Size küçük ve renklerle doldurmaya çalıştığımız bir kuyudan bahsetmek istiyorum. Öncelikle ucu karanlık olan bir kuyunun nasıl da güzel göründüğünü söylemem gerekiyor. İlk bakışta kurtulabileceğinizi düşünmeniz çok olası bir ihtimal. Fakat, içine girdikten sonra sizleri neyin beklediğini bilseydiniz, kesinlikle bunu kendinize yapmazdınız. Sanırım ne demek istediğimi anlamaya başladığınızda, iş işten geçmiş olacak.
"Kızım evleniyorum be!" diye bağırdı abim ses tellerine en büyük zararı vermek istercesine. Ben de kollarımı abime sarıp, sıkıca sarıldım. Bir ağabeyiniz varsa ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.
Abi demek, koca bir dünya demek aslında. Parklardaki ağaçlar demek, arkanızdaki yıkılmaz dağlar demek ve en güzeli de trafik ışıklarındaki kameralar demek!
Bütün tebessüm ve rahatlığımı avuçlarımda toplayarak, annemin serçe parmağından tuttum. Diğer elimle ise abime talip oldum. Biliyorsunuz ki bu tamamen bir halayın başlangıcı anlamına geliyordu.
Gülerek bağırmaya başladığımda, aklımdaki tek düşünce isteklerimin aynasına uzanan minik bir el gibiydi. Bütün varlığım, onun mutluluğunu istiyordu. Çünkü hepimiz içten içe biliyorduk ki, hayat kısa bir oyun parkuruydu. Eğer geçip bitirdiğinizde elinizde edindiğiniz bir tebessümünüz yoksa, bu boşuna yaşadığınız anlamına geliyordu. Kısacası hem kısa bir oyun parkuru, hem de acımasız bir dinazordu.
Hayatı öğrenmeye başlıyorduk ve bu bizi büyütmek yerine iyice küçültüyordu.
"Abim damat oluyor, sıra da bana geliyor..."
Annem alttan alttan gülse de, beni abimin olası reflekslerinden kurtarmak için arkasına aldı. Bu hareketin bütün 'anneliği' özetlediğini söylesem inanır mısınız? Ben kalbimle inanıyorum, belki abim fiziksel anlamda beni korumaya çalışıyordu ama annem buna bütün bedeni ve ruhuyla hamile kaldığı andan itibaren tamamdı.
Ve ben onun bu tamamına minnettardım.
Evdeki kahkaha sesleri ablamın da olaya dahil olmasıyla artarken, ona bakarak gözlerime gülümsemesi için bir fırsat verdiğimi hissettim. Hatta size 'abla' denen varlığın her şeyden daha fazla sevildiğini söylesem, kendimi daha fazla dürüst hissederim.
O bir melekti.
Babamın odadan çıkıp tatlı siniriyle bize doğru yaklaşması, salonda koca bir sessizliğe kucak açtığında, hepimiz anlamıştık.
Babamın evlenme teklifinden haberi dahi yoktu.
Annem ve ablam, abime yardım etmek için masaya oturur oturmaz lafı dolandırmaya başladılar. Ben ise babamın yanındaki sandalyeye oturmuş, güzel aileme bakarken sessizce kıkırdıyordum.
"Ya bu Hazar'ın da evlenme yaşı gelmedi mi bey?"
"Bence de baba, şunu artık evlendirmemiz lazım ki..."
"Lazım ki sıra sana gelsin."
Fısıldayarak söylediğim şeyi sadece ablam duymuştu. Yüzüne yerleşen sinir gülme isteğimi arttırırken öylece duruyordum. Babam, dayanamayıp bana doğru baktı.
"İzel, ne karıştırıyor bunlar?"
Evin küçüğü rolünü yeterince iyi yapabildiğim için anında konuştum. "Abim evlenme teklifi etmiş şu esmer olan kıza."
Masada oluşan sessizliği babamın gülüşü bozarken, koluna sakince kafamı yasladım ve huzur dolu ailemi incelemeye başladım. Çünkü bizim en büyük derdimiz, böyle atlatabileceğimiz şeyler oluyordu. Bunun sırrının ise koca bir sevgi olduğunu sadece bilmiyor, iliklerimde hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıtlama Şekeri
RomanceEmre, Hakan, Fatih, Sado ve İzel.. Hakan çok sinirli olduğu için ona bulaşmaya cesaret edemeyen Emre, usulca Sado'nun yanına yaklaşırken onu uyarmak yerine sessizce gülmeyi tercih ediyordum. Sado birden ensesine yediği darbeyle afallarken Emre'nin a...