22.

2.8K 246 133
                                    

Oh oh şarkı da taze taze çıktı. Sia hayranı biriyim, bu arada söyleyivereyim :D

Önceki bölümü çok kritik bi yerde bitirip ara vermişim. Bu bölümün girişini yaparken bayağı zorlandım sfdgj iyi okumalar, umarım beğenirsiniz 💕

İlkokul yıllarımda daha dikkatsiz olmama rağmen şimdikinden daha cesurdum. Kendime arkadaş edinmekte hiçbir mahsur göremiyordum, bu yüzden arkadaşlarım vardı. Sınıfta kullandığımız karton bardaklardan kule yapardık ders aralarında. Herkes sırayla bir bardak koyar ve hiç düşürmeden yüksek bir kule yapmaya çalışırdık. Elbette bir süre sonra yıkılırdı ve panikle çığlık atardık. Üzülmüyorduk, sadece yeni bir kule yapmak için heyecanlanıyorduk.

Park Jimin hatırlamadığı kısımlar da dahil çocuksu bir heves ve heyecanla aramızda bağlantı kurmuştu, karton bardakları özenle koymuştu üst üste. Ben ise bunu yıkmama dakikalar kala o günkü gibi çığlık atmak istiyordum.

Otobüs sallantılı bir şekilde durdu durakta. Yutkundum ve gözlerini benden ayırmayan Jimin'e baktım. Bileğimdeki gümüşi saatte gerginlikle parmaklarımı gezdirdim. Hızlı adımlarla ayağa kalkıp otobüsten indiğimde beni takip etti. Henüz birkaç durak daha vardı, ancak onunla konuşacaktım. Gerçekleri anlatmakta kaçabileceğim kadar kaçmış ve sona gelmiştim.

" Seninle ilk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun? "
Kaşlarını çatıp saniyeler arasında biraz düşündü ve onayladı. " Birkaç hafta oldu. "

" Hayır. " dedikten sonra devam ettim. " Seninle iki kez tanıştık. İlki daha önceye dayanıyor. "

" Hatırlamıyorum. " dedi masumca. Başını eğmişti ve zihnini zorluyormuş gibi görünüyordu.

" Ben sadece duygularımı aktarıp insanların hislerini değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda ona bazı anılarını unutturabiliyorum. "

Her şeyin daha kötü olmaması için Jimin'in bir şeyleri anlamaya başladığını gördüğümde içimden dua ettim. Yine bir şeyleri berbat etmekten korkuyordum itiraf etmem gerekirse. Babamı kaçırmıştım, iyi bir kardeş ya da iyi bir abla olamamıştım, Jimin'in duygularıyla oynamış sayılırdım, zengin de değildim; küçük kardeşime güzel bir hayat sağlayamıyordum. Kulağa çok işe yaramaz biriymişim gibi geliyordu.

Beni hiçbir koşul ya da sebep olmadan seven bu insanın kırılmasından korktuğumu farkettim o an. Bir duvara toslamışım gibi olduğum yerde aniden durdum. Anılarım zihnimin büyük ekranlarında ard arda dolanırken Jungkook ile yaptığımız bir konuşmaya rastladım.

" Ona günlerini unutturmanın nedeni kime karşı nefret beslemesiydi? Bana mı? Yoksa... sana mı? "

Benden kısa bir süre de olsa nefret etmiş olması, ne kadar inkar edersem edeyim, beni huzursuz etmişti şimdi. Ama karton bardaklar yıkılmak üzereydi...

Jimin kaşlarını çattı ve zar zor duyabileceğim bir şekilde mırıldandı. " Demek onlar rüya değildi... "

Şaşkınlıkla açılan dudaklarımı birbirine bastırdım. " Hatırlıyor musun yani? " dedim. İlk kez birine unutturmayı denemiştim ve başarılı olduğumu düşünüyordum. Nerede yanlış yapmıştım?

" İlk kez tiyatroya gittik. Benimle yemek yedin. Evime geldin. " Usul usul, duraklayarak söylediğinde her birine başımı salladım. Buruk bir gülümsemenin ardından " İlk kavgamızı bile yaptık. " dedi. Bizi bir çift olarak görüyor gibiydi.

" Evet. " diye karşılık verdim sadece. Bana çok kızacak mıydı? Nasıl hiçbir etkim olmadan benden hoşlandıysa şimdi yine ona dokunmama gerek kalmadan nefret edecekti belki de... Peki, şimdi ona dokunsam hangi duygularım ona geçecekti? Bir şeylerin değiştiğini biliyordum. Ama yine de hala ona dokunmaktan çekiniyordum. Kaybetme korkusu muydu bu hislerim? Tanrım! Sanırım delireceğim...

MARIGOLD • pjm ☑︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin