1.

13.7K 719 53
                                    

Parıldayan Güneş'e elimi uzattım. Dudaklarım bana verdiği heyecanla kıvrılırken içim tatlı bir sıcaklıkla dolmuştu sanki. Güneş'in saçları parmak boğumlarımda dolanıyordu. Günün en sevdiğim saatlerindendi bu zaman. Öğle yeni yeni geçmeye başlamışken, gökyüzü hafifçe koyulaşıyordu. Güneş aydınlığını gelmek üzere olan geceyle paylaşıyordu.

Elimi yavaşça indirip kaskımın kemerini sıkılaştırdım. Az önce yaptığım teslimat bugünkü mesaimin sonu olmuştu. Kapıyı açan genç adamın getirdiğim pizzayla akşam yemeği keyfi yaptığını düşündükçe dükkana giden yol daha da uzuyordu gözümde. Acıkmıştım ve eve kadar sabretmem gerekiyordu.

Motorsikleti çalıştırıp dükkana doğru sürerken bedenime çarpan rüzgar az da olsa dinlendiriyordu beni. Masaj gibi geliyordu rüzgarın dokunuşları. Kısa sürede dükkana ulaşmış olsam da caddeyi takip eden lambalar yanacak kadar hava loşluğa bürünmüştü. Caddeyi ve gökyüzünün hoş rengini izlemeyi bırakarak motorsikletin arkasındaki kutuyu çıkarıp dükkanın cam kapısından içeri girdim.

" Bugün yine yorgun görünüyorsun? "
Bay Chang çalıştığım bu fast food dükkanının sahibiydi. Yıllardır bu işi yapıyordu. Aslen bir Çinliydi ama işini burada kurmayı seçmişti. Anlattığı bazı efsanelere göre dedesinin babası bile restoran işleri ile uğraşıyormuş. Bu meslek nesilden nesile aktarılmış. Bay Chang fast food dükkanı işlettiği için dedesinin kemiklerinin sızladığını söylemişti bir keresinde. Ona göre ev yemekleriyle ilgili bir restoran daha çok yakışırmış ailesine. Fakat torunlarını kıramayarak yıllar önce bu dükkanı açmış. Özel tarifleri bile var, hatta eskiden mutfakta çalışıp bu özel tarifleri kendi elleriyle yaparak daha da özelleştiriyormuş ama artık yorgunluğu yaşlı bedeninde hissetmeye başlayınca bırakmak zorunda kalmış.

Bay Chang'ın dükkanında çalışmaya başlayalı fazla olmamıştı. Yine de bana kendi torunuymuş gibi sahip çıkıyordu. Ona çoğu konuda minnettardım. Bazen aylığımı erken istediğimde sorgulamadan veriyordu. Motorsikleti eve giderken alabiliyordum ve bu beni tahmin edilemeyecek şekilde ulaşım derdinden kurtarıyordu. Dükkanda olduğum günlerde öğle yemeğimi aksatmadığıma da ayrıca özen gösteriyordu. Ve bu çevremde sevdiğim sayılı kişilerden biri olmasını sağlıyordu.

" Ben iyiyim Chang amca, sen beni merak etme. " dedim gülümseyerek. Evet, oldukça yorgundum. Çünkü gece fazla uyuyamamıştım ve bugün teslimat hiç olmadığı kadar fazlaydı. Ancak bunu Chang amcaya söylemeyi de istemiyordum.

" Hep diyorum sana mutfağa geçebilirsin senin için daha kolay olur, diye. " dedi ellerini beline yerleştirdikten sonra. Yüzünü biraz daha asarken yanağında belirginleşen kırışıklıklara takıldı gözlerim. Zaman, hızlı ilerliyordu.

Onu telaşlandırmamak için gülümserken elimdeki kutuyu tezgahın arkasına bıraktım. Dükkanda müşteri fazlaydı, anlaşılan herkes akşam yemeği derdindeydi. Bu yüzden Bay Chang'ı meşgul etmemek için kısa kesmeye çalışıyordum. Ne de olsa her zaman konuştuğumuz ve konuşmaya devam edeceğimize emin olduğum konulardan bahsediyorduk.
" Sana kolay gelsin Chang amca, ben gittim. " yeniden gülümseyip kasadaki yoğun arkadaşıma küçük bir selam verdikten sonra dükkandan hızlı adımlarla çıktım.

Evime kavuşmama çok daha az kalmıştı. Artık dinlenmek istiyordum. Belki ılık bir duş alıp günün tüm yorgunluğunu terk edebilirdim. Sonra da tıka basa yemek yerdim. İşte, en sevdiğim yaşam tarzı!

Hayallerimin getirdiği sevinçle adımlarımı hızlandırıp kaskı yeniden taktım ve ayrıca motorsikletin küçük aynasının açısını düzeltmem gerekiyordu. Ne zaman motorsikleti buraya bıraksam aynası daima bozuluyordu.
Aynayı kendime göre yeniden ayarlamaya çalışırken apar topar caddeye giren biri çarptı gözüme. O kadar telaşlı görünüyordu ki koşarak buraya doğru gelmesine rağmen takıldığım nokta bu olmuştu. Aynayı biraz daha eğip onu daha iyi görmeye çalıştığımı farkedince gülmeden edemedim. Bu kadar meraklı bir insan değildim.

Yavaşladı ve kaldırımdan inip yoldan geçen taksilere birkaç kez el salladı ama kimse durmamıştı. Çünkü bu saatlerde cadde gerçekten yoğun olurdu. Bana doğru cadde üzerinde çaresizce yürüyordu ve gelen taksilere el sallamayı da bırakmıştı. Onun gerçekten üzgün göründüğünü düşündüm. Büyük bir şeyi kaçırmış olmalıydı.

