Bölüm 2

613 48 2
                                    

İlk günümüzün böylesine yorucu geçeceğine inanmamıştım. Yani Tao ve Yixing için her şey kolay gibiydi ama eğer Joonmyeon bana yardım etmeseydi sanırım reyonları yerleştiremeyecektim. Mahçup hissediyordum. Çünkü ona işin altından kalkacağımı söylemiştim. Daha bir işi bile beceremediğimi görünce hayal kırıklığına uğramış olmalıydı. Nihayet gün sonunda herkes akşam Joonmyeon'un söylediği yerde olacağını söyleyip dağılmıştı. Eve yürüdüm uzun süre ama eve gidesim hiç yoktu. Arka kapıdan eve girip, sessizce odama girdiğimde, yatağımda yatan birilerini gördüm. Bu... Nasıl mümkün olabilirdi ?! "Yah, yatağımdaki." biraz kaba bir seslenişti ama sinirliydim. Bu güzel bir açıklamaydı. "O-oh.. Luhan'dı öyle değil mi ? Kyungsoo muhtemelen eve gelmez burada yatabilirsin demişti de... Gelmişsin." kalbimi Kyungsoo'nun güçlü ellerinin sıktığını hissediyordum. O sıktıkça alttan kırılıp kopan parçalar göğsümü acıtıyordu. "Yatağımdan kalk ve odamı hemen terket." uzun boylu çocuk kaşları çatık halde ayağa kalktı. "bir şeylere dokunmadın öyle değil mi ?" "Ah aslında yastığını koklayıp mastürbasyon yaptım. Aptal mısın sen ?" "Terbiyesizleşme." yastık yüzünü çıkarırken ona laf yetiştirmeye çalışıyordum. Kardeşimden sonra kimseyi yatağıma yatırmamıştım. "Neden hala buradasın ?" Elimdeki nevresimi çöpe atarken aklımdaki düşünceleri itmeye çalışıyordum. Kyungsoo benim bu huyumu bildiği halde nasıl olur da ona izin verirdi ? Uzun boylu çocuk kapıyı çarparak odadan çıktığında elimde kalan tek yastık kılıfını sıkıp yere çöktüm. Sinirlerim gerilmişti ama kalbim de ağrıyordu. Yastık kılıfını dikiş yerlerinden yırtmaya başladığımda gittikçe kötü hale geliyordu. Sanki bir denizin içindeydim. İçime nefes çekmek istediğimde tek yapabildiğim su yutmaktı. Genzime dolan tuzlu su beni iyice boğuyordu. Tabii bu hissettiğimdi. Çığlık atarak elimdeki yastık kılıfını yere fırlattım. Odamın anahtarını alıp odadan çıktım ve odamı kilitledim. "Neler oluyor Luhan ? Neden Chanyeol'ü odandan attın ?" "Neden Chanyeol'ü odamdan attım... Neden Chanyeol'ü odamdan attım ?" Baekhyun o sırada daha yeni eve giriyordu. "Sorun ne ?" diye yanımıza geldiğinde güldüm. "Mükemmel zamanlama Baek. Ben de tam neden Chanyeol'ü odamdan attığımı anlatıyordum." Baekhyun şokla Kyungsoo'ya döndü. "onun odasına birini mi girdirdin ?" Chanyeol gülerek "ne o takıntılı mı ?" diye sordu. Sakinleşmek için ellerimi yumruk haline getirdim. Telefonumu çıkardım, odamın anahtarını pantolonumun küçük cebine koyduktan sonra Baekhyun'a döndüm. "Odamın kilitli kaldığına emin ol Baek. Sana güveniyorum." Evden çıkıp buluşacağımız yere gittim. Uzun bir gündü ve kesinlikle içeceğimden emindim.

Sabah kalktığımda hiç bilmediğim bir yerdeydim ve yanımda da üç kişi yatıyordu. Başımın ağrısından ayağa bile kalkamadım. "Burası neresi ?" uzun süre sessizlik hakimken aşağı kattan gelen kapı açılma sesi ve diğer konuşma sesleriyle, yerimden kalkmak için bir çabaya girdim. "Uzatma, oğlun olacak o adam daha ikinci günden işi astı." evin zengin döşemelerine bakılırsa burası Joonmyeon'un eviydi ve bugün resmen marketi açmamıştık. Yanımdakileri dürtmeye başladım. "Efendim, babanız burada. Kalkmanız gerek." Joonmyeon beni kendine çekip sarıldığında, gözlerim irice açıldı ve yanımda yatan şirin oğlana baktım. "Bay Kim... Babanız ve anneniz..." kapı açıldığında her şey için çok geçti. "Bu hal ne ? Kim Joon..." patronumun babası bağırmadan hemen önce onu durdurdum. "Efendim... Bay Kim, dün gece çok yorulduğu için onu uyandırmadım. Hepsi benim sorumsuzluğum özür dilerim." "Sen de kimsin ?" "Ben.. Lu Han, süpermarketinizde reyon görevlisiyim." "Tamam o zaman, saat daha geç olmadan git ve marketi aç. Ben de şu hergeleyi uyandırayım." Joonmyeon'un annesi gülümseyerek bana baktığında, eğilerek selam verdim. "Hayatım ! Luhan'a ben eşlik etmek istiyorum. Joonmyeon'la ilgilen." "Tamam. Zaten daha fazla gecikemez." Bayan Kim, ilk bana sonra tişörtüme baktığında tişörtümdeki lekeleri görmem çok uzun sürmedi. "Aman Tanrım... Size böyle görünmek istemezdim efendim. Sadece eve uğrayamadım da..." "Ne önemi var tatlım... Sadece sana Joonmyeon'un tişörtlerinden vermeyi teklif edecektim." "Teşekkür ederim, sanırım şu an başka şansım yok." yavaşça dolaba ilerlediğinde, mırıldandım. Eline siyah bir tişört aldıktan sonra bana uzattı. "Şurada giyinebilirsin. Ben şoföre haber vereyim de bizi bıraksın. Gecikme oğlum olur mu ?" birden tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. *gecikme oğlum olur mu ?* annemin bana gülümseyerek seslendiği o an geldi aklıma. Aklımdaki düşünceleri itip üstümü değiştirdim. Evin dışındaki arabada bekleyen genç ve güzel kadın beni şaşırtıyordu. "Gelsene oğlum." yine o ürperti hissi beni alıp götürdüğünde umursamamaya çalışarak arabaya bindim. "Adım Lu Han demiştin... Nerelisin ?" "Çin, Beijing." "Çin demek... Peki ya ailen ?" gülümsemem solarken o da aslında pek de güzel bir soru sormadığını anladı. "Ailem yok. İki samimi arkadaşımla ev tuttuk ve birlikte yaşıyoruz. Aslında pek birlikte olduğumuz söylenemez... Birisi ülke ülke geziyor. Diğeriyse her akşam arkadaşlarında kalıyor. Yani tekim denebilir." tekrar gülümsedim. Bayan Kim bana bakarak güldü. "Çok canayakınsın, sevdiğin insanları kaybetmek senin yaşam enerjini pek de götürmemiş anlaşılan." "Çok üzüldüm, onlar için çok yas tuttum ama artık o kadar da acıtmıyor. Onlarsız olmaya alıştım gibi." "Her zaman Joonmyeon'umun evine gelebilirsin. Söylemez ama her akşam ona yemek hazırlamaya gidiyorum. Eh gördüğün üzere sabahları da onun evindeyim, kahvaltısını da ben hazılarım. Joonmyeon'um biraz çalışmayı seven bir tip olunca. Sabahları kalıp onlarla uğraşacak kadar zamanı bile olmaz. Hemen işlerinin başına koyulur. Aynı babası. Bizimkini de sofraya çağırmadığın sürece yemek nedir hatırlamaz. Yani... Demem o ki soframızda seni de görmek beni çok mutlu eder." "Teşekkür ederim efendim." marketi nihayet açtığımda daha saatin sekiz olduğunu gördüm. Pek de geç olduğu söylenemezdi. Joonmyeon gelmeden önce gerekli tüm işleri yaptığımdan emin oldum ve bu zamana kadar da marketin kapılarını kapalı tuttum. Çünkü müşteri gelmesi durumunda tek başıma yapabilecek bir şeylerim yoktu. Joonmyeon, çok da kısa olmayan bir süre sonunda kapıda belirdi. Yanında Tao ve Yixing vardı. Gerçekten bitkin görünüyorlardı. "Luhan, bütün bunları tek mi yaptın ?" "Sadece... Herkesin gelip işine geçmesi kalmıştı. Siz de burada olduğunuza göre, geçebilirsiniz." gülerek konuştum. "Bu arada, anneniz çok iyi biriymiş." gözlerimin içine bakarak gülümsediğinde, gülümsemenin çok içten olduğunu anlayabildim. Gözleri parıldıyordu. Bütün gün hiçbir şey için endişe etmeden çalışmak için kendi kendime bir söz verdim. Ama tabii, evrende her şey benim kendime olan sözlerimi bozmam içindi. Kapıdan içeri giren Kyungsoo ve Chanyeol hiç de sevinebileceğim bir durum yaratmıyordu. "Yeol, Baekhyun'un istediği malzemelerden almam gerek, sen de o sırada gidip cips ve biraları alsana." elimdeki cips paketlerine bakıp derin bir iç çektim. Ama onun için işimi bozacak değildim. Reyona giren Chanyeol'ü gördüğümde, görmemezlikten geldim. "Pardon, sanırım peynirli cipslerden ve acılı cipslerden kalmamış." Bana doğru yaklaşırken söylediğinde, içimden müşteri memnuniyetine sövüyordum. "Bugün geldiler bayım. Şu arabada olacak, getirmemi ister misiniz ?" "Takıntılı manyak ?" "Saygı çerçevesinde konuşursak sevinirim bayım." "Kyungsoo dünden beri sana öylesine sinirli ki. Anlatamam." "Şu arabada cipsler olacak, orada acılı ve peynirli bulabilirsiniz. Ayrıca Kyungsoo'nun sevdiği soslar da bir sonraki reyonda üçüncü rafta. İyi günler." yanından geçmek için sağa doğru yürüdüğümde sertçe kolumdan tuttu. "Dün bana yaptıklarından sonra nasıl böylesine rahat oluyorsun takıntılı manyak ?" "Sana bana öyle seslenmemeni söyledim !" gülmesi daha çok sinirlerimi bozuyordu. "Marketten çıkış saatin kaç ?" "Neden önemli ?" "Seni aldıracağım. Sonra belki ay ışığında romantik bir dayak atarım." gözlerimi devirip kolumu çekmeye çalıştım. "Kolumu bırakır mısın ? Saçma bir dizi içindeymişiz gibi. Mide bulandırıcı." "Benim sana dokunuyor oluşum mu mide bulandırıcı ? Gerçekten takıntılı mısın ?" yüzü gittikçe yakınıma geliyordu ve ben bundan gerçekten hoşlanmıyordum. "Benden uzak dur. Ve madem merak ediyorsun, evet bana dokunuyor oluşun mide bulandırıcı. Hatta senin benim evimde öylesine özgür dolaşıyor oluşun bile mide bulandırıcı." kolumu çekip yapacak diğer işlerime ilerledim. Kasadaki Yixing'e doğru bir bakış attığımda onun da Chanyeol'ün olduğu reyona baktığını gördüm. Bir şeylerin ters gittiğini düşünerek oraya doğru ilerlediğimde, Chanyeol ve raf arasında sıkışmış Kyungsoo'ya baktım. Chanyeol onu öperken hiç de rahatsız değildi. Gözlerim irileşmiş sadece arkadaşımın yaptığı şeye bakıyordum. Arkadaşım kendini geri çekip gülümsediğinde Chanyeol eliyle düzenlediğim rafları dağıttı ve hemen sonrasında "buradaki çalışanlar fazla sorumsuz bence. Müdürüyle konuşmak istiyorum." dedi. "O da nereden çıktı ? Daha yeni açılmış bir market zaten Yeol. Boşversene. Aldın mı ?" "Evet, aldım. Şimdi... Eve gidip seninle biraz yaramazlık yapmak istiyorum..." "Çok alışma. Böyle hep aşk pıtırcığı olmam. Hem evde diğerleri de var. Baekhyun bunu gidip Luhan'a yetiştirirse yanarım. Onunla muhattap olmak istemiyorum." gözlerime dolan yaşları engellemedim bile. *En yakın arkadaşım* dediğim insan beni böyle görüyordu. Muhattaba alınmayacak kadar değersizdim onun için. İşimi hızlı hızlı yaparken yine aynı his ciğerlerime doluyordu. Tuzlu suyun genzimi yakışı gibi yakıyordu her nefesim. Nihayet saat geç olduğunda gidip paspası elime aldım. Ne kadar geç gidersem o kadar az Kyungsoo'ya görünürdüm. "Luhan bıraksana onu da ben yapayım." Tao elimdeki paspası almaya yeltendiğinde kendimi geri çektim. "Yok... Siz gidin. Dün zaten iyi uyumadınız. Bugün uykunuzu alın." "Sen uykunu almışsın gibi konuşuyorsun." "Hadi Tao, bak Yixing bekliyor. Onu bekletecek misin ?" ilk elimdeki paspasa sonra dışarıda bir o yana bir bu yana zıplayarak ısınmaya çalışan Yixing'e baktı. "Kendini zorlama ne olursun..." gülümseyerek ona el salladım. Kapıdan çıktıklarında Yixing ilk önce ona hararetle bir şeyler anlattı ama tabii bunu yaparken bile o kadar sevimliydi ki. Sonra ilerlerken birden dönüp bana doğru gülümsedi ve el salladı. Onun bu haline gülmeden edemedim. Paspaslama işleri bittiğinde kapının önünde durmuş beni izleyen Joonmyeon'u fark ettim. "Ne zamandır buradasınız efendim ?" "Tao ayrıldığından beri." gözlerimi irileştirdim. Nasıl farketmemiştim ? "Bugün çok durgun ve dalgınsın. Bir sorun mu var ?" "Hayır, hayır bir sorun yok efendim." "Resmiyeti bırak ve canını böylesine sıkan şey nedir anlat bana hadi." "Gerçekten bir şey yok... Sadece öyle olur ya birden bir ruhen yorgun hissedersiniz." "Ben hissetmem. Hadi Luhan." "Arkadaşımla biraz aram açık efendim. Ondan biraz kendimi üzgün hissediyorum." "Arkadaşlar arasında böyle şeyler normaldir, kendini üzmeye ne gerek var ki." gülümsedim. Aklıma Kyungsoo'nun o hali geldiğindeyse bu gülümseme ufak bir hıçkırıkla sonuçlandı. "Ben... Onlardan başka kimsem olmadığı için onları ailem bilmiştim." Joonmyeon endişeyle bana doğru yürüdü. "Luhan... Ağlama ne olur." "Kyungsoo benim için hep erkek kardeş gibiydi. Her şeyde ona güvenmiş, her şeyiyle onu kabul etmiştim. Ama... Benim hakkımda düşünceleri beni öylesine derinden yaraladı ki..." titreyerek ağlarken, Joonmyeon kollarını bana doladı ve sevgi dolu bir kucaklama verdi. "Onunla ev arkadaşı olduğumuz ilk günü hatırlıyorum. Öyle heyecanlıydık ki..." "Luhan, sen böyle ağlayınca ben de kötü hissediyorum. Şimdi..." çenemi kavrayıp kendine bakmamı sağladı. "Bugün bende kalmak ister misin ? Hem... Birbirimizi daha fazla tanıyıp aramızdaki buzları eritiriz." kafa salladım. Onun iyi biri olduğunu hepimiz başından beri biliyorduk öyle değil mi ?

OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin