Şaşkın gözlerle Justin'e baktım ve merakımı gidermek için sordum. "Bu kıyafetler de kimin?"
"I-ı şey ben en son buraya birkaç yıl önce gelmiştim. Sanırım bu kıyafetler annemin olmalı." Konuşurken gözlerindeki endişeyi görebiliyordum. Hemen eğildi ve telaşla yerdeki kıyafetleri toplamaya başladı.
Yerdeki kıyafetler bugün tanıştığım kadarıyla annesinin giyebileceği şeyler değildi ancak konunun üstünde fazla durmamayı tercih ettim.
"Tamam, sakin ol, dur, yardım edeyim." Hala gerçeğin ne olduğunu anlamamış olmama rağmen olayın etkisinden kurtulmaya çalışıp topladığım kıyafetleri yatağın üzerine koydum.
"Banyo şu tarafta." dedi ve kapıyı işaret etti. Başımı sallayıp banyoya ilerledim. İçeri girip kapıyı kilitledikten sonra üstümdekileri çıkarıp duşa girdim.
Sıcak su vücuduma değdiğinde rahatladığımı hissettim. Ama hala düşüncelerimden kurtulamıyordum. O kıyafetler gerçekten Pattie'ye mi aitti? Öyleyse Justin neden bu kadar paniklemişti?
Justin'in Gözünden
Hep bir pürüz çıkmasından gerçekten çok bunalmıştım. Sürekli geçmişe dönmek beni yoruyordu. İnsan geçmişini hiç silemez miydi? Geçmişi her zaman peşinden mi gelirdi? Asla yeni bir başlangıç yapamayacak olmak kâbus gibiydi.
Düşüncelerim beni gerçekten meşgul ederken Melissa'ya giyecek bir şeyler çıkarsam iyi olacaktı. Beyaz bir t-shirt ve gri bir şort çıkarıp yatağın üstüne koydum. Bunları giydiğinde nasıl görüneceğini hayal ederek gülümsedim. İçlerinde kaybolacağına emindim.
Aşağı kata inerek yiyecek bir şeyler aradım. Birkaç kutu cips ve jelibondan başka hiçbir şey yoktu. Bunları dolaptan çıkarıp bir tabağa koyduktan sonra salona gitmeye karar verdim. Etraftaki geçmişe dair her şeyi kaldırmak, yok etmek istiyordum. Hiçbir şey hatırlanmasın, o lanet olasından geriye en ufak bir şey kalmasın istiyordum. Tek konu Melissa'nın görmesi değildi. Ben, onu hatırlatacak en ufak şeyden bile kurtulmalıydım.
3-5 parça topladığım eşyayı torbaya koyarken Melissa'nın aşağı indiğini gördüm. Üzerinde benim kıyafetlerim varken oldukça komik ve bir o kadar da şirin gözüküyordu.
"Onları çöpe mi atacaksın?" diye sordu merakla ve elimdeki poşeti işaret etti.
"Evet, bunlar eski ve sıkıcı. Yenilerini almak çok daha iyi olacak." diye geçiştirdim. Poşette ne olduğunu bilmediğinden sıkıntı yoktu. Başıyla onayladı ve mutfağa ilerledi. Çöpleri dışarı çıkardıktan sonra ben de arkasından ilerledim. Dolapları karıştırırken onu izledim.
"Yiyecek hiçbir şey yok mu Justin?" dedi ve tezgâha yaslandı. Suratını asmıştı.
"Maalesef sadece cips ve jelibon var." deyip somurttum. Önceden bunu hesaba katmamıştım. Ona jest yapıyım derken aç kalmıştı.
"Jelibon sevmediğimi biliyorsun. Neyse. Sana bir şey mi oldu?" dedi ve yanıma doğru geldi.
"Hayır, hiçbir şey olmadı." diyerek başımı salladım.
"Seni iyi tanıyorum Justin, bir şey olmuş. Ne oldu?" dedi ve yanıma oturdu. Acil bir yalan uydurmalıydım, yoksa yeni bir tartışma çıkabilirdi ve şu an bunu kaldıracak durumda değildim.
"Buraya gelmekten memnun musun, değil misin, bilmiyorum. Galiba beğenmedin." dedim ve başımı öne eğdim. Yine her şeyi berbat etmiş gibi hissediyordum.
"Böyle muhteşem bir yeri beğenmemek mi? Kendine gel Justin." Gülümsedi. Bana sıkıca sarıldı. Sanki bıraksa gidecekmişim gibiydi. Onu kendime doğru bastırdım. Saçlarını kokladım. Kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
Fiksi PenggemarVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...