=Bölüm 24=

8 2 0
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz :)
Bölüm şarkısı: Duman/Elleri Ellerime
Keyifli Okumalar :)
"İyi günler Hanımlar " Ali Bey'in araması üzerine Melek ile beraber bir restorana gelmiştik. "Sizinde bildiğiniz üzere babanız şirketi almaya çalışıyordu. " dediğinde Melek onaylayan mırıltılar çıkardı. "Ali Bey bizi buraya ne için çağırdınız? " "Deniz Hanım şirketi vermemek için çok uğraşmıştınız hatta sırf şirket için annenizle buluşmuştunuz ama..." dediğinde Melek lafını böldü. "O kadınla mı buluştun? Sana yaşattıklarını ne çabuk unuttun bakıyorum sen o haldeyken nasıl korktuğumu hatırlamıyor musun? " ses tonunda kırgınlık vardı. "Ben zaten o kadınla onu affedeyim diye buluşmadım şirket için buluştum. Ve anladım ki hiçbir şey bilmiyor" "o kadınla boşu boşuna mı karşılaştın ya..." " Hanımlar lütfen konumuz bu değil şirket elden gitti" ne kadar da şaşırdım sormayın "ev bize kalıyor mu kalmıyor mu Ali Bey şirket umurumuzda değil" diyen Melek  evin bize kalmayacağını bildiği halde sormaktan vazgeçmiyordu. "Maalesef Melek Hanım yaklaşık 1 ay içinde taşınmanız isteniliyor. Babanız normalde bu sürenin maksimum iki hafta olduğunu ama siz kızları olduğunuz için size bir ay müddet verdiğini söyledi. " ah canım, kızları olduğumuz için bize torpil geçiyormuş şerefsiz herif "bir ay içinde çıkarız" deyip restorandan ayrıldık.
***
"Belediyede bir arkadaşım var o siz işlemleri halledin o gün içinde sizin nikahı kıyarız dedi" dediğinde bir saat önce olanlar aklımdan uçup gitmişti. "Bu harika bir şey aşkım sonra da gider Çınar'ı nüfusumuza alırız" dediğimde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Aslında o Pelin sürtüğü çocuğa başta Selim ismini koymuş ama ben sevdiğim adamın ismini taşısın istedim. "Hadi hazırlan da çıkalım şu kan işi bir çıksın aradan" gene kan diyor Allah'ım sana geliyorum " ya kan vermesek olmuyor mu? " dediğimde gülmeye başladı. "Korkuyor musun yoksa Deniz Göz" derken o hala gülüyordu benim ise kaşlarım çatılmıştı. "Ne korkması be sensin o " dediğimde daha da gülmeye başladı. Gülmesini duymazdan gelip hazırlanmaya odama gittim 10 dakika içinde hazır olduğumda evden çıkmıştık.
***
"Ni kirkmisi bi sinsin i" taklidimi yaparken hala gülüyordu. " abartma" diye homurdanmakla yetindim. "Hayır yani ben bir ara hemşire işi bırakacak sandım. 3 kişi seni zor zapt ettik. Ha bu arada güzelim kızın burnuna attığın tekme yüzünden kızın burnu kırıldı lan" derken o görüntü gözünün önüne gelmişçesine daha da çok gülmeye başladı. "Ha ha ne komik ben sana ne yapacağımı çok iyi biliyorum da nikah masasından kaçıp kaçak damat olmanı kaldıramam o yüzden yapmıyorum yani yoksa elimden çekeceğin vardı. " gerçi ben gene yapardım yapacağımı orası ayrı tabii "pişt küstün mü kız bak yarına nikahımız var küsme müstakbel kocacığına"  güya arkadaşı vardı da nikahı aynı güne ayarlayacaktı bende nikah bu akşam olacak diye salak gibi seviniyordum. " de get Çınar ya güya nikahı bugün kıyıcaktık ne oldu o iş sevgili müstakbel kocacığım" benim kafada ufaktan gidiyor ya hayırlısı "yan çizdi şerefsiz ama onun bana işi düşer " dediğinde sırıtıp önümde ki bilgisayara odaklandım. "Davetiyemiz bu olsun" deyip resmi göstermeye kalkıştığımda yorgunluktan uyuyakaldığını fark ettim. Odamdan örtü getirip üstünü örttükten sonra odama geçtim. Yarın nikahım vardı ve ben şaka maka evleniyordum be Deniz DERİN olmama birkaç saat kalmıştı ve ben heyecandan uyuyamıyordum. Çınar'ın soyadı da bir komik durmuştu sanki Deniz derin çok açılma der gibi diye düşünürken gülüyordum şimdi içeri biri girse beni deli sanırdı. Biri dedim de Melek nerede kalmıştı birde geldiğinde Çınar'ı fark edince garip gureba sesler çıkarmazdı umarım..
***
Çınar'ın nikah için aldığı elbiseyi giydiğimde düşündüğüm şey 'zevkli herifi kaptım he' olmuştu. Toz bembe uçuş uçuş bir elbise almıştı ve üzerimde de çok hoş durmuştu yani Melek ve kızlar yaklaşık yarım saattir böyle diyorlardı. Yoksa öyle egoist biri değilim lütfen yanlış anlaşılmasın. Saçıma ise dağınık bir örgü yaptırmıştım. Makyajla da işimiz bitmişti ve cidden hoş görünüyordum yani erkek olsam kendime aşık olurdum o derece böyle de mütevaziyimdir işte "harika görünüyorsun" diyen Defne'ye gülümseyip teşekkür ettim gerçi ben sabahtan beri gülümsüyordum orası da ayrı bir konu heyecandan kafayı yedim. Buğra ile Timur odaya girdiğinde Helen gözünü devirmekle yetindi. "Gelin Hanım çok hoş görünüyorsunuz" dediğinde ben gülümserken Hrlen "yağcı" diye söyleniyordu. "Buna yağ çekmek denmez çakma prenses iltifat denir" Buğra'nın duymazdan gelmesi beklenmezdi zaten ama o prenses deyince aklıma Barış gelmişti acaba düğüne çağırmalı mıydım? Bunda da 'bak ne kadar da mutluyuz' diye bir anlam çıkabiliyordu ama çağırmazsam da 'düğününe bile çağırmadı' diyebilirdi. İzmir'e gittiğimde çok destek olmuştu bana şimdi de çağırmam gerekiyor gibi hissediyordum. Hem Eris Alp ile gelecekti Barış niye gelmesindi ki davetiyelerin olduğu kutuyu açıp içinden bir tane davetiye çıkarırken Helen ile Buğra hala tartışıyordu. Davetiyenin arkasına Barış AY yazıp çantama attım elbet görürdüm onu o zaman da davetiyesini verirdim. Telefonum çalmaya başlayınca başka bir odaya geçip telefonu açtım.
"Efendim Yasemin Hanım"
"Kızım ben hayırlı olsun demek için aramıştım" ve tabii ki seni nikaha davet etmem için değil mi?
" Teşekkürler ama nikah daha gerçekleşmedi" ama gene de orada olmasını istemişti bir yanım
"İsterseniz sizde gelebilirsiniz tabii ki tek gelirim derseniz geçerli bu davetim"
"Gelirim elbette güzel kızım"
"Neyse iyi günler " deyip telefonu kapatıp kapıyı açtığımda Buğra yere kapaklandı. "Buğra!" Şirin bir gülümsemeyle ayağa kalktı. "Buz kalpli gözüken iyilik meleğim benim" deyip sarıldığında bu tavırlarına gülsem mi? Yoksa ağlasam mı bilemedim. "Tamam Buğra'cığım sağol canım arkadaşım ama Çınar şu an bena boğarcasına sarıldığını görse seni öldürür ve nikahım iptal olur lütfen" dediğimde kaşlarını çatıp kollarını göğsünde birleştirdikten sonra sırtını döndü bana "ben burada öleyim sen nikahını düşün tamam Deniz tamam git evlen koca meraklısı" dediğinde gülüp odadan çıktım. İki dakika sonra zaten yanımıza gelecekti. Yarım saat içinde evden çıkabilmiştik. Umarım ben heyecandan ölmeden kıyılırdı bu nikah.
***
"Siz Deniz KAYA Hanımefendi Çınar DERİN'i kocalığa kabul ediyor musunuz?"
"Evet!" Dediğimde alkış duymayı bekliyordum ama ne oldu bizimkiler dizi izler gibi bizi izliyordu. Çınar olaya el atıp Alp'e bir bakış attığında onunla beraber diğerleride alkışladı. Hadi ablam duygusala bağladı diğerleri ne diye alkışlamıyor etrafımda ki herkes cins yeminle.
Nikah memuru bu defa Çınar'ı aynı soruyu sorduğunda
"Sonsuza kadar evet!" Cevabını verdiğinde bu sefer alkışlamışlardı. "Ayağına bas!" Damla'nın dediğiyle sırıtarak ayağına bastığımda gülerek ayağa kalktı ellerimden tutarak beni de kaldırdı. Zaman akmayı bırakmıştı sanki onun gözlerine bakarken zaman şu an durmuştu ve ben akmasını istemiyordum. Çınar dudakları alnıma bastırdığında gözlerimi kapatmış bu anın tadını çıkarıyordum. Kulağıma" seni seviyorum Deniz DERİN" diye fısıldadığında yüzümdeki gülümseme daha da genişlemişti. "seni seviyorum Çınar DERİN" herkesle sarılma faslı bittiğinde geriye tek bir kişi kalmıştı o da annemdi. Beni kırıp döken ama gene de sevmekten vazgeçemediğim annem...
                 6 YIL ÖNCE
Mezuniyet Balosu için okulun ayarladığı mekana gelmiştik kızlarla beraber Yağmur Can'ın nerede olduğu ve neden hala burada yanında olmadığı için azarlıyordu. Ben Can'ın yerinde olsam telefonu çoktan Yağmur'un suratına kapatmıştım. "Yağmur yeter artık çocuğun kafasını şişirdin. Bizim sınıfta olan ama sadece sınav haftası konuştuğum kız yanında bir kutu ile geldiğinde 'ne diye geldi bu' bakışları atıyorduk birbirimize şimdi yukarıda Allah var sevmezdik bu kızı manyak bir tipti az da kafası gidikti ama işte inekti de "ne oldu Gaye?" Diyen Defne'yi duymazdan gelip kutuyu bana uzattı. "Ne var bunun içinde? " "valla bilmiyorum Deniz soru sorup durmayın işte bir kadın elime tutuşturdu bu kutuyu sana vermemi söyledi. " deyip gittiğinde şaşkın bakışlarımızı kutuya çevirmiştik" bomba olmasın" Damla'ya 'nediyon değişik' bakışı atıp kutuyu açtığımda içinde bir defter ve yanında ki diğer küçük kutudanda güzel bir kolye çıkmıştı ama bunu kim göndermişti? Defteri elime alıp ilk sayfasını açtığımda "Bu deftere içinde ki güzellikleri dök meleğim" kimdi bu şimdi, şaka falan mıydı ? "kız Barış yollamış olmasın" Barış ile lise yıllarından beri tanışıyorduk. Ve platonik aşıktım ona." Barış yüzüme bile bakmıyor ne hediyesi Defne ya"
           ŞİMDİKİ ZAMAN
Şimdi anlıyordum o kutuyu bana gönderen annemdi aklımın içine süzülen bu anı o zamanlarda bile uzaktan da olsa yanımda olduğunu gösteriyordu. Anneme yıllar sonra ilk defa sarıldığımda kendimi Çınar dışında başka birinin yanında daha huzurlu ve güvende hissetmiştim. "Annem" dediğimde daha da sıkı sarıldı bana "meleğim benim" haklı çıkmıştım o kutuyu bana annem göndermişti.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın :)

HER ŞEY YENİDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin