O sırada birinin bana seslendiğini duydum, zorlukla düşüncelerimden sıyrıldım. Bu Dean'dı.
"Melissa iyi misin?" diye sorduğunda endişeli gözüküyordu.
"Özür dilerim, dalmışım." diye karşılık verdim. Beni bu işkenceden çekip aldığı için ona minnettardım.
"Yakınlardaki bir kafeye gidelim mi?" dediğinde düşünmeden "Evet." Dedim, sonuçta artık o benim arkadaşımdı. Üniversitede edindiğim ilk arkadaşım. Kızlar dışında biriyle görüşmek benim için büyük bir değişiklikti.
Kafeteryadan çıkıp Dean'ın arabasına bindik. Benimki bir günlüğüne burada duracaktı galiba. Almak için geri döneceğimi sanmıyordum.
Yaklaşık on dakika sonra kafeye gelmiştik. Daha önce gelmediğim bir yerdi. Ara sıra tek başıma bir kafeye gidip vakit geçirirdim ama burayı henüz keşfetmemiştim. Dean önden yürüyerek dışarıdaki masalardan birine oturdu.
Ben de ona eşlik ettiğimde "Ne içmek istersin?" diye sordu. Hava henüz sıcak olduğundan soğuk bir şeyler tercih edebilirdim.
"Çikolatalı milkshake olabilir." Nazikçe tebessüm ederek söylediğimde başını sallayarak kafenin içine doğru ilerledi.
O içeri gittikten sonra telefonumla oyalanmaktan sıkılarak çevreme baktım. Yine tanıdık yüzlerle karşılaşmıştım. Daha ilk günden bu kadar çok karşılaşmanın verdiği sinirle gözlerimi devirdim. Her karşıma çıktığında kalbime bir şeyler saplanıyordu ve acı katlanıyordu.
Biraz sonra Dean'ın, elinde iki milkshake ile geldiğini gördüğümde o da benim fark ettiğimi görmüştü.
"Kahretsin! Onlar da mı burada? İstersen gidebiliriz. Amy'den hoşlanmadığını biliyorum." dediğinde, "Onların mekânı değil ya? Boş ver." diye karşılık verdim. Alışmam gerekti. Kaçarak bir yere varamazdım. Aksine belki de onun böyle karaktersiz biriyle takılması ondan gerçekten soğumama neden olabilirdi.
Amy o itici bakışlarını üstümüze dikmişti ama umurumda bile değildi. Bütün amacının beni sinirlendirmek olduğunu geçtiğimiz bir yıl içerisinde başarılı bir şekilde kanıtlamıştı zaten.
Dean'la uzun bir sohbete dalmışken onların burada olduğu gerçeği artık beni rahatsız etmiyordu. Gerçekten iyi vakit geçirdiğimi hissediyordum. Tüm yaşananlara rağmen ona güvenmek ve içimdekiler anlatmak istiyordum ama henüz bunun için çok erkendi.
"Hiç sevgilin oldu mu?" diye sorunca öyle kaldım, çikolatalı milkshake boğazıma takılırken hafifçe öksürdüm. Böyle bir soru beklemiyordum doğrusu. Şaşkınlığımı üzerimden atıp cevap verdim.
"Hayır, olmadı. Aslına bakılırsa teklif bile almadım." Ona bunu söylemekte tereddüt etsem de bir şey saklamanın anlamı yoktu. Bunu kullanarak beni rezil etmeye çalışsa bile artık karşısında geçen seneki özgüvensiz kız yoktu.
"Melissa, bana inanacak mısın bilmiyorum ama ben senden çok hoşlanıyorum. Yani daha kısa süredir birbirimizi tanıyoruz ama geçen sene okulun son günü yeni halini gördüğümden beri ilgimi çekiyorsun. Eskiden sana yaptıklarım için özür dilerim, benimle çıkar mısın?" Söyledikleri iyice afallamama neden olurken ne diyeceğimi bilemiyordum. Bütün önemli olan dış görünüş müydü?
Aslında yakışıklı bir çocuktu. Ama nedense bunun sadece Amy'ye oynanan bir oyun olduğunu düşünüyordum. Piyon olmak istemiyordum. Fakat bana gerçekten anlamlı baktığına yemin edebilirdim.
"Bunu düşünmek için biraz erken değil mi?" Yani bir yıldır sürekli birbirimizi görüyorduk, adlarımızı biliyorduk ama gerçek anlamda daha tanışalı bir gün olmuştu. Bunların dışında ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Aklımda hala Justin varken kimseyi üzmek istemezdim. Yıllardır onu unutmak zorken bir anda onu aklımdan silemeyeceğimi biliyordum.
"Düşünmek için zamanın var." Anlayışla başını salladı. Ne kadar düşünürsem düşüneyim daha çok erkendi.
"Peki." diye karşılık verdim. Bu konu üzerinde daha fazla konuşmak istemiyordum. Özellikle Justin birkaç metre ötemdeyken.
Bu konu kapandıktan sonra daha fazla oturmadık. Çıkarken onlara kısa bir süreliğine baktım ve gülerek sohbet etmeleri canımı yaktı.
Beni eve Dean bırakmıştı. Kafam çok karışıktı. Hiç beklemediğim birinden hiç beklemediğim bir anda ilk teklifimi almıştım ancak bu durumdan hiç mutlu değildim. Bunun bir oyun olma ihtimali bu kadar fazlayken kabul etmek aptallık olurdu.
Kızlara hiçbir şey anlatmamaya karar vermiştim çünkü daha ben bile hiçbir şeyden emin değildim. Onlara söyleseydim eğer, kesinlikle kabul etmememi söyleyeceklerini biliyordum. Dean'ın benimle ne kadar uğraştığını bir tek onlar biliyordu.
Saate baktığımda saat gece yarısını geçiyordu. Artık bunları düşünmesem iyi olacaktı yoksa bir tımarhaneye bile kapatılacak duruma gelecektim. Yarın okul olduğunu kendime hatırlatıp kendimi uyumaya zorladım.
***
Sabah sonunda uyanmam gerektiği zamanda uyandığımda Kristen'ın hala uyuduğunu fark ettim. Alice uyanıktı ama okul için hazırlanmıyordu.
"Dersiniz yok mu bugün?" Kristen uyanmasın diye fısıltıyla konuştuğumda Alice telefonundan başını kaldırıp bana baktı.
"Bugün Kevin ve Zack ile zaman geçirmeye karar verdik. Yani okulu asıyoruz." Sevgileriyle zaman geçireceklerdi. Yaklaşık beş yıllık sevgililerdi. Kristen, Zack'le ve Alice'de Kevin'la çıkıyordu. Ama ben hala yalnızdım. İlk teklifimi almış olabilirdim ama çok kararsızdım. Kararsızlık benim hep yaşadığım bir şeydi. Karakterimin bir parçası olmuştu adeta. En sevdiğim rengi bile seçemiyordum.
"Size iyi eğlenceler." Dedikten sonra hızlıca hazırlanıp çıktım. Okula kadar yürüyecek vaktim olduğu için taksi çağırmadım. Hava kapalıydı ama yağmur yağmıyordu. Üşümemek için yanıma aldığım ceketimi üstüme geçirirken dün olanları düşünüyordum. Dean gözümde eskisinden tabii ki daha değerliydi ama onunla sevgili olduğumuzu kafamda canlandıramıyordum. Hakkında henüz bu kadar az bilgiye sahipken ona nasıl güvenebilirdim?
Okula geldiğimde aşırı hızlı olmayan adımlarla içeri girdim. Dersin başlamasına on beş dakika olduğunu görmek için kolumdaki saate baktım. Yapacak başka bir şey olmadığı için dersin olduğu yere doğru giderken gördüğüm şeyle başımın döndüğünü hissettim.
Gördüklerime inanamıyordum! Justin ve Amy öpüşüyordu. Onu daha önce birçok kez başka bir kızla görmüştüm ama şu an en nefret ettiğim kişiyle kendinden geçmiş gibi öpüşüyordu. Bakmaya bile çekindiğim o dudakları Amy'ninkilerin üzerinde hareket ederken gözlerini kapatmıştı. Bir an bende gözlerimi kapattım, görüntünün silinmesini diledim ama böyle bir şey olmadı. Göğüs kafesimin sıkıştığını hissederken yönümü değiştirip kafeteryaya gittim, bir masaya oturdum ve sakinleşmeye çalıştım.
Aklıma gelen fikirle ayağa kalktım. Belki sürtüklük olacaktı ama... O andaki hırsla ve sinirle Dean'ın yanına gittim ve "Teklifin hala geçerliyse kabul ediyorum." dedim. Kaybedecek bir şey olmadığını düşünüyordum. Justin'i aklımdan atmak istiyordum. Pişman olacak olsam bile şu an yapmak istediğim buydu. Geçmişi ya da geleceği umursamıyordum.
Gözlerinin içine baktığımda parıldadıklarını gördüm. Onun beni sevdiğine inanmak istiyordum. Elimi tuttu, o sırada etrafa baktım ve Justin'in oldukça sinirli bir şekilde bana baktığını fark ettim. Derdinin ne olduğunu anlayamıyordum. Bizim okula geldiğinden beri doğru düzgün konuşmamıştık bile.
Bugün güzel geçmişti. Dean'a âşık olmasam da beni mutlu etmeyi biliyordu. İlk sevgilimin Dean olmasını istemezdim ama artık bunun bir önemi yoktu. Önemli olan beni mutlu, Justin'i deli etmesiydi. Ama hala benim hakkımda ne düşündüğünü bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanficVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...