AYKIRI SERİSİ'NİN İLK KİTABIDIR!
***
Her gece pembe yalanlarına sarılıp uyuyan, tuhaf olduğunu reddeden aykırı bir kız düşünün. Hayatını 'sıradan' kelimesinin sözlük anlamı olarak nitelendirirken, yeni gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalan bir kız...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
-Beria! Beria kızım uyan!
Gözlerimi kırpıştırdım ve duyduğum sesin kime ait olduğunu çözümlemeye çalışırken, buruşturduğum suratımla yatakta doğruldum. Fakat odada kimsecikler yoktu. Oysa ses sanki hemen başucumdan, yumuşacık bir fısıltı şeklinde gelmişti. Ve sanki bu ses anneme, Rima' ya aitti! Uzun bir süreden sonra sesini duymak iyi gelmişti. Fakat O şimdi neredeydi? Ne çabuk kaybolmuştu ortadan? Burada değildi biliyordum. Çünkü burda olsaydı onu hissedebilirdim. Ama ne sıcaklığını ne de kokusunu duyuyordum. Koca bir 'HİÇ' ti hissettiğim... İçimi kaplayan hüzün ve sıkıntıyı düşünmemek için hızla yataktan çıkıp banyoya doğru yürümeye başladım. Tanrım! Bir sabah daha olmuştu ve bundan sonraki sabah: DÜELLO SABAHIYDI!!
Bekli de son kez umutla uyanıyordum, annemi aklayabileceğime olan o ufacık inancım belki de yarın sabahın ardından gelen o büyük düelloyla son bulacaktı... Adımlarım yavaşladı ve odanın orta yerinde kaldım. Arkamı dönüp portreye baktım. Annem, ne kadar da korkusuz ve güçlü görünüyordu. Şu an yanımda olmasını o kadar çok isterdim ki! Sadece sesinin verdiği o güven duygusu, yanımda olsaydı kim bilir ne denli büyük olurdu. Belki bu sayede ben de onun gibi korkusuz ve yenilmez hissederdim. Şimdiyse kendimi işe yaramaz safın teki olarak görüyordum. Benden daha zayıf olan bir ara elementle bile baş edemiyordum. Evet, arkasından işler çevrilen ve kendisinin bu işlerden haberi olmayan saf Beria' ydım ben! İşe yaramazın tekiydim ve yaşamayı da hak etmiyorum! Gözlerim dolmuştu. Sanırım büyük gün yaklaştıkça omuzlarımdaki yük de giderek ağırlaşmıştı. Annem sadece bir tane olan o 'Yaşama hakkı' nı bana vermişti. Üstelik bu tek bir kişinin hakkı değildi, sadece benim annemin hakkı değildi. Bu hak: Pamir' in annesi Elis' in, Ezrak' ın, Afşin ve Arat' ın anne babalarının, benim babam Alaz' ın ve Rima' nın hakkıydı. Hatta anne ve babasız büyüyen Pamir, Afşin ve Arat' ın da hakkıydı bu! Ben çok kişinin hakkını yiyerek hayattaydım. Şimdiyse aynaya bakamıyordum. Çünkü Rima' nın yanlış seçim yaptığını düşünüyordum. Beni değil kendisini seçmeliydi. Benim değerim kesinlikle bu kadar pahalı değildi! Ben bu kadar etmezdim! Artık ağlamaya başlamıştım, beni duyar mıydı bilmiyordum, az önce duyduğum ses gerçek miydi bilmiyordum ama portredeki anneme bağırmaya başladım:
-Benim yerime SEN YAŞAMALIYDIN! Madem yaşamam için bir şeyler yapabildin, beni yalnız bırakmamak için de bir şeyler yapmalıydın! Altıncı kuşağın yok olmaması için, Afşin, Arat ve Pamir için de bir şeyler YAPMALIYDIN!! Sen BENCİLİN tekisin!! Sadece kendini, kendi evladını düşündün! Diğerleri de anneyken, onlar da evlatlarını doya doya sevememişken, sen SADECE BENİ DÜŞÜNDÜN!! Bunu yaparak beni kurtarmış mı oldun yani!? Şu halime bak üç gündür uyku uyumadım, NEDEN!?
Senin omzuma yüklediğin o yükün altından kalkabilmek için! NEDEN!?
Bana uğruna birçok can alınmış olan bu lanet hayatı verdiğin için! NEDEN!!?
Bana bakarken, kimsenin artık benden NEFRET ETMEMESİ için!! Duydun mu BENİ!!?
Evet, Rima buradaki herkes senin, yaşaması hata olan, daha aldığı ilk nefesle koca bir kuşağın kıyımına sebep olan, üç çocuğu annesiz babasız bırakan, bu lanetli kızından NEFRET EDİYOR! Evet, sen RİMA! Sen yanlış karar verdin! Sen o gün, YAN-LIŞ KARAR VER-DİNN!!!!