Justin'le göz göze gelmemizle silahlı adamları görmem bir olmuştu. Bunlarda kimdi böyle?
Ortağımız Kim'in oğlu Luke paniklemeye başlamıştı. Ben de dahil kimse ne olduğunu anlayamamıştı.
Adamlar silahları bize doğru doğrulttuğunda benim tek düşündüğüm Justin'di. Hala kapıda olduğunu umarak kafamı çevirdim. Toplantı salonunun içine girmiş adamların önüne geçmişti.
Böyle duramazdım. Yoksa Justin'e zarar vereceklerdi. Dünya durmuş gibi hissederken yerimden kalkmaya yeltendim. Ensemde hissettiğim soğuk namlu hareketlerimi kısıtlarken bu duruma nasıl geldiğimizi merak ediyordum.
Ölümden artık korkmuyordum. Yaşanan bunca şeyden sonra korkularımı yenmiş gibiydim ancak Justin için endişelenmeyi durduramıyordum. O yaşamayı hak ediyordu.
Ablam, annem, babam ve Luke'un ailesi oldukça telaşlılardı. Luke en baştaki halinin aksine gayet rahat gözükmeye başlamıştı. Adamlar Luke'un bu rahat tavrına sinir olmuşlardı ki, hepsi onun üstüne yürümeye başlamıştı. Adamların arkasında kalan Luke'un ailesi ve benim ailem kapıya doğru koşmaya başlamışlardı. Justin'se ona doğru koşmamı bekliyordu, ama adamlar tam yanımda duruyorlardı.
Ne yapacağımı bilemezken hızlı düşünmem gerektiğinin farkındaydım. Herkes arkasına bakmadan kaçmışken Justin benim için hala buradaydı.
Justin yalvarır gözlerle bana bakıyordu. Luke'u da orada öyle bırakamazdım. Ama hemen kaçıp polisi arayabilirdik, öyle değil mi? Her şeyi boş verip Justin'e doğru koşmaya başladım.
Aramızdaki mesafe kilometrelermiş gibi hissettirirken titreyen elim eliyle buluştuğunda binadan çıkmak üzere koşmaya başladık.
Çıkışa ulaştığımızda aklım Luke'da kaldığı için güvende olduğumuza sevinemiyordum bile. Nefesimi düzenlemeye çalışırken Justin'e baktım. Hiçbir yara almamıştı. Derince bir nefes aldıktan sonra beni kolayca arkalarında bırakıp kendi canlarını düşünen aileme baktım.
Daha fazla zaman kaybetmememiz gerektiğini düşünüp telefonumu çıkarıp polisi arayacaktım ki çoktan siren sesleri duyulmaya başlamıştı. Telefonumu tekrar cebime koyduktan sonra Justin'e sarıldım.
"Güzelim, iyisin, değil mi?" Başımı yavaşça aşağı yukarı sallarken kalp atışlarım hala normale dönmemişti. Kolları bedenimi sararken onun neden geldiğini sorgulamamıştım bile. Yavaşça başımı öptüğünde babamın bakışlarını üzerimizde hissedebiliyordum.
Polisler ulaştığında kafamı kaldırıp baktım. Durumu kontrol almaya çalışırlarken herkes meraklı gözlerle izliyordu. Birkaç polis silahlarını doğrultarak içeri girdiğinde Luke'a bir şey olmamasını diledim. Tanımadığım biriydi ama o da benim gibi ailesinin dediğini yapmak üzere olan bir gençti.
Babam şirkete neden böyle bir saldırı yapıldığını sorgularken Kim deliye dönmüştü. Oğlu için endişeleniyor olması şaşırtıcı değildi ancak o da arkasına bakmadan kaçmıştı.
Daha çok geçmeden polisler Luke ile birlikte döndüklerinde rahat bir nefes aldım. Böyle bir saldırının neden yapıldığı konusunda hiçbir fikrim yokken kimsenin yaralanmaması tek tesellimdi.
Silahlı adamların kaçtığını duyduğumda içimi kaplayan korku artarken buradan gitmek istiyordum. Bu sözleşme işinin bitmesini, Justin'le birlikte evimize dönmeyi istiyordum.
"Eve gidiyoruz." Babam bize seslendiğinde sert bakışlarımı ona yönelttim. Onlarla birlikte gidecektim. Bu işin burada bittiğine emin olduktan sonra Justin'le dönebilirdim.
"Biz taksiyle geleceğiz." Diyerek biraz zaman kazanmaya çalıştım. Onlarla bir arada olmak istemiyordum. Annem başını sallarken Justin'in vücudumu saran kollarına odaklandığını görebiliyordum. Onlara ilişkimden hiç bahsetmemiştim ve şimdi Justin'in bir anda ortaya çıkmış olması onlar şaşırtmıştı.
Onların gidişini izlerken Justin'den ayrıldım. O taksiyi ararken Luke'un hala burada olduğunu gördüm. Yanına gidip onunla konuşma gereği hissettim.
"Sen iyi misin?" Endişeli bir şekilde sorduğumda bana baktı. Gülümsediğinde iyi olduğunu anladım ancak bu kadar soğuk kanlı olmasına anlam veremiyordum.
"Sana anlatmam gerek şeyler var." Kaşlarım hafifçe çatılırken anlatması için başımı salladım.
"Seni dinliyorum." Arkasına bakıp bizi dinleyen kimsenin olmadığına emin olduktan sonra Justin'e baktı.
Justin yanımıza geldiğinde kolunu belime sardı.
"Bu sevgilim Justin. Bu da ortağımızın oğlu Luke." Diyerek onları tanıştırdıktan sonra el sıkışmalarını izledim.
"Memnun oldum." Justin pek kibar olmayan bir şekilde söylediğinde bunu umursamadım.
"Ben de. Şimdi zamanınız varsa anlatacaklarım var." Justin eliyle anlatmasını işaret eder gibi izin verdi.
"Az önce olanlar hepinizi korkuttu biliyorum ancak endişelenecek bir şey yok." Duraksadı ve bir tepki vermemizi bekledi ancak dediklerinin arkasındaki nedeni öğrenmeden rahat edebileceğimi sanmıyordum.
"Senin de bu şirkette çalışmak istemediğini biliyordum. Aynı taraftayız aslında. Bu yüzden bunu planladım. İçeri giren adamları ben tutmuştum." Kaşlarım kalkıp ağzım aralanırken gözlerimi açmıştım. Bunu gerçekten planlamış mıydı?
"Adamım sen ciddi misin?" Justin'in ciddiyete bürünmüş sesini duyduğumda bu sorunun cevabını ben de merak ediyordum.
"Evet, korkacak bir şey yok. Ailelerimizi bu işten kısa süreliğine uzaklaştırmanın tek yolu buydu." Umursamaz bir şekilde omuz silkip güldüğünde rahat davranışları bana da bulaşmıştı.
"Sana teşekkür mü etmeliyim?" Gülerek sorduğumda başını iki yana salladı. Bu durumdan bizi kurtardığı için şanslıydım. Bunlar olmasaydı yarım saat önce dönüşü zor olan bir hayata adım atmış olabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanfictionVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...