Kanar Aras
Geçirdiğim sert yumruğun devamını seve seve getireceğim sırada koluma dokunan elin sahibini buldu gözlerim. Yarkın'dı."Sen İzel'e bak. Ben onu depoya götüreceğim."
Hiçbir şey söylemeden İzel'e yöneldim. Göğsüne kadar açılmış tişörtünü boğazımdan çıkan öfke dolu garip sesimle indirip yırtık pantolonuna baktım. Kalçasını biraz açıkta bırakacak şekilde indirilmişti ama sadece bu kadardı.
Henüz ona istediği şekilde dokunamamış olduğu gerçeğine şuan sevinmem gerekirken dolan gözlerime olan sinirimle kucakladım onu.
"Özür dilerim" dedim kendime verdiğim bütün sözleri ve yeminleri çiğneyerek ağlarken. "Sana bunları yaşattığım için özür dilerim..." ayağımı kontrolüm dışında duvara vurup yürümeye başladım. Ama sanırım fena halde çatlatmıştım.
"Kanar" dedi hafif fısıldayarak.
Yüzündeki morlukların nedenini tahmin etmek zor değildi. Ayriyeten sağlam bir dayak yemişti belli ki. Ama bu adamın bunu İzel ayıkken yaptığını düşünmüyordum nedense.
"Zorlama kendini" derken yüzünü yüzüme yaklaştırıp daha sıkı sardım.
"Dokunamadı" dedi sadece. Yanaklarından süzülenler yanaklarımdakilerle karışmıştı. Elimi saçının arkasına koyup hıçkırmaya başladım. Ağlamayı o kadar özlemiştim ki, hem de onu özlediğim kadar...
"Sus" dedim öfkeyle karışık.
Kendinde değil gibiydi. "Yemin ederim dokunamadı..."
Bu sefer elini kaldırdığında parmak uçlarındaki morlukları gördüm. Bu herif ona sayısız iğne yapmıştı!
İzel'in boynu kendinden bağımsız düştüğünde boğazımdaki acı sesle onu arabaya bindirdiğimde doktorun yolunu tutmuştum bile.
Arabayı nasıl sürdüğüm, İzel'i nasıl kendi doktorumun evine taşıdığımı bilemiyordum. Genelde hastaneye gidemediğimiz ve polislere ifade veremediğimiz için Bilal'in yanına gelirdik. Ama eğer onun bilgilerine ve ona güvenmeseydim ne olursa olsun İzel'i hastaneye götürürdüm.
...
Bilal'le konuşmamız öfke dolu ve şaşkınlık verici şekilde normaldi. Kendine gelmesinin çok zor olduğunu, içine giren sayısız zehrin onu nasıl zorladığını anlatıp durmuştu. Sohbetin normalliğinin ardından gelen sinir krizimi dahi gayet iyi atlatabilmiştim. En azından bir kaç kanamayla...
Bilal sol dirseğimi duvara geçirmemin üstüne oraya kendi içinde koyduğu teşhis için bir şeyler sarmıştı. Nedense itiraz etmemiştim.
İyice sıkılmaya başladığım sırada istediğim tek şeyin İzel'i görmek olduğunu düşündüm. Anında adamın misafir odalarından, İzel'in olduğu odaya girdim.
Yavaş hareketlerle yanına yaklaşıp sandalyeye oturdum.
Sevdiğim kadının gözleri kapalıydı. Şuan ruhu gibiydi gözleri. Bana dahi kapalıydı. Uykusunda olmasına rağmen yüz hatlarında gezmeyen huzur can sıkıcı boyuttaydı. Gözlerimden süzülenler için elimi yumruk haline getirip çeneme vuracakken son anda durdurdum kendimi. Onun bana ihtiyacı vardı, çıldırışlarıma değil...
En büyük öfkem kendimeydi. En başında yapmam gerekeni yapmamıştım. Sayısız düşmanım yok muydu? Ben bile sayılarını bilmiyordum. Nasıl onu yakınıma çekmiştim ki. Daha küçük bir kız çocuğuydu.
Boynundaki kızarıklık gözüme çarptığı an ağlamam şiddetlendi. Nasıl oluyordu da ağlıyordum bilmiyordum. Onun boynunun halini gördüğüm an duvarı çökertmek bana yaraşır ve benden beklendik bir şey olurdu ama olmamıştı işte. Kendime koyduğum yasağı yıllar sonra çiğnemiş ağlıyordum. Ve bu bana sanki İzel kadar iyi geliyormuş gibiydi. Bütün öfkem sanki kendime koyduğum yasakların arkasındaki adamaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıtlama Şekeri
عاطفيةEmre, Hakan, Fatih, Sado ve İzel.. Hakan çok sinirli olduğu için ona bulaşmaya cesaret edemeyen Emre, usulca Sado'nun yanına yaklaşırken onu uyarmak yerine sessizce gülmeyi tercih ediyordum. Sado birden ensesine yediği darbeyle afallarken Emre'nin a...