"Luhan... Lu. Hannie. Lu Han... Oğlum. Evladım hadi kalk." "Dalga geçmeye devam edecek misin ?" "Hayır. Etmeyeceğim. Ama uyanman gerek. Joonmyeon burada." "Burada derken ?" "Benim evimde. Senin burada olduğunu görene kadar işe gitmeyecekmiş." yavaşça kalktım. "Sen nerede uyudun dün ?" "Ben... Sanırım koltukta uyumuşum. Yani sabah oradaydım." samimi bir gülümseme takındığında içimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. "J-Joonmyeon nerede demiştin." "Salonda oturuyor oğluşum." "Şunu ne zaman keseceksin ?" "Bakıyorum herkese saygılı konuşuyorsun ama bana gelince saygı çerçevesi parçalanıveriyor." "Bunu sorun edeceğini düşünmemiştim..." kafamı eğip odadan çıktığımda arkamdan güldüğünü hissediyordum. "Oh, Luhan. Buradasın." "Benim için bu kadar endişelenmenize gerek yok." gülerek söyledim. "Sana ne diyecektim... Ben bir arkadaşımla konuştum ve sana ev ayarlayacağız. Kira konusunda esnektir o merak etme." "Buna gerek yok. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim. Zaten maaşım kiraya yetiyor. Kendim de tutabilirim." "Madem kirayı ödeyebilirsin, benim önerdiğim evde öde. Sana sadece ev bulacağım." mantıklı konuşuyordu ve bu da beni bazen sinir ediyordu ne yalan söyleyeyim. "O eve dönmene izin vermem. Ayrıca Jongin senin eşyalarını aldırmak için evine gidecek. Merak etme." Jongin de kimdi ? Ama şimdi bunu soramazdım, değil mi ? "Öyle değil mi Jongin." "Evet gideceğim hyung." NE YANİ YANIK TENLİ ADAMIN ADI JONGIN MİYDİ ? "teşekkür ederim Jongin." "Ne demek... Oğluma karşı sorumluluklarını yerine getiren bir baba olmak istiyorum." "Bu komik değil." "Tamam. O zaman bende baban olduğumu herkese yaymam." tam ağzımı açmış bir şeyler diyecekken Joonmyeon onun ensesine vurdu ve "sevmiyorsa yapma." Jongin homurdanarak bir şeyler söyledi. Hemen sonrasında çapkın bir gülümseme takınıp "babacığın da olabilirim bak... Hemen geri çevirme beni." gözlerim şaşkınlıkla sonuna kadar açıldı. "Ne dedin sen ?" ona doğru atıldığımda Joonmyeon gülerek beni tuttu. "Ergen bir çocuktan ne bekliyorsun ? O daha on sekiz yaşında bir çocuk Luhan." bu sefer gerçek bir şaşkınlıkla gözlerimi irileştirdim. "On sekiz mi ? Yani ben ondan büyük müyüm ?" Joonmyeon onayladı. Jongin'se buna bozulmuş gibiydi. "Sen yaşını göstermiyorsan ben ne yapabilirim ?" "Seni benden büyük olarak düşünmüştüm. Yani davranışlarından dolayı. Görünüşten dolayı değil." bu saçma konuşmalardan sonra Joonmyeon işe gitti. Hem de bana birkaç gün gelmememi söyleyerek. Ama onu dinleyecek miydim ? Hayır. "Jongin." "Efendim Luhan." "Luhan ne ? Ya da buna pek takılmayacağım. Her neyse. Joonmyeon beni kovdu mu yoksa izine mi çıkardı ?" "izin." "Peki ben yarın işe gitsem bana kızar mı ?" "Muhtemelen." "Peki ya ben çalışmak istiyorsam ?" "İnsan çalışmak ister mi ? Çok saçma. Sana izin vermişken tadını çıkar işte." "Tadını çıkarmam için, yalnız olmamam gerek. Joonmyeon ve Yifan'ın kulağına gitmesin ama, benim Baek ve Soo'dan başka arkadaşım yok." "Eh be Lu. Ben ne güne duruyorum ? Birlikte gezelim ve iznin tadını çıkaralım !" gülerek ona baktım. Elindeki telefonla oynarken tam da yaşının adamı oluyordu. O iyi biriydi. Beni hiç tanımadığı halde limanda bana yardım ettiğinden belli olmalıydı zaten. Ve bir de Chanyeol hiç düşünmeden bana hakaret ettiğinde beni korumasından da. "Luhan, sana güzel olduğunu söylemişler miydi daha önce ?" "Ne ?" "Çok güzel olduğunu sana söyleyen oldu mu ?" "Olmadı." "Ne demek olmadı ?" yüzüme bile bakmadan benimle konuşuyordu. "Olmadı işte Jongin." "O zaman... Çok güzelsin Luhan." "Erkek adama güzelsin mi denir ? Erkeksisin denir." "Ama erkeksi değilsin. Ha, bak dün Chanyeol'ün suratına tehditimsi şeyler söylerken gayet erkeksiydin ama Joonmyeon ve Yifan'la konuşurken ablamlara benziyorsun." "Sen ne gevezesin Jongin... Hadi kalk." "YANDIM !" elindeki telefonu koltuğa atarken mırıldandı. "Çok sıkıldım... Dışarı mı çıksak ki acaba ?" "Nereye gidebiliriz bilemiyorum." dudaklarımı büzüp düşünmeye başladım. Nereye gidebilirdik ki ? "Aslında bildiğim bir yer var ama sen sever misin bilmiyorum." "Görmeden bilemem... Hadi gidelim." Jongin bana giyecek bir şeyler verdikten sonra kendisi giyinmeye gitti. İkimize de siyah bir kombin yapacağını düşünmemiştim. Aynı görünüyorduk. Ve tabii... Çift gibi. Gülümsediğinde kafamı sağa sola sallayıp onaylamadığımı belirttim. "Gidelim mi ? Ne dersin ?" "Olur. Gidelim." dışarı çıkıp külüstür bir kamyonete bindik. Jongin, genç de olsa eski kafalı birine benziyordu. Yaşadığı yer ve yaptığı işlerle. Arabayı park ettiğinde etrafa baktım. "Burası neresi ?" "Aslında... Buraya ilkbaharda gelmemiz gerekirdi. Ama ben seni benim için değerli biriyle tanıştırmak istedim. Kendisi... Biraz tuhaf olabilir ama gerçekten sevimli." gülerek söyledi. Uzunca iki tarafı da tarla olan bir yolda yürüdük. Sonra şu hep anaokulunda çocukların çizdiği evlerden birine benzer bir kulübede durduk. "Haneul !" seslendiğinde etrafa bakıyordum. Tuhaf bir dizayn şekliydi. Hristiyan bir insanın anlaması zor bir dizayn. "Çok güçlü bir enerji alıyorum. Çok güçlü... Acının verdiği eğitim onu öylesine güçlendirmiş ki... Sanki o artık o değil. İki kişinin enerjisini taşıyor." içimden bir ses benimle dalga geçip hamile misin dese de şu an korkmuş halim daha baskındı. Jongin'e döndüm. Endişeli bir şekilde gülümsüyordu. Beyaz saçlı tonton bir kadın bize doğru geldiğinde, eğilip selam verdim. Ama kadın benim aksime şok olmuş ifadeyle geri çekildi. "O-o... Jongin O'nu nasıl buldun ? O sana iyi gelmeyecek oğlum. Nereden buldun O'nu ?" telaşla bana doğru bakan Jongin'e döndüm. "en iyisi ben çıkayım sen de hanımefendiyi sakinleştir. Rahatsızlık verdiğim için özür dilerim efendim." "Senin kurtarıcın olan deniz, onun Azrail'i... Seni kurtarması gereken kişi o olsa da... O seni asla ellerinden tutup yukarı çekmeyecek." kapının pervazında durduğumda arkaya döndüm. "S-sen... O'na iyi geleceksin ama O... Her kulaçta seni batıracak. Seni yok edecek Jongin." gözlerim doluyordu. "Ö-özür dilerim efendim. Yemin ederim rahatsızlık vermek istememiştim. Özür dilerim." evden çıkıp koşmaya başladım. Aklıma dolan anıları itmek istiyordum. Jongin'le benim aramızdaki farkı öğrendiğimden beri aklımda dolanan görüntüleri itmek istiyordum ama bu imkansızdı. "Üzgünüm Jongin." son kez fısıldadım ve evden olabildiğince uzağa gittim.
***
Deniz, sonu olmayan bir tutkudur kimi için.
Kimi içinse, sonsuzluğu; sonunu getirmiştir.
Kim bilir hangi talihsiz insanın sonunu dalgalarına katıp götürmüştür sonsuzluğunun derinlerine...
Ya da...
Kimler için bir umut doğurmuştur o köpük köpük dalgalarında.
Luhan'ın bütün umutlarını aldığı anda... Jongin'in içinde hangi umutlari yeşertmiştir ?
Luhan benliğini kaybederken, Jongin'in benliğini nasıl vermiştir geri ?
Jongin denizin biricik sevgilisiydi ve Luhan onu denizden çalmıştı.
Ama bir şeyi bilmiyordu...
Zamanında Shi Xun'u da ondan çalmıştı ve deniz ondan miniğini geri almıştı.
Şimdi aynısını Jongin için yapacaktı.
Denizin olan denize dönerdi.
Jongin'de önünde sonunda denize dönecekti.
İster acı versin, ister mutlu etsin
O denizindi.
Denizin olacaktı.
Deniz onun son nefesine talipti.
Tıpkı ilk nefesine talip olduğu gibi.
İlk nefesini elde ettiği gibi, son nefesini de elde edecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean
FanfictionSenelerce tutkunu olduğum o sonsuz mavilik, tüm hayatımı dalgalarına katıp götürdüğünden beri tek korkumdu. Bu korkumu yenmek istesem de o, beni gittikçe bitirmeye devam ediyordu. Şimdiyse tek kurtuluş yolum o sonsuzluğun derinliklerinde kendini bul...