak ve gözlerime bakarak:

-O kırmızı gözlerin her şeyi görüyor da, yüzüğün taşının kenarında yazan o lanet olası iki harfi mi göremiyor!? Dedi. Sözleriyle neyi kastettiğini anlamak için yüzüğü kaldırdım ve taşının iki yanında yazan: 'R ve E' harflerinde takılı kaldım. Rima ve Ezrak! Bunun başka bir anlamı olamazdı. Tabi Pamir' e de emin olmaktan ve koca bir acıdan başka bir şey kalmamıştı. Babasının sevdiği kadın için kendi elleriyle yapmış olduğu bu değerli ve bir o kadar da acı verici hediyesinden sonunda kurtulmuştu. Bunca yıl ona her baktığında kalbini sızlatan, annesinin ölümünü tekrar tekrar hatırlatan o yüzükten sonunda kurtulmuştu. İyi de bu hala neden bana veriyor olduğunu açıklamazdı. Gözlerimi yeniden gözlerine çevirdim ve:

-Madem bu yüzük senin için iğrenç bir çöp, neden onu üç yüz yıl boyunca sakladın? Ve neden, onu çöpe atmak yerine bana veriyorsun!? Sorularım karşısında kısa bir süreliğine daldı, ne düşündüğüne dair bir fikrim yoktu çünkü gözleri elimde tutmakta olduğum yüzüğün üzerindeydi. İşte o an, yüzüğe baktığı o kısacık an, Pamir' in gözlerinde nefret olmadığına emindim. Eğer yüzükten gerçekten nefret ediyor olsaydı ondan şimdiye dek defalarca kurtulmuş olurdu. Fakat o, yüzüğe onun ne kadar değerli olduğunu, babası için ne anlam ifade ettiğini bilerek bakıyordu. Babasının uğruna canını verdiği 'AŞK' ının simgesiydi bu yüzük. Ve babasının aşkı öyle kaldırılıp çöpe atılabilecek, bir çöp kadar kıymetsiz olabilecek, basitlikte değildi. O kadar yüceydi ki sevgisi ve o kadar büyük, insan ne kadar retederse etsin yine de saygı duyuyordu. Çünkü bu aşk, uğruna can verilmiş ama vazgeçilmemiş, büyük ve yüce bir aşktı. Kavuşması da vazgeçmesi de imkânsız olan bir aşk... Evet, belki babasına çok kızgındı, belki olanlardan ötürü onu asla affetmeyecekti ama şunu da çok iyi biliyordu ki bu babasının ve annemin seçimi değildi. Yaşadıkları da olanlar da hiçbir zaman onların seçimi olmamıştı, biliyordu. Sadece kabul etmek istemiyordu, annesi için reddetmesi gerektiğini, babası yerine annesinin yanında olması gerektiğini düşünüyordu. Oysa Elis, bu gün yaşıyor olsaydı ve Pamir' in bu düşüncesi yüzünden ne kadar zor durumda kaldığını, ne kadar acı çekiyor olduğunu görseydi eminim çoktan ona bu inadından ve düşüncesinden vazgeçmesini söylerdi.

AYKIRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin