Justin'in Gözünden
Telefon yüzüme kapanmıştı. Afallamış bir şekilde elimdeki telefonla bakışırken az önce ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bu kızın derdi neydi? Arkadan sesi gelen adam kimdi? Tanrım, neler oluyordu? Melissa bunu yapmazdı değil mi?
Birlikte bunca şey atlattıktan sonra böyle bir şeyi düşünmek bile utanç vericiydi. Onun hakkında böyle düşünmek bile suçlu hissetmem için yeterliydi. Ona güveniyordum.
Şu an aklımı kurcalayan tek şey nerede olduğuydu. Evinde, güvende miydi?
Tekrar onu aramaya çalıştığımda telefon uzunca bir süre çaldı ve açan olmadı. Endişelerimin boşa çıkmasını umarken ablası Eva'yı aramak en mantıklı seçenekti.
"Alo Justin?"
"Eva, Melissa'yı telefona verir misin?" Hemen konuya girdim. Kaba davranmak istemiyordum ama şu an önceliğim kesinlikle bu değildi.
"O evde değil." Çekinerek konuşmuştu. Oysaki yüz yüzeyken onun çok rahat tavırlar sergilediğinden emindim.
"Nerede peki?" diye acele bir şekilde sordum. Melissa'dan kilometrelerce uzaktaydım ve elimden gelen tek şey sormaktı.
"Arkadaşlarıyla dışarı çıktı." Dedi. Sakinleşmiş gibiydi. Ben onun aksine yerimde duramıyordum. Odanın içinde dönüp durmaktan başım dönmeye başlamıştı.
"Kim bu arkadaşlar?" diye sorguladım. Bir elim saçlarımın arasından kayarken beni rahatlatacak bir cevap almayı diliyordum.
"Justin, beni sorgulamayı kes. Bilmiyorum, kimle gittiyse gitti işte." Eva söylendiğinde umutsuzca nefes verdim.
"Rahatsız ettim, özür dilerim." Dedim mahcup bir şekilde ve telefonu kapattım.
Böyle çaresiz olmaktan nefret ediyordum. Sürekli aramıza bir engel girmesinden, her şey yoluna girmişken yine tüm büyünün bozulmasından, ondan uzak kalmaktan nefret ediyordum.
Belki telefonunu açar diye tekrar aramaya karar verdim. Çalıyordu, bir süre bekledikten sonra telefon açıldığında nefesimi tuttuğumu fark ettim.
"Alo?" dedi tanımadığım bir erkek sesi.
"Alo, siz kimsiniz?" dedim ilk başta sakin kalmaya ve alttan almaya çalışarak.
"Melissa'nın yakın arkadaşı." Melissa'nın tüm yakın arkadaşlarını tanıdığımdan neredeyse emindim.
"Melissa'yı telefona verir misiniz?" dedim hâlâ sakinliğimi korurken.
"Adamım, o uyuyor, yanımda. Onu uyandırmak istemezsin değil mi?" dediğinde sinirimi kontrol edemez hala gelmiştim.
"Sikeyim!" deyip telefonu kapatıp koltuğa fırlattım.
Melissa'nın Gözünden
Boş sokakta tek başıma yürüyordum. Kendimi o adamın elinden zor kurtarmıştım. Kolumdan tutup beni çektiğinde ne olduğunu bir süreliğine kavrayamasam bile kalabalığa karışıp oradan çıkmayı başarabilmiştim. Peşimden gelmediğini varsayıyordum.
Oradan çıkar çıkmaz sokakta koşmaya başlamıştım. Eve gitmek istemiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kafam karışıktı, ben nasıl böyle şeylere karışmıştım? Âşık olduğum insana yıllar sonra kavuştum ve yine yine bir engel vardı.
Her konuda bana destek olan ailem şimdi tüm mutluluğumu almak isteyen bir şeytan gibi başımda dikiliyordu. Onlara ne olursa olsun karşı çıkacaktım. Atlattığım şeylerin daha yarısını bile bilmiyorlarken zorluklarla kurduğum bu hayatı yıkmalarına öylece izin veremezdim.
Uzun süredir yürüyordum ve çok yorulmuştum. Yakınlarda bir yerde otel olduğunu biliyordum. Bir süre orada kalmak iyi olabilirdi. Eve gidip daha fazla dramaya katlanmak istemiyordum. Kısa süreliğine de olsa uzaklaşıp her şeyi detaylıca düşünmek iyi olacaktı.
Oteli buldum ve hızla içeri girdim. Resepsiyonu bulduktan sonra, bir oda kiraladım, parayı ödedim ve anahtarımı alıp odaya çıktım. Yatağa oturdum ve çantamı karıştırıp, telefonumu bulmaya çalıştım. Justin'i arayacaktım.
Onun sesini duymak bütün dertlerimi unutturacak gibiydi. Şu an yanımda olup bana her şeyin geçeceğini, beni sevdiğini ve yalnız bırakmayacağını söylemesini istedim. Beni dünyadan soyutlamasını gözlerinin içine hapsetmesini istedim.
Nerdeydi bu telefon? Kahretsin! Büyük ihtimalle benimle uğraşan o adamdan kurtulmaya çalışırken düşürmüş olmalıydım. Giden telefon umurumda olmadı. Daha büyük sorunlarım varken onu otelin telefonundan arayabileceğimi biliyordum. Neyse ki numarasını ezbere biliyordum.
Numarayı girdim ve telefonun açılmasını bekledim. "Aradığını kişiye şu anda ulaşılamıyor." Sesini duyduğumda gece olduğu için telefonunu kapatmış olabileceğini düşündüm. Zaten bu saatte onu uyandırmak saçmalıktı.
***
Artık eve gitmem gerekti ama ailemle daha fazla tartışmak istemiyordum. Ama bu teklifi kabul edeceğim anlamına gelmezdi. Sadece artık onlarla yüzleşmeliydim. Buraya kadar kaçabilirdim. Şimdi bu teklifi kabul etmediğimi net bir şekilde belirtip onlara benim daha farklı hayallerimin olduğunu kabul ettirmeliydim.
Çantamı aldım ve odadan çıktım. Aşağı inip kahvaltı yaptıktan sonra resepsiyona anahtarı teslim edip otelden ayrıldım. Yanımda hala bir miktar daha para olduğu için geçen bir taksiyi durdurdum ve gideceğimiz yeri söyleyip arkama yaslanıp, düşüncelere daldım.
Justin'e ne açıklama yapacaktım? Belki bana yardım eder belki de devamını dinlemeden giderdi. İkinci seçeneği düşünmek bile istemiyordum. Ama bu işe Justin'i karıştırmak da istemiyordum, babam bu durumdan hoşlanmayabilirdi. Elbet bir gün tanışacaklardı ama bunun böyle bir kriz anında olması yanlıştı. Ve ben ne olursa olsun kendi başımın çaresine bakamayıp onun arkasına saklanmak istemiyordum. Tabi ki birbirimize destek olacaktık ama her konuda o bana yardımcı olamazdı.
Düşünmeye devam ederken taksicinin sesiyle irkildim. "Geldik hanımefendi." Parayı uzatıp taksiden indim. Evin önüne geldim ve derin bir nefes alıp, kapıyı çaldım. Kapıyı ablam Eva açmıştı. Sinirli bir şekilde "Geç içeri!" dedi.
Direkt böyle karşılanmak tüm iyi niyetlerimin suya düşmesine neden olurken gözlerimi devirdim.
Görünüşe bakılırsa evde kimse yoktu. Salona geçip koltuğa oturdum. Ablamda kapıyı kapatıp geldi ve karşı koltuğa oturdu.
"Dün neredeydin sen?" diye hemen sorguya çekti.
"Ben umurunuzda mıyım ki?" dedim umursamazca. O bile benim hayatıma saygı duymuyordu. Oysa ki ailede beni en iyi anlayabilecek kişi oydu.
"Soruma cevap ver!" diye tekrar çıkıştığında yanaklarımı şişirerek üfledim.
"İstediğim gibi gezdim, dolaştım." Dedim inadına. Ona hesap vermek zorunda değildim. Beni merak ettiği için sormuyordu zaten. Babamı sinirlendirip evden gitmemi sorguluyordu.
"Tüm gece mi?" Gözlerini kısarak bana baktı.
"Otelde kaldım." Deyip umursamaz bir tavır takınmaya devam ettim. Ona kırıldığımı anlamasını bekliyordum ama o benim duygularımı göz önünde bulundurmuyordu.
"Üzgünüm ama bu kaçış yolu değil." Diyerek baştan aşağı beni süzdü. Dediği doğruydu ama her şey yeni yaşanmışken kimsenin kalbini kırmamak için gitmek daha mantıklıydı bana göre.
"Geleceğini düşünmüyorsun." Gelecek, gelecek, gelecek! Şu an bu yüzden intihar etsem bir geleceğim olacak mı sizce?
"Mutluluğumu düşünüyorum, geleceğimi değil." Dedim odayı incelerken. Mutsuz olacağım bir gelecek için çabalamak ne kadar mantıklıydı?
"Anlamı-" Kapı çaldı, ben hala yerimde otururken ablam kapıyı açmaya gitmişti.
"Kim geldi?" diye seslendim.
"Senin ne işin var burada?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanfictionVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...