10.

5.2K 363 52
                                    

Şu insanlar da ne budala oluyor! Bahtın sillesini yiyince, çok kere kendi ektiğimizi biçtiğimiz halde, başımıza gelen felâketlerin sorumluluğunu güneşe, aya, yıldızlara yüklüyoruz. Sanki kaderin zorlaması ile alçaklık ediyoruz; sanki göklerin zoru ile ahmak, doğuşumuza hakim gezegenlerin baskısı ile hain; yıldızların etkisine boyun eğmek gerektiği için sarhoş, yalancı oluyoruz, zina ediyoruz; ne kötülük