1.0

4.7K 161 16
                                    

Gözümü açtığımda sadece siyah bir boşluğa bakıyordum. Vücudumda hiçbir acı yoktu. Oturduğum yerden kalkmaya çalıştığımda el ve ayak bileklerimdeki ağır metalleri hissettim. Neye uğradığımı şaşırırken korku tüm bedenime yayıldı. Ne kadar uğraşsam da hareketlerim o kadar kısıtlıydı ki hiçbir şey yapamıyordum. Neden burada olduğum hakkında en ufak fikrim yokken karanlığın içinde kaybolduğumu hissettim. Gözlerim yanmaya başlamıştı.

Gittikçe daha net görmeye başlamışken önümde kıpırdayan bir şey görünce irkildim. Ağzımdan fazla sesli olmayan bir çığlık çıktığında kapının açılma sesiyle gözüme kör edercesine bir ışık girdi. İçeri cüsseli biri girdiğinde ışık onun arkasından geldiği için yüzünü seçemiyordum. Elim, ayağım buz keserken korkum katlanıyordu.

"Merhaba, prenses." Bana şu ana kadar sadece Justin, "Prenses." demişti ama bu onun sesi değildi. Gözüm ışığa alıştığında önümde oturan biri olduğunu fark etmiştim. Ancak kafası önüne eğikti ve ben onun da kim olduğunu bilmiyordum.

Başımda bekleyen cüsseli adam iyice yanıma yaklaştı. Bakışlarım net göremediğim yüzünde gezinirken bana ne yapacağı hakkındaki endişelerim artıyordu.

"Beni tanımadın mı yoksa?" Diye sorunca onun Dean olduğunu anladım. Ağzım şokla aralanırken tekrar çırpınmayı denedim. Beni neden burada böyle bağlı şekilde tuttuğu konusunda en ufak fikrim yoktu. Eğer beni kurtarmaya gelmiş olsaydı başımda öylece beklemezdi diye düşündüm. Onun teklifini kabul ederken onu tanımadığımı biliyordum ama bu kadar kişiliksiz olduğunu bilmiyordum.

"Justin'e de merhaba de!" Karşımda baygın duran kişinin Justin olduğunu öğrendiğimde ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Onunla ne alakası vardı? Niye ikimiz de bağlıydık? Bunu neden yapıyordu?

"Bırak onu seni pislik herif!" diye olabildiğince bağırdım. Onun aramızdaki ilişkiyle hiçbir bağlantısı yokken burada olması saçmalıktı. Yüzüne nefretle bakarken sırıttı.

"Bak işte, uyanıyor! Size ne olacağına sen karar vereceksin." dedi ve önümüzde yürümeye başladı. Ne konuda karar vereceğimi bilmiyorken göz yaşlarım dökülmeye başladı. Tam şu an geçen seneki o değersiz kız olmak istedim. Derslerim dışında kimsenin gözüne batmıyorken aslında ne kadar da mutlu olmam gerektiğini düşündüm. Şu an bu durumda olmayabilirdik.

Justin'in ağzından bir inleme döküldüğünde uyandığını anladım. Vücudundaki zincirleri fark etmeden önce başını kaldırıp etrafına baktı. Yüzünden onun da şaşırdığı anlaşılıyordu. Onun da hiçbir şeyden haberi yoktu.

"Bay Bieber da uyandığına göre konumuza gelelim." Dean olduğu yerde durdu. Biraz daha yürümeye devam etseydi başım dönecekti.

Justin'le gözlerimiz buluştuğunda küfür ettiğini duydum. Daha sonra bakışlarını Dean'a çevirdiğinde yüzündeki öfke net bir şekilde gözüküyordu.

"Sen neyden bahsediyorsun? Melissa'yı rahat bırak!" Justin'de aynı benim gibi bağırmıştı. Kendinden önce beni düşünmesi şaşırmama neden olurken buradan def olup gitmek istediğim tek şeydi.

"Melissa'yı ne çok sahiplenmişsin! Ama o sadece benim!"

"Asıl sen ne çok sahiplendin beni." Demek geldi içimden ama bu durumdayken ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Gözü dönmüş gibiydi. Bize ne yapacağı belli değildi ve onu daha çok sinirlendirmek aptallık olurdu.

"Melissa'yı bırak, bana ne istiyorsan yap." Justin tekrar konuşunca umutsuzca ona baktım. Beni koruması beni mutlu etmeliydi değil mi? Bu beni sadece daha çok ağlattı.

"Melissa sana soruyorum, Justin senin önünde başka biriyle öpüşsün mü yoksa seninle biraz eğlenelim mi?" Dean'ın sorduğu soruyla afallamıştım. Justin'e değer verdiğimi nereden biliyordu? Bana böyle bir teklifte bulunması bir yana Justin'i başkasıyla görmeye bir kez daha dayanamazdım. En azından bunu kendi tercihimle ona yaptıramazdım. Onun için ruhumdan da bedenimden de vazgeçmeye hazırdım. İçimdeki nefret şimdilik arkalarda saklanıyordu.

"Ona bir şey yapamayacaksın seni orospu çocuğu!" Justin bir yandan bağırıp bir yandan zincirlerden kurtulmaya çalışıyordu. Her şeyden umudumu kesmişken Dean'a bakmayı reddedip Justin'i inceliyordum.

"Justin'e dokunma ama bana istediğini yap!" Duygudan yoksun bir sesle söyledim. İkimiz de birbirimizi koruyorduk ve bu benim garip hissetmem neden olmuştu. Onun gözünde nasıl bir değerim vardı? Beni hatırlıyor muydu?

"Melissa, ben sana değer veriyorum ve seni daha önce gördüğüme yemin edebilirim. Sen benim geçmişimde gizlisin ama lanet olsun ki hiçbir şey hatırlamıyorum!" dediğinde daha fazla ağlamaya başlamıştım. Beni hatırlamıştı.

"Ben seni çok iyi hatırlıyorum. Sana âşık olan zavallı bir kızdım!" diyerek her şeyi itiraf ettim ve pişman değildim. Artık ne olacaksa olsundu. Bu gerçeği daha fazla içimde tutamazdım. Bu sefer Justin'in yüzüne bakmayı kestim. Ne tepki vereceği önemli değildi. Her şey geçmişte kalmıştı.

"Sizin dramınızı dinleyecek değilim! Seçimini yap Melissa!" diye Dean araya girdiğinde son kez Justin'e baktım ve yutkundum. Kararımı çoktan vermiştim.

"Bana istediğini yap!" Başımı kaldırıp acınası bir halde Dean'a baktım. Yaptıkları kıskançlık mıydı? Bunu sanmıyordum. Gerçekten ne elde edebileceğini bilmiyordum.

"Bunu sen istedin!" Duygusuz sesine karşı yüzümü buruşturdum. Onu gerçekten tanımıyordum.

Dean yanıma geldiğinde amacının benimle yatmak olduğunu sanmıştım ama yanılmıştım.

Revenge Of The Fire  ||  Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin