Evi taşıyalı henüz bir hafta bile olmamışken, Jongin şirket yönetimini çıtaların üstüne çıkararak buradan bile elemanlarının her işine karışabildiğini bana kanıtlıyordu. Benim için pek bir sorun yoktu. Onu çalışıp, eğlenirken görünce mutlu oluyordum. Bu yüzden yine bir şeyler saklama huyum baş gösterdi.
Kısa zaman önce Haneul, Kore'den Çin'e gitmişti ve orada iğrenç bir gerçeği öğrendi. Gemi kazası, tam olarak bir kaza değildi. Bunu Jongin'e söylemek istemedim çünkü tüm bu şeylerin dışında kazayı büyükannemin Shi Xun ölsün diye yaptırdığına dair kuvvetli bir delil vardı. Beni suçlayıp terketsin istemiyordum, tuhaf ama ilk defa kendim için bencildim. İlk defa sadece kendimi düşünüyordum.
"Sevgilim, işim bitti. Hadi Jaehyun bekliyor."
Onayladım ve üzerimdeki tişörtün yakalarını düzeltip kapıya yöneldim.
"Hey, hey... nereye?"
"Dışarı?"
"Buraya gel."
Odamızdaki askıdan kabanımı alıp giydirdi ve fermuarını çekti. Bu süreç boyunca da dudaklarını büzmüş mırıldanmıştı. Gülümsedim.
"Tatlı bir bebeğe benziyorsun, böyle yapınca."
"Bence daha çok bir koca potansiyeline sahip erkek oluyorum."
"Öyle mi... Evlen o zaman."
"Sorun da orada güzelim. Evlenmek istediğim adam benimle evlenmeyi bir türlü kabul etmiyor."
"Kimmiş o?"
Merakla sordum, ben olduğumu biliyordum. Hem de adım gibi ama o söylesin istiyordum. Evlenmeyeceğimden değil, sadece erken olduğunu savunuyordum.
"Sen güzelim, sen."
"Şöyle deme..."
"Güzelim mi demeyeyim?"
"Evet!"
"Ama güzelimsin, benim güzelim."
"Jongin-ah..."
"Erkeğim mi diyeyim, bu fazla... aşırı."
"En iyisi sevgilim de."
"Bu da iyidir."
Gözlerimi devirip yanağına bir öpücük bıraktım. Sonra elini tutup, arabaya kadar sürükledim.
"Jaehyun bekliyor diyorsun, sen oyalanıyorsun."
Güldü ve elimize baktı. Kenetlenmiş ellerimizi dudaklarına götürdü ve minik bir öpücük bıraktı.
"Jongin..."
"Seni seviyorum... seni çok seviyorum. Seni çok fazla seviyorum."
"Jongin-ah... Ben de, ben de seni seviyorum."
Kollarını belime doladı ve beni kendine çekti. Uzun bir sarılma faslının ardından gözlerimin içine baktı.
"Hadi gidelim."
"Gidelim birtanem."
arabada sessizlik hakimdi. Ta ki, Jongin'in telefonu çalana kadar. Yavaşça ona baktım. Kimin aradığını söylemesi için uzun süre gözlerimle taciz ettim.
"Efendim Haneul-ah?"
"Oğlum... Müsait misin?"
dışarı gelen sesle dikkat kesildim. Haneul telaşlı gibi duruyordu. Sesi çok... monotondu ne bileyim... sanki hiçbir duyguyu barındırmıyormuş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean
FanfictionSenelerce tutkunu olduğum o sonsuz mavilik, tüm hayatımı dalgalarına katıp götürdüğünden beri tek korkumdu. Bu korkumu yenmek istesem de o, beni gittikçe bitirmeye devam ediyordu. Şimdiyse tek kurtuluş yolum o sonsuzluğun derinliklerinde kendini bul...