❇
"Beria! Kızım neredesin?"
Gölgelerin hükümdarlığını ilan ettiği zifiri karanlık gecede, soğuk tüm ihtişamıyla üflemişti ürpertici nefesini. Annem bomboş sokaklarda tek başına var gücüyle koşuyor ve adımlarının yankısı, tenha sokaklara vuruyordu. Kimse yoktu etrafta, hiç kimse. Ne bir ses ne de bir nefes...
Annem çok yorgun görünmesine rağmen koşmaya devam ediyor, asla pes etmiyordu. O galiba... Beni arıyordu! Evet, annem beni kaybetmişti ve şimdi de bulmak için köşe bucak arıyordu. Yorgun adımları çaresizliğine inat karanlık sokakları dövmeye devam ederken, gözleri kabul etmek istemediği yalnızlığı karşısında dehşetle açılmıştı.
Adımları aniden durdu. Karanlık gecenin ortasında, nefes nefese oluşuna aldırmadan bir kez daha avazı çıktığınca bağırdı: Sesi tüm mesafeleri yıkıp ona ulaşsın istediği kayıp kızına...
"Beria! Kızım neredesin? Beria! Sesimi duyuyorsan cevap ver kızım n'olur. Neredesin?"
"Anne buradayım! Buradayım anne! Beni görmüyor musun?"
Ben onu görebiliyordum fakat o beni ne görüyor ne de duyuyordu.
"Kızım, neredesin? Neredesin Beria?"
Tam o esnada büyük ışık hüzmesi belirdi yeryüzünde. Sanki ışığın gücü her saniye biraz daha artıyor ve karanlık geceyi adeta bir bıçak gibi kesiyordu. Annem de kısa süre içinde ışığı fark etmişti ve farkına varır varmaz da yorgun adımları yeniden koşmaya başladı. Işığa gidiyordu.
Annemin her bir adımında biraz daha artan parlaklık yalnızca karanlığı değil soğuğu da kesiyor ve adeta kara kış yerini ağustos sıcağına bırakıyordu. Yaklaştıkça bunun sebebini daha net kavramıştım. Çünkü annemin adım adım koştuğu ışığın kaynağı dev bir ateşti! Sanki orada koca bir orman ateşe verilmişti ve bu devasa yangın gittikçe büyüyor, büyüdükçe de karşısına çıkan her şeyi yutuyordu.
Annem bunu göremiyor muydu? Neden durmak yerine hala o ateşe doğru koşmaya devam ediyordu!?
Bir an önce durmalıydı çünkü böyle giderse alevler onu da yutacaktı ve annem yanacaktı! Ne yapıp edip onu durdurmalıydım. Bir kez daha sesimi ona duyurmayı denedim ve ses tellerimi kanatırcasına bağırdım.
"ANNE! Anne dur ne olursun, gitme o tarafa yanacaksın! Dur ne olur, dur! Bana doğru gel! SESİME GEL ANNE!"
"Bekle kızım az kaldı. Sana geliyorum, çok az kaldı."
Annem bu kez beni duymuştu. Öyleyse neden hala aynı yöne koşmaya devam ediyordu?
"ANNE! ANNEM LÜTFEN DUR! YANACAKSIN, LÜTFEN DUR!"
Annem haykırışlarımı duymuyor ve ateşe koşmaya devam ediyordu. Terlemeye başladığımı hissedebiliyordum. Alnımdan süzülen terleri avuç içleri terlemiş ellerimin arkasıyla kuruladım fakat sıcaklık gittikçe artıyor ve alevlerin ışığı gözlerimi kamaştırıyordu. Nefes almak istercesine kafamı göğe kaldırdığım anda tüm alevler etrafımı sardı. Ya da ben o anda farkına varmıştım.
Annem haklıydı, az kalmıştı. Bana doğru geliyordu. Çünkü ben alevlerin tam ortasındaydım. Dahası... Bu devasa yangının da kaynağıydım!
"HAYIR! Haayııırrr!"
Kan ter içinde, sıçrayarak uyandım. Daha önce hiç bu kadar gerçekçi bir kabus görmüş müydüm hatırlamıyordum fakat bu kabus, yaşadıklarımın ruhuma ne denli ağır geldiğinin ve benim bu ağırlığın altında ezildiğimin en büyük kanıtıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI
FantasiAYKIRI SERİSİ'NİN İLK KİTABIDIR! *** Her gece pembe yalanlarına sarılıp uyuyan, tuhaf olduğunu reddeden aykırı bir kız düşünün. Hayatını 'sıradan' kelimesinin sözlük anlamı olarak nitelendirirken, yeni gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalan bir kız...