Düşecek gibi hissettiğimde zorlukla tekrar dengemi sağladım. Sanki bir süreliğine kendimden geçmiştim.
Justin'in o bal rengi gözlerine anlamsızca baktım. Vücudum ve kalbim donmuştu sanki. Tek bir şey bile hissedemiyordum.
"Sen değiştin." diye fısıldadım. Gerçekten de öyleydi, o değişmişti. Benim âşık olduğum adam gitmiş, hiç tanımadığım biri gelmişti yerine. Böyle bir şeyi bu kadar rahat nasıl söylüyordu?
Herkes bana odaklanmışken ben arkamı döndüm ve asansöre yürüdüm. Ayaklarım beni buradan uzağa sürüklüyordu. Orada daha fazla durup insanların sözlerine katlanamazdım.
Arkamdan gelen Justin'i fark ettiğimde hızlı hızlı merdivenlerden çıktım.
4. kata geldiğimde yorulduğum ve ağladığım için zor nefes alıyordum. Herkesin içinde beni böyle bir duruma soktuğu için daha da sinirlenmiştim.
Nefesimi düzene sokmaya çalışarak odanın kapısını açtım. İçeri girip kapıyı sertçe kapattım.
Bana nasıl bunu söylemişti? Herkesin içinde bana "orospu" demişti. Arkadaşlarımın önünde beni rezil etmişti. Ve daha ilk günden tatilimi berbat etmişti. Kesinlikle buraya gelmek bir hataydı.
Kendimi yatağa attım ve düşünmeye başladım. O değişmişti. Âşık olduğum adam gözlerimin önünde değişiyordu ve ben buna seyirci kalıyordum. Bana bağırması ya da orospu demesi bu kadar kolay değildi. Onun değişmesine izin veremezdim. Ona değer veriyordum ve bir şeyleri eskisi gibi yoluna koymak istiyordum ama onun için ne yapabilirdim bilmiyordum. Bütün bu değişime sebep olan neydi ya da kimdi, onu dahi bilmiyordum.
Beni düşüncelerimden ayıran Justin'in sesi oldu.
"Melissa, kapıyı aç!" diye seslendi. Daha fazla kaçamazdım. Bir noktada onunla ve tüm gerçeklerle yüzleşmem gerekecekti. Ertelemenin anlamı yoktu. Başımın daha az dönmesini umarak yerimden kalkıp kapıyı açtım.
"Ne oldu?" diyerek yaşlı gözlerle ona baktım. Ağladığımı ya da üzüldüğümü saklamayacaktım. Ona değer verdiğimi elbette biliyordu.
"Bak, her şeyi sinirle söyledim." Pişman gözüküyordu. Ancak artık o kadar farklı davranıyordu ki pişman olduğundan bile emin olamıyordum.
"Hayır, sen değiştin." dedim umutsuzca. Farkına varmalıydı.
"Bunu da nereden çıkardın?" dedi afallarken. Bunu beklemiyordu. Sonuç olarak ikimiz de bu gerçekle yüzleşmeliydik.
"Sen sinirli bir insan değildin. Sinirlensen bile benimle hayatta böyle konuşmazdın. Kalbimi kıracak bir şey yapmazdın. Hata yapardın ama böyle değil Justin. Sen çok değiştin. Beni tanıdığım âşık olduğum Justin değilsin. Bana herkesin içinde orospu diye bağırmazdın sen, bağıramazdın. Sana ne oluyor bilmiyorum Justin. Sadece korkuyorum. Çok korkuyorum. Bir gün bu yüzden gidersin diye." diye aklımdan geçen her şeyi anlattım. Onu kaybetmek istemiyordum. Dediklerimi yanlış anlayıp beni bırakmasından korkuyordum. Bana yaptıkları ve dediklerinden sonra bile onun yanındayken o da benim için aynısını yapmalıydı. Her şey bu kadar kolay bitemezdi.
"Ben hala eski Justin'im. Senin tanıdığın Justin." dedi ve bana sarılmak için yaklaştı. İlk önce geri çekilmeyi düşünsem de yapmadım. Sürekli kaçamazdım. Buna ikimizin de ihtiyacı vardı. Onu çok özlemiştim.
Kollarını etrafıma sardığında kendimi güvende hissetmiştim. O hayran olduğum kokusunu içime çekip kafamı kaldırdım.
Ağlamama rağmen gülümsedim ve "Seni seviyorum. Çok." diye fısıldadım. Çenemden tutarak beni kendine çekti ve dudaklarımızı birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanfictionVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...