Heyecandan ölecek gibi hissediyordum. Bugün ilk iş günümdü. İçimi kaplayan heyecan ve endişe beni deli ediyordu. İyi bir izlenim yaratmam gerekiyordu.
Kafayı yemeden önce yavaşça Justin'in yanından kalktım ve duşa girmek üzere banyoya ilerledim.
Sıcak suyun altındayken düşüncelerime engel olamıyordum. Acaba ilk işim nasıl olacaktı? Belki sıradan bir şeydi ama benim için önemliydi ve heyecanlanmama neden oluyordu. Belki de hayatımı değiştirecekti? Kendimi sakinleştirmeye çalışarak duştan çıktım ve saçlarımı kuruttum.
Odaya geri döndüğümde boş bir yatakla karşılaştım. Aşağı inmiş olmalıydı. Dolaba yöneldim ve günlük sıradan bir kıyafet seçtim. Çalışacağım kafe butik bir yerdi. Önceden gittiğimde gördüğüm kadarıyla garsonlar resmi kıyafetler giymiyordu. Ama yine de özensiz olmamalıydım.
Üstümü giyindikten sonra saçlarımı düzelterek yüzüme canlılık katması için sadece allık sürdüm ve bir de hiçbir zaman vazgeçemediğim maskaramı.
Çantamı da alarak kahvaltıyı hazırlamak üzere aşağı indim. Alt kata ulaştığımda Justin'i göremeyince "Justin?" diye seslendim.
"Geliyorum bebeğim." diye bağırdığını duyunca buzdolabını açtım ve malzemeleri aldıktan sonra kalçamla ittirerek kapattım.
Fazla vaktim olmadığından tost yapmaya karar verdim. Tostları hazırladığımda tabağa koyarak masaya yerleştirdim. Bu sırada ayak sesleri duymamla kafamı kaldırdım ve merdivenlerden inen Justin'e bakarken kaşlarımı çattım. "Günaydın bebeğim, bir sorun mu var?" diyerek o da kaşlarını kaldırdı.
"Günaydın ama neden üstünü değiştin?" dedim anlamsız bir ifade takınarak. En az benim kadar şık giyinmiş şekilde bana bakıyordu.
"Bugün ilk iş günün ve seni ben bırakacağım." dediğinde gülümsedim. Bu kadar düşünceli olması hoşuma gidiyordu. Benim aklımdan dahi geçmemişti.
"Ah, doğru. Bunu düşünemedim." diyerek ona yaklaşarak yanağından öptüm. Yanından ayrılarak masadaki yerime geçtim ve oda yerleştikten sonra kahvaltımı yapmaya başladım.
"Bebeğim, yavaş yer misin? Boğulacaksın." dedi ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra. Normalde yavaş yiyen bir insandım ama şu an her şey kontrol dışıydı.
"Hızlı yiyorum çünkü şu an çok heyecanlıyım. Oraya gitmek için sabırsızlanıyorum." dedim dürüstçe. Gerginliğim gittikçe artıyor gibiydi.
"Tamam, ama boğulmana değmez." diye dalga geçerek sırıttı.
"Ben doydum, gidelim artık." diyerek iç çektim.
"Nasıl istersen." dedi ve yerinden kalkarak kapıya yürüdü ve askılıktan ceketini aldı. Ben de çantamı ve ceketimi aldıktan sonra onu takip ettim.
Garajda bizi bekleyen arabaya ulaştıktan sonra hızla kafeye yol aldık. Yol boyunca stresimin geçmesi için radyoyu açmıştım ama hiçbir şey değişmemişti.
Telefonuma bakmayı kesip kafamı kaldırdığımda geldiğimizi fark ettim. Justin'e döndüm ve "Teşekkürler." diyerek öptüm.
"Sorun değil bebeğim." diye karşılık verip gülümsedikten sonra arabadan indim ve arkama bakmadan yürüdüm. İçeri girdiğimde hemen personellerin olduğu bölüme ilerledim ve diğer çalışanların kısa önerilerini dinledikten sonra önlüğümü alarak taktım. İlk siparişimi almak üzere kafenin bahçesine çıktığımda Justin'i görmemle şaşırdım.
Sipariş vermek istermiş gibi elini kaldırdı ve beni işaret etti. Yanına ilerledim ve şaşkınlıkla fısıldadım. "Ne işin var senin burada?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Of The Fire || Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"
FanfictionVe şimdi karşımda en sevdiğim ve en nefret ettiğim adam varken ben neyi seçecektim? Her şeyi geride bırakıp kollarına atlamayı mı, yoksa yıllardır içimde yanan intikam ateşini söndürmeyi mi? © Tüm hakları saklıdır. / © All rights reserved. ...