Bana çok yakın olduğunu kendi kendine konuşuşunu duyduğumda, artık ayna aracılığıyla onu izlemediğimi de göz göze geldiğimizde anladım. Bakışlarımız kısa bir süre buluşunca gözlerimi ne olduğunu bilmediğim bir sebepten dolayı kaçırma gereği duymamıştım. Başını yere eğip sol elini beline yerleştirdi ve cebinden çıkardığı telefonu kulağına dayadı. Dudaklarını birbirine bastırıp telefonu tekrar indirdiğinde cevap alamadığını düşündüm. Başını kaldırarak gözlerimizi yeniden denkleştirirken kararsız görünüyordu.

Neden hala onu izlediğimi bilmiyordum. Az önce hayalini kurduğum şeylere kavuşmak için can atarken şimdi merakla ne olacağını bekliyordum. Daha fazla beklemeyeceğimi de aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatması belirlemişti.

" Ben... Aslında benim bu motora ihtiyacım var. " derin nefeslerini düzene sokarken söylediğinde kaşlarım istemsizce yukarı kalktı. Bu ne tür bir istekti böyle? Altımdaki motorsiklete uzattığı parmağa baktım önce, sonra da onun yüzüne.
Bakışlarıma bir anlam yükleyemediğinden ya da söylediği şeyin saçmalığının farkında olduğundan dolayı açıklama gereği hissetmiş gibi devam etti.
" Önemli bir randevuya fena bir şekilde geç kaldım ve sana motorsikleti geri getireceğime söz veririm. "

Bakışlarım istemsizce altına giydiği gri eşofmana giderken ne tür bir önemli randevu olduğunu merak etmiştim. Halı saha falan mı?
Beklenti dolu büyük gözlerle yüzüme bakarken gerçekten rahatsız hissettim kendimi. Ona güvenecek miydim? Hayır.
" Bunu yapamam. " sözlerimi bir yabancıya karşı dikkatle seçerek söyledim. Ama o yabancı söylediğimi kabullenip arkasını döndüğünde neden onun için üzülmüştüm?

Ben bir yerlere hiç geç kalmazdım. Bu yüzden geç kaldığını fark ettikten sonraki telaş anını bilemiyordum. Belki de bu yüzden dikkatimi çekmişti ve dakikalarca izlemiştim onu.

Ellerini hırsla saçlarından geçirip geldiği yöne doğru yürümeye başladığında vicdanım içerden kapıyı tıklatmaya başlamıştı. Dişlerimle alt dudağıma eziyet ederken motorsikleti çalıştırıp gitmem gerektiğini biliyordum.

" Hey! " dedim, nereden geldiğini bilemediğim bir cesaretle. Ağır ağır bana doğru döndüğünde de arkama bakmadan kaçmak için geç kalmıştım.
" Seni gideceğin yere kadar bırakabilirim. "
Tabii, randevusu ormanda falan değilse bırakırdım.

Yüzü akşam üzeri izlediğim güneş gibi aydınlanırken vicdanımı sorgulayıp durmayı bıraktım. Şimdiye kadar motorsiklette arkasında oturan kişi tarafından boynu kesilerek ölen birini duymamıştım, ayrıca bana bir şey olursa ona da olurdu. Yani bu düşüncemden mi geliyordu cesaretim? Hah! Gerçekten mi?

" Teşekkür ederim! " üzerinde fazla eğreti durmayan çocuksu sevinciyle yanıma geldi ve gitmemizi istediği yeri söyledi. En azından ertesi sabah cesedim bir ormanda bulunmayacaktı, mütevazi bir kafenin adresini vermişti.

Motorsiklete binmeden önce arkamı döndüm " Fazla yaklaşma ve mümkün olduğu kadar uca otur. " dedim. Bana sorarsanız, bahsi gerekli bir cümleydi. Değil mi? O neden uzaydan yıldız toplamasını istemişim gibi bakıyordu?

Her şeye rağmen başını sallayarak son derece gerekli isteğimi kabullenip motorsiklette yerini aldıktan sonra gideceğimiz yere doğru sürmeye başladım. Rüzgar yeniden benimle buluştuğunda hala verdiğim kararı sorguluyordum. Halbuki varlığını anlamak zordu. Öyle çok zayıf biri gibi de görünmüyordu. Düşmüş olabilir mi, diye arkamı dönüp bakma isteğime karşı direniyordum. Düşerse düşsün canım!

Kısa süre sonra verdiği adrese gelip motoru durdurduğumda hiçbir şey söylemeden koşarak kafeye girdi. Bu beni bir miktar şaşırtmıştı elbette. Bu yüzden saniyeler boyunca adını bile bilmediğim, buna rağmen motorsikletime bindirip istediği yere getirdiğim kişinin arkasından bakakaldım.

Artık gitmem gerektiğine kesin kanaat getirerek önüme döndüğümde kafenin kapısındaki çanın sesi geniş sokakta yankılandı. Refleksleri gelişmiş bir birey olarak sesin geldiği yere bakmam ise kaçınılmazdı. Az önceki genç adam daha üzgün bir ifadeyle kafenin kısa merdivenlerinden inip etrafında gezdirdi gözlerini. Bana rastladığındaysa çekingen haliyle " Yemek yemiş miydin? " diye sordu, baş parmağıyla arkasındaki kafeyi gösteriyordu. " Teşekkür olarak... "

Bunu da yayınladığıma göre gidiyorum. Bu hikayeyi sevin lütfen ❤️

MARIGOLD • pjm ☑︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin