Sıcak kolların hissiyle uyanmak tuhaf hissettiriyordu. Bazenleri Baekhyun'la uyuyordum ve o da bana böyle sıkı sıkı sarılırdı ama, Joonmyeon farklı hissettirmişti. Aşağıdan gelen takırtıları duyduğumda korkuyla Joonmyeon'a baktım. Çok huzurlu görünüyordu. "J-Joonmyeon." diye fısıldadım. "Hmm..." "Aşağıdan sesler geliyor ?" "Annemdir. Ya da babam." uykulu sesiyle mırıldandığında, gülmeye başladım. "Sen uyu, ben de aşağı ineyim." "Tamam." üstümü kontrol ettikten sonra kapıyı açıp aşağı kata indim. Bayan Kim ve gerçekten uzun boylu bir oğlan salonda oturmuştu ve sohbet ediyorlardı. Beni fark etmemişlerken evden çıkmayı bir anlığına düşündüm ama sonra gülümsedim ve, "Bayan Kim ?" diye konuştum. "Luhan... Oğlum sen de mi buradaydın ?" uzun boylu çocuk gülümseyerek bana baktığında ben de gülümsememi tekrardan takındım. "Dün geç saate kadar marketteydim ve eve gidemedim. Joonmyeon da burada kalmama izin verdi." dedim. Bayan Kim'in her zamanki gülümsemesi iyice büyüdüğünde kendimi tuhaf hissetmiştim. "Kahvaltı hazırlayayım. Siz de Yifan ile sohbet edin. Joonmyeon'un çocukluk arkadaşı." "Memnun oldum... Ben de Luhan. Joonmyeon'un süpermarketinde reyon görevlisiyim." elimi uzattım ama sonra bunun biraz kaba olduğunu düşünüp elimi çektim ve eğildim. "Buna gerek yok. Samimi olabiliriz. Gel otur, Joonmyeon'un nasıl bir patron olduğunu merak ediyorum." koltuğa oturduğumda Yifan derin bir iç çekti. "Biliyor musun, Joonmyeon hep bir yönetici olmak istemişti ama Bay Kim onu sürekli deniyor ve o artık yoruldu." "O bu işte gerçekten iyi. Henüz üçüncü günümüz ama, market gerçekten çok iyi işliyor." Joonmyeon'un başarısını övünerek anlattığımda Yifan güldü. "Bilmem mi... Şu küçükken sorulan büyüyünce ne olacaksın sorusuna o hep kendi şirketimi kuracağım ve oranın patronu olacağım derdi. Bu günlere geldiğini görmek güzel." "Aynı yaşta mısınız ?" "Hayır ben ondan büyüğüm. Herkes bizi okul arkadaşı sanıyor eh... Genç görünüyorum işte ne yaparsın ? Ama biz onunla okulun yanındaki markette tanışmıştık." gülümsedim. "Çok küçüksünüz diye hayal etmiştim ama markete gidebilecek kadar büyük bir yaştaymışsınız." kahkaha attığında bir an irkildim. Aslında o kadar da komik bir şey söylememiştim bence. "Taş çatlasın on iki yaşındaydık. Joonmyeon hazır ramenden başka bir şey tüketmezdi. Bu yüzden markette tanıştık." bir an hayal ettim. Gerçekten komik bir görüntüydü. Merdivenlerden gelen sesle ikimiz de arkamızı döndük. Dağ gibi patronum Yifan'ı görünce bir çocuksu olmuştu sanki. "Fanfan ?" "Myeonnie ! Ben geldim." gülerek birbirlerine sarıldıklarında Joonmyeon'un gözündeki o parıltıyı az çok biliyordum. "Seni çok özlemişim Yifan... Bundan sonra izin vermiyorum çekim falan anlamam ben !" "Tamam. Senden geçinirim ben de. Sonuçta bir market müdürüsün. Tam da senden beklendiği gibi." "Dizaynını seninle tanıştığımız market gibi yaptım. Sadece daha büyüğü... Tabii bir de sen yoktun ama artık varsın öyle değil mi ?" "Aslında... Bunu seninle konuşmaya geldim denebilir. Ama şimdi değil ! Şu an... Seninle hasret gidermek istiyorum." Ayağa kalktım. "Joonmyeon... Ben gitmeliyim. Üstümü falan değişmek için eve gitmem gerek." "Tamam... İşe giderken seni almamı ister misin ?" "Market bizim eve yürüme meesafesinde. Buna gerek yok. Teşekkür ederim yine de sorduğun için." gülümseyerek evden çıktım. Dalgınca yürüyordum. Kyungsoo veya sevgilisi olacak o Chanyeol denen uyanıksa ne olacak diye düşünüyordum. Anahtarımla içeri girdiğimde herkesin uyuyor oluşu şansımdandı. Duşa girmek için zamanım yoktu. Saat altıydı ve yaklaşık on dakika sonra Baekhyun tuvalete kalkıp saatin erken olduğunu fark edip mutlu ve huzurlu bir uyku için tekrar yatağına dönecekti. Bunu neden her sabah yapıyordu bilmiyorum. Üzerimi değiştim ve evden çıktım. Markete vardığımda Yixing ve Tao çoktan kapıları açmıştı. İçeri girdim ve depoya doğru ilerleyip yeni gelen malları taşımaya başladım. Müşteriler çoktan gelmeye başlamıştı. Depodan çıkıp kolilerle birlikte kozmetik reyonuna doğru ilerlerken Yixing'in cılız sesini duydum. "Fakat efendim... Patronumuz henüz gelmedi." "Umrumda mı sanıyorsun ezik ? O zaman gidip Luhan'ı çağır bana." "Siz dün onu üzdünüz ve ben onu üzmenizi istemiyorum." "Takıntılı ve eziğin aşkı ne kadar şirin." hızla sesin geldiği yere ilerlediğimde kapının önünde Yixing'i sıkıştırmış Chanyeol'ü gördüm. "Çağırmana gerek kalmadı zaten ezik. Sevgilisinin çaresizliğini duyunca gelmiş bizim takıntılı." "Sabah sabah ne işin var burada ?" "Seni sinirlendirmek için geldim." gözlerimi devirdim. "Yixing sen içeri geç ve müşterilerle ilgilen lütfen." "Ben de müşteriyim, ezik benimle de ilgilensin." "Ne zamandan beri büyükbaş hayvanlar müşteri kategorisine giriyor. Uza git işte, sen benim muhattaba alacağım türden biri değilsin." "Dün senin odanın tam önünde Kyungsoo'yla birlikte olduk." "Umrumda mı sanıyorsun ?" "Bence umrunda olmalı. En yakın arkadaşın benim ismimi inlerken *Luhan* yazan kapıya fışkırıyordu çünkü." "Bu benim midemi bulandırmaktan başka işe yaramadı. Neden gidip Kyungsoo'nla birlikte olmuyorsun ?" arkamı dönüp marketten içeri girdiğimde peşimden geldiğini biliyordum. "Beni sinir ediyorsun Luhan. Neden bilmiyorum ama her aklıma geldiğinde seni öldürmek istiyorum." "Öldür o zaman. Neyi bekliyorsun ?" herkesin bize baktığını hissediyordum. Tao bize doğru yaklaşmak istiyordu ama Yixing onu durdurmuştu. "Sence ölümden korkuyor muyum ? Bana vurmak mı istiyorsun, vur. Ya da ne bileyim al kafamı asfalta sürt. Ama gelip saçma saçma konuşarak sadece midemi bulandırıyorsun." kolumu sıkıca tuttuğunda güçlü bir darbenin geleceğinden emindim. Ama o onun yerine saçlarımı çekti ve güldü. "Seni döveceğim. Öyle bir döveceğim ki her darbede durmam için bana yalvaracaksın." tıpkı onun gibi güldüm. "Yalvarmak senin işin." sinirle marketten çıktığında kolumu tutup ovaladım. Kafamı kaldırıp kapıya baktığımda Joonmyeon ve Yifan'ın beni izlediğini gördüm. O zaman aklımda bir şeyler yerine oturdu. Bütün müşterilerin önünde başka bir müşteriyle kavga etmiştim ve bunu patronum görmüştü. "B-ben... Özür dilerim." "Benimle depoya gel." üçümüz depoya doğru yürürken Tao ve Yixing'in endişeli bakışlarını görebiliyordum. "O adam kim ?" "Önemli biri değil efendim. Yemin ederim... Ben dışarıda konuşmuştum ve gitmesini istemiştim." her an ağlayabilirdim. Çünkü burayı seviyordum. Joonmyeon'la olma düşüncesini de seviyordum. Joonmyeon derin bir nefes alıp gözlerini kapadı. Ne yapacağını düşünüyordu, beni kovması gerekebilirdi sonuç olarak. Tam o sırada Yifan ani bir şekilde kolumu tuttu ve Chanyeol'ün sıkıp iz bıraktığı koluma baktı. "Sana zarar vermesine izin veremeyiz Luhan. Emin ol müşteriler senin birisiyle tartışmandan endişe duymadı, senin herkesin önünde ölüm tehdidi alışın onları tedirgin eden şeydi. Sana zarar vermesi onları tedirgin eden şeydi. Ve tabii Joonmyeon'u da rahatsız eden bu." kafamı kaldırıp onlara baktım. "O dediklerini yapabilecek biri değil efendim. Merak etmeyin. Arkadaşım... Beni yüzüstü bırakmış olabilir ama o hala Kyungsoo. Bana asla ihanet etmez." gülümsedim ve selam verip birkaç koliyle depodan işime geri döndüm. O gün işler tıkırındaydı. Yani en azından diğerleri için. İçten içe korkuyor olan ben için pek de güzel olduğunu söyleyemezdim. "Sonunda iş bitti. Ah gerçekten çok yoruldum." Yixing yanımda otururken konuşuyordu. "Artık eve gidelim !" Tao onu kolundan çekerken söyledi. Birlikte kaldıklarını ben de daha bugün öğrenmiştim. "Sen de gelmek ister misin Luhan ?" "Artık eve gitmeliyim Tao. Teşekkür ederim." Yixing suratını astı. "Hadi Luhan, gel işte." "Önünde sonunda eve gideceğim... Bırakın bugün olsun bitsin." gülerek söyledim. Sonra ayağa kalkıp hemen birkaç sokak aşağıdaki evime yürümeye başladım. Bir sorun olmayacağını içimden sayıklayıp duruyordum. Sadece, gidip duş aldıktan sonra valiz hazırlayacaktım o kadar. Arka kapıdan içeri girip odama çıktım. Anahtarla içeri girdiğimde yerde gördüğüm gazeteyle şaşırdım. Eski bir gazeteye benziyordu. **Feci gemi kazası bir aileyi parçaladı** başlığı okuduğumda ayaklarımın tutmadığını hissettim. Gazeteyi valizime attıktan sonra kıyafetlerimi ayarlayıp duşa girdim. Evde kimsenin olmaması avatajdı. İşlerimi çabucak halledip dışarı çıktığımda nereye gideceğimi düşünüyordum. Uzun süre düşündükten sonra ayaklarıma engel olamayıp limana gittim. Bütün o sahneler tekrar tekrar kafamda oynarken derin nefesler alma gereği duydum. "İyi misiniz ?" irkilerek kendime geldiğimde denizi fark edip geriye doğru adımladım. "İyiyim. Teşekkür ederim." yanımdaki adamı dinlemeden ilerledim. Hıçkırıklarım daha sesli bir hale geliyordu ve kulağımda sesler uğulduyordu. "Luhan oğlum, tutun !" ellerimi koyacak bir yerler aradım. "Baba neredesin ?" sessizce mırıldandım. Düşmek üzereyken beni tutan kollarla göz yaşlarım iyice arttı. "Baba... Beni bıraktın sandım. Korkuyorum baba lütfen gitme." beni tutan kişiye sıkıca sarıldım. Sanki beni sonsuza kadar sadece o tutacakmış gibi. Birkaç dakika sonra ayrıldığımda, karışık duygular içerisinde sadece kaçtım. Bir daha karşılaşmamak umuduyla. Yanık tenli adam da en az benim gibi afallamıştı. Hangimiz tanımadığı bir insan ona baba deyip sarılsa normal karşılarız ki ? İçten içe onunla bir daha karşılaşmamayı umuyordum ama umut dünyası diye boşuna dememişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean
FanficSenelerce tutkunu olduğum o sonsuz mavilik, tüm hayatımı dalgalarına katıp götürdüğünden beri tek korkumdu. Bu korkumu yenmek istesem de o, beni gittikçe bitirmeye devam ediyordu. Şimdiyse tek kurtuluş yolum o sonsuzluğun derinliklerinde kendini bul...