Justin'in Gözünden
Yine o nefret ettiğim yerde sandalyede oturmuş Melissa'nın uyanmasını bekliyordum. Tanıdık görüntü sinirimi bozarken geçmişi düşünmek istemiyordum. Neyse ki bu sefer en fazla bir saat içinde buradan gidecektik.
Melissa'nın sürekli kendini suçlaması sinirimi bozuyordu. Evet, bir hata yapmıştı, bu bir gerçekti. Başta bu oyunu bana oynamasa bile ben zaten ona kalbimi kaptırmıştım. O benim için hayatını feda ettiğinde beni ölesiye seven birini kaybetmemem gerektiğini biliyordum. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki bir anda kendimi ona aşkla bakarken bulmuştum.
Aşkımı bulduğum gibi kaybetmek hayatımda yaşadığım en büyük acıya neden olmuştu. Her gün ölmek istediğimde kendimi teselli etmek için içki şişelerine sarılmıştım. Daha sonra bana destek olmak için şeffaf torbanın içindeki beyaz toz geldiğinde onu da geri çevirmemiştim. Tüm bunlar aylar içinde alışkanlık haline gelmişken onlardan hala nasıl kopacağımdan emin değildim. Tek dilediğim Melissa'nın aşkıyla sarhoş olmak ve olan biten her şeyi geride bırakmaktı.
Onu geçen gece barda gördüğümde inanamamışken gördüklerimi sadece hayal sanıyordum. Onu kollarımla sarmak hala hayal gibiydi. Ona geçmişte yaşattıklarımdan sonra beni bu halde bırakıp gitmesine kızamıyordum. İkimizde acı çekmiştik ve şimdi birbirimizin tadını çıkarmalıydık.
"Justin." Melissa'nın sesini duyduğumda oturduğum yerden kalkarak başına dikildim. Uyandığını gördüğümde elini tuttum
"Kendini yorma güzelim." Dedim ve doğrulmaya çalışırken ona yardım ettim. Dean'ı gördüğünde yaptığı şeyin pişmanlıkları ağır bir yük gibi omuzlarına bindiğinde bünyesi buna dayanamamıştı. Kendini hırpalamış ve çok üzülmüştü. Sonucunda vücudu güçsüz düşüp bayıldığında onun, öldüğünü sandığım günü tekrar yaşamış gibi hissetmiştim. Artık hiçbir şeyden pişmanlık duymamalıydı.
"Bu lanet yerden gitmek istiyorum." derken içeriye doktor girdi ve bir sorun olmadığını, istediğimiz zaman çıkabileceğimizi söyledi.
Melissa da ben de buranın uğursuz bir yer olduğuna inandığımızdan hemen gitmeye karar verdik.
Hala dengesini zor sağladığı için belinden sıkıca tutarak onu hastaneden çıkarıp arabama bindirdim. Diğerlerine onların gelmesine gerek olmadığını söylediğimde hastaneye gelmeyip onlara haber vermemi söylemişlerdi. Tek başıma olmam sıkıntı değildi.
Yol boyunca hiç konuşmadığını gördüğümde onu zorlamadım. Hala kendini suçladığını biliyordum. Tabi ki onu karanlığın içinde tek başına bırakmayacaktım ama her şey daha çok tazeyken üstüne gidip onu daha çok kırmak istemiyordum. Zamanı gelince bu konuda onunla konuşacaktım.
Onu benim evime getirmiştim ama yakında Alice ve Kristen'la yaşamaya devam edecekti. Eve gelince arabamı park ettikten sonra koluna girerek onu içeri soktum. Hiç halinin olmadığı belliydi. Zaten geceydi ve benim de uykum vardı. Ben ceketimi çıkarıp asarken o çoktan odama gitmişti. Mutfaktan bir bardak su alarak odama geçtiğimde benim tişörtlerimden birini üstüne geçirip yatağıma uzandığını gördüm. Hemen uyumuştu.
Üstümü değiştirip yanına uzandıktan sonra telefonumu sessize alıp baş ucuma koyacaktım ki gelen mesajla duraksadım. Ne yapacağımı bilemezken nefesim kesildi. Dünya başıma yıkılmış gibi hissederken bir cevap vermeyip bunu unutmayı diledim. Tüm yaşantımızın içine düşen bir meteor vardı ve yanımda uyuyan Melissa, her şeyden habersizdi. Telefonu bırakıp ona sıkıca sarıldım. Uyanıp uyanmaması şu an umurumda değilken son kez gibi kokusunu içime çektim.
Melissa'nın Gözünden
Sabah uyandığımda Justin'in odasındaydım. Üzerimde onun tişörtü vardı. Dün gece o kadar bitkindim ki bunu ne zaman giydiğimi bile hatırlamıyordum. Diğer tarafıma döndüğümde Justin yanımda değildi. Erkenden uyanmış olmalıydı.
Odanın içindeki banyoya girip duşa girmek için havlu aradım. Yorgunluğumu üstümden atmak istiyordum. Dolaptan bir havlu bulduğumda kapıyı kilitleyip duşa girdim. Justin şampuanıyla saçlarımı köpürttüğümde onun kokusu her yanımı sarmış gibiydi.
Ilık su gevşememi sağlayıp beni rahatlattığında dünkü olayları düşünmemeye çalışıyordum. Duştan çıkıp havluya sarındım. Kapıyı açıp odaya adım attığımda giyebileceğim tek şey Justin'in kıyafetleriydi. Oda hala boşken dolabından bulabildiğim en büyük tişörtü alıp giydim. Neredeyse diz kapaklarıma gelecekti. Üzerimdeki tişörte sinen kokusu beni daha da mutlu hissettirirken saçlarımı tarayıp kurumaya bıraktım.
Odadan çıkıp salona ilerlediğimde burada yoktu. Mutfakta olacağını umarak mutfağa yöneldiğimde burada da olmadığını gördüm. Kaşlarım çatılırken evdeki diğer tuvalete gidip kapıyı tıklattım. Hiçbir ses gelmediğinde kapıyı açtım ve sadece karanlıkla karşılaştım.
Bütün evi aramıştım ama yoktu. Nereye gitmişti? Hemen telefonumu buldum ve Justin'i aradım.
O gıcık "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen sonra tekrar deneyiniz." sesini duymamla telefonu kapatmam bir oldu. Evde yoktu ve telefonuna ulaşılamıyordu. Sakin kalmaya çalışıyordum. Başına bir şey gelmiş olamazdı, değil mi?
Sonra Alice'i aradım, Kristen'a da sordu ama ikisi de bilmiyorlardı. Endişelenmeye başlamıştım, nerede olabilirdi ki?
Zaman kaybetmeden Zack'i aradım. Onunla yakın arkadaştı. Belki de ben uyanmayınca onunla buluşmaya gitmişti. Zack'i aradım, çalıyordu.
Birkaç saniye sonra Zack telefonu açtı ve "Alo?" dedi.
"Zack, önemli bir şey sormam lazım." dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak.
"Tabi ki, sor." dediğinde hiç vakit kaybetmeden, "Justin'e ulaşamıyorum, nerde olduğunu biliyor musun?" dedim. İçimden onun yanında olması için dua ederken cevaptan korkuyordum.
"Justin'in nerde olduğunu bilmiyorum ama sen iyi misin?" dedi tereddütle. Tuttuğum nefesimi titrek bir şekilde verdim. Lanet olsun, bana haber vermeden nereye gitmişti?
"Peki, teşekkürler. Ben iyiyim, bir sorun yok. Görüşürüz." deyip telefonu kapattım ve yaslandığım tezgahtan doğrularak mutfaktan salona yürümeye başladım. Elimden gelen tek şey oturup eve gelmesini beklemekti. Marketten bir şeyler almaya bile gitmiş olabilirdi. En son geldiğimde buzdolabında neredeyse hiçbir şey olmaması bu ihtimali mantıklı kılıyordu. Derin bir nefes alıp verdiğimde sakinleşmeye çalıştım.
Salondaki koltuğa oturup telefonumu yanıma koydum. Arkama yaslanarak başımı geriye attım. Gözümü kapatıp kendimi pozitif düşünmeye zorladım. Sadece kuruntu yapıyordum. Kendimi toparladığımda yerimde doğruldum.
Salonun ortasındaki masanın üstünde duran küçük kağıt parçası dikkatimi çektiğinde uzanıp aldım. Ön yüzü boştu. Arkasını çevirdiğimde pek okunaklı olmayan Justin'in el yazısıyla karşılaştım.
Hemen eşyalarını topla ve evimden git, beni de bir daha asla arama!
–Justin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanfictionVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...