twenty six

12.8K 1.3K 267
                                    


Bölüm atmayacaktım, fakat yazmadan duramıyorum. Canım bölüm atmak istiyor yani.

Yıldız butonunu doldurmak göreviniz. İyi okumalar. :)

Bir kaç dakika önce tutmayı bıraktığı elimi heyecandan sallarken yan yana yürüyorduk. Ne benim ona bakacak cesaretim vardı, ne de onda bir istek. 

Öyle ki yola çıktığımızdan beri tek kelime etmemişti.

'' Gelmek zorunda değildin. '' dedim. 

Kafasını çevirip bana baktı. '' Anlayamadım? ''

'' Beni ondan kurtardığına memnun değilmiş gibisin. Hem planım vardı,  karışmayabilirdin. ''

Bir anlığına yumruğunu sıktığını fark ettim, ama sonradan bunu yanlış anlamlara yormamaya karar verdim. Bunun için bir sıfata sahip değildim. 

'' Konu neydi? '' diye sorduğunda yürümeyi kesip yerimde kalakaldım. O da bir kaç saniye sonra adımlarını durdurdu, arkasını dönüp bana bakmaya başladı.

'' Sana neyin hesabını soruyordu? '' 

Bir süre ne cevap vereceğimi düşündüm, çünkü verecek cevabım yoktu. Gerçeği söylediğimde muhtemelen benden nefret edecekti. Ağzımdan çıkan sadece;

'' Beni senin yanında gördüğü için hesap sordu. '' diye konuştum. Biraz daha açıklamamı istediğinde ise;

'' Son zamanlarda ikimizi yan yana görmüş. Basit bir kıskançlık sadece. '' 

Cevap vermediğini gördüğümde adımlarımı hızlandırıp yanından geçmeye çalıştım, fakat beni durduran kolumu tutan bir el idi. 

'' Ondan uzak dur, Haru. '' diye konuştu. 

Bir anlığına bana değer verdiğini, benim için endişelendiğini hissedip mutlu olmuştum, fakat ardından söylediği kelimeler kalbimi kırmaktan başka bir işe yaramamıştı. 

'' Namjoon benim manevi abim. Sen de onun kardeşisin. Sana kimse zarar veremez. '' dediğinde kalbimin binlerce parçaya ayrıldığını hissettim. 

Onda olan değerim sadece buydu. Fazla bir şey ifade etmezdim, konulan sıfat gayet açıktı.

Her ne kadar çalışsam da gözümden bir damla yaşın düşmesine engel olamadım. Ağladığımı fark ettiğinde beni karşısına çevirdi. 

'' Yanlış bir şey mi yaptım? '' diye sordu. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında elini yanağıma yerleştirdi, ve göz yaşlarımı silmeye başladı. 

'' Neden ağlıyorsun? '' diye sorduğunda gözlerine baktım. Fazla şevkatli bakıyordu. 

Kardeşine bakan bir abi gibi. Canım çok yanıyordu. Hem de çok. 

Elini sertçe ittiğimde gözlerindeki ifade şaşkınlığa bürünmüştü. 

'' Özür dilerim. '' diye cevapladım. '' Bundan sonrasına eşlik etmek zorunda değilsin. ''

'' Haru, ben- '' 

'' Yoluna git, lütfen. Ben başımın çaresine bakabilirim. ''

Sonra cevap vermesini beklemeden arkamı dönüp koşmaya başladım. Ondan her uzaklaştığım saniyede hıçkırıklarım daha da artıyordu. 

Onun gözündeki kardeş sıfatına dayanamıyordum. Benden ya nefret ediyordu, ya da kardeş sevgisiyle seviyordu beni. 

İstediğim bu değildi. 

Ben aşk istiyordum. Aşk.

Bunu istemeye hakkım olmadığı halde yüzsüzce aşk istiyordum Jungkook' tan. O ise sessiz çığlıklarımı duymamakta kararlıydı. 


lover | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin