24.

2.9K 255 134
                                    

Medyadaki şarkı benim için o kadar değerli ki...

Hafta sonları işten izin almam genelde imkansız olurdu. Ancak büyük talih başıma konmuştu ve izin günümü bu hafta sonu değerlendiriyordum. İlk olarak Jungkook ve kendim için keyifle kahvaltı hazırlamıştım. Onun seveceği şeyleri masaya tek tek dizerken yüzümde gülümseme vardı, bu sabah kendimi oldukça iyi hissediyordum.

Her şey hazır olduğunda küçük kardeşimin ergen odasına gittim. Tüm oda darmadağınık bir haldeydi. Yatağın yanındaki pencereye ulaşana kadar önüme çıkan tüm kıyafet engellerini kucağımda toplayarak kapının arkasındaki neredeyse tamamı dolmuş çamaşır sepetine sıkıştırdım. Ormanın içindeki bir patika gibi temizlediğim yolu kullanarak önce perdeleri, sonra da pencereyi açtım. Temiz hava içeri dolmaya başladığında beni rahatlatacak derin bir nefes aldım. Yaz mevsiminin yumuşak ve nemli havası artık tamamen hissediliyordu.

Jungkook sadece ayaklarını örten battaniyesini bir sonraki uyku arası hareketliliğinde yere gönderirken yanına yaklaştım ve yastığına dağılan saçlarını okşadım yavaşça. Benden uzun ve iri olmasına rağmen yaşadığımız yılları göz önüne alırsak hala bir bebek gibi geliyordu bana. İlgiye muhtaç, sevgi dolu, güzel bir bebek. Ama artık sertleşen yüz hatlarına ve çenesinin altında çıkan zayıf sakallara bakınca fikrim tamamen değişiyordu. Jeon Jungkook, benim minik kardeşim, gözlerimin önünde kocaman olmuştu.

" Jungkook... "
Önce adıyla hitap ederek sakince uyandırmaya çalıştım. Saat 10'a geliyordu ve her zaman erken saatte uyanan biyolojik sisteminin çoktan onu ayağa kaldırması gerekiyordu. Fakat Jungkook öyle değildi. Çok nadir kendi başına ve kolayca uyanır, diğer zamanlar bana acı çektirirdi.

Omzunu sarsmaya başladım ikinci aşama olarak. Bir yandan da adını seslenmeye devam ediyordum.
" Jungkook, hadi uyan artık. "

Jungkook yarı uykulu bir halde elini kolunu sallarken bir yandan da homurdanıyordu. Onu anlamıyordum elbette, bu yüzden Jungkook'u dinlemek yerine işime devam ettim.

" Jungkook, gece birisi modemin kablosunu kesmiş. "

Küçük kardeşim saniyeler içinde kafasını kaldırıp sersem sersem etrafına bakarken sonunda rotası benim yüzümü buldu. Şaşkınlıkla söylediğim şeyi sorguladığında sadece güldüm ve "Hadi kahvaltıya gel." diyerek odasından çıktım. Elbette çamaşır sepetini de alarak banyoya bırakmıştım. Bir izin günü klasiği olarak yine çamaşır ve ütüyle uğraşacak gibiydim.

Mutfağa girdiğimde masaya konuşlanmış, hazırladıklarımı tırtıklayan büyükannem ve Soon Ra'yı gördüm.
" Günaydın büyükanne. " dedim, zoraki bir ifadeyle. İyi olmaya çalışıyordum. Pozitif olursam duygularımı bastırabilirdim. " Sana da gün aymasın Soon Ra. " diye, devam ettim alaycı bir gülümseme atarken. İşte benim pozitifliğim Soon Ra'ya kadardı. Ondan ileri gidemiyordum. Ona karşı hislerim berbattı ve bir an önce hayatımdan çıkmasını istiyordum. Tüm kalbim aşkla sevgiyle dolsa, nefretten iğne ucu kadar iz kalmış olsa bile Soon Ra'ya kin duyacaktım.

"Ah~ benim düşünceli ucube kardeşim..." Ezici, küçümseyen bakışlar konusunda Soon Ra bir dünya markasıydı. Bu hususta asla onun seviyesine erişemezdim. Alıştığım o bakışları gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatarak es geçtim.

" Yeter! Sabah sabah yine başlamayın. "

Babaannem yine aramıza girdiğinde gözlerimi devirmekten vazgeçtim. Bu saçma hareket bile değmezdi onlara. Jungkook mutfağa giriş yapıp bizi gördüğünde oluşan güzel yüz ifadesiyle masaya oturdu.
" Uzun zamandır birlikte kahvaltı yapmamıştık. "

Çocuksu sevinciyle gülümserken yüz hatlarımın yumuşadığını hissettim. Hemen karşımda oturup kendileri hazırlamış gibi rahatlıkla tüm yiyecekleri götüren şu insanları görmezden gel Sae Ra, dedim kendi kendime. Soon Ra uzun zamandır buradaydı ve gitmesine az bir zaman kalmıştı. Kurtulacaktım ondan ve hayatımda bir şeyler yolunda ilerlemeye başlamışken Venüs'ün en mutlu kızı olacaktım. İnanmaya başlamıştım. Park Jimin beni inandırmıştı buna.

MARIGOLD • pjm ☑︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin