Justin'in Gözünden
Günler geçmeye devam ederken artık saymayı bırakmıştım. Tek yaptığım Melissa'nın başında beklemek ve ara sıra duş almak için eve gitmekti. Ümidim gittikçe azalırken güçlü kalmaya çalışıyordum.
Diğerleri de benimle aynı durumdaydı. Kızlar perişan olmuştu. Zack ve Kevin, hepimize destek olmaya çalışıyorlardı ama artık onlar da tükenmişlerdi.
Kimse cesaret edip ailesini haber verememişti. Onları sürekli bir şekilde geçiştiriyorduk. Ben zaten kendi ailemin umurunda değildim. Bir oğulları olduğunu dahi hatırladıklarını sanmıyordum. Bu uzun zamandır böyleydi.
Bu uzun bekleyiş bitmek bilmiyorken kızlardan onun hakkında her şeyi öğrenmiştim. Lisenin başından beri beni sevdiğini, ona söylediklerimden sonra ne kadar acı çektiğini, kendi hayatından vazgeçip hayattan nasıl soyutlaştığını anlattılar. Pişmanlıklar üstüme kara bulut gibi çökerken onun kalbini kazanmak istiyordum. Yaptığım her şeyi telafi etmek, onu sevdiğimi söylemek istiyordum. Ancak o hala uyanmamışken bunların hiçbir mümkün değildi. Hissettiklerimi tanımlayamıyordum. Kendime olan öfkem, pişmanlığım, hüznüm hepsi birbirine karışmıştı. Onu düşünmeden edemiyorken bir kez olsun gözlerinin içine bakarak ona değer verdiğimi söylemek için can atıyordum.
Bunları düşünürken koridorda kahvemi içiyordum. Artık benim için uyku diye bir şey yoktu. Uykuya daldığım an beni içine hapseden kabuslar yüzünden artık rahat uyku diye bir şey benim için mümkün değildi. Her gözümü kapattığımda o kucağımda kanlar içindeyken çaresizce yardım çığlıkları attığımı hatırlıyordum.
Kahvemden bir yudum alırken birkaç doktorun Melissa'nın odasına koşuşturmasıyla boğazım yandı. Neler oluyordu?
"Bir sorun mu var?" Nefesim boğazıma takıldığında umutsuzca sordum ama kimse cevap vermiyordu.
Ben bağırırken bir yandan da sinirle titremeye başlamıştım. Odaya yöneldiğimde kapının önündeki hemşire sertçe kapıyı yüzüme kapattığımda sinirlerime hakim olamıyordum.
Tek duyduğum şey "Hastayı kaybediyoruz!" olmuştu. Dizlerim artık beni taşıyamaz hale gelirken ellerimi saçlarıma geçirip çekiştirdim. Bu olamazdı!
Hala odaya girmeye çalışıyordum ama hemşireler beni içeri almıyordu "Lütfen yalvarırım. Onu görmem gerek." diyebildim ama hiçbir şey değişmedi. Elimde bir hiçle kaldığımda sesim kısılana kadar çığlık atmak istiyordum.
O ölemezdi! Hayatta daha yaşayamadığı bunca şey varken çekip gidemezdi. Onun daha mutlu bir ailesi, sevdiği bir kocası, çocukları olacaktı. Bunları yaşamadan ölemezdi! O mutlu olmayı ve yaşamayı hak ediyordu.
Neredeyse sinir krizi geçiriyorken beni başka bir odaya aldılar ve çaresizce bekliyordum. Başka hiçbir şey düşünmeden, sadece onun yüzü vardı aklımda. Belki de bir daha göremeyeceğim mavi gözleri...
On dakika geçmişti ama hala yanıma gelen ya da onu getiren yoktu. Odanın içinde volta atarken sakin kalamıyordum. Hızlı hızlı nefes alırken içeriye doktor girdi.
"Ona ne oldu?" Cevabından korktuğum soruyu sorduğumda dudaklarımı birbirine bastırdım.
Doktorsa ümitsizce "Üzgünüm ama hastayı kaybettik." dediğinde sanki dünya başıma yıkılmıştı. Bacaklarım artık beni taşıyamıyorken dizlerimin üstüne düştüm.
Donup kalmıştım. Hiçbir şey yapamadan sadece gözyaşlarımın akmasına izin veriyordum ve bir anda bağırmaya başladım. Bunları kabul etmek istemiyordum. Şu an yaşanan hiçbir şeyin gerçek olduğuna inanmak istemiyordum.
"Yalan söylüyorsunuz, o ölmedi, ölemez!" Ciğerlerim parçalanıyormuş gibi hissediyordum. Bunlar doğru olamazdı.
"Üzgünüm beyefendi ama gerçek bu."
"Hayır!"
***
Onun öldüğünü hala kabullenememişken kendimi onun cenazesinde bulmuştum. Kendimi suçlamaktan alıkoyamıyordum. Hayatında yaşadığı tüm kötü anıların sebebi bendim. Mutlu ölmesine bile izin vermemiştim.
Mutsuz ve çaresiz ölmüştü. Hepsi benim suçumdu! Kendimden nefret ediyordum. Onu kendi elimle ölüme itmiştim. Hayatını mahvetmiştim. İşte şimdi onu benden alıp gömeceklerdi. O mavi gözlerinin içine son kez bakmak istesem de artık her şey için çok geçti. Artık ruhu bedenini terk etmişti ve birazdan onu o soğuk toprağın içine gömecekleri sırada ben ne yapacaktım bilmiyordum. Artık ne bağırıyor ne de ağlıyordum. Benim ruhum da onunkiyle beraber gitmişti sanki. Hiçbir şey hissetmiyordum. Tek bildiğim beni gerçekten seven tek kişiyi de bulamadan kaybetmiş olduğumdu. Artık sadece ben vardım bu hayatta. Yapayalnız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanfictionVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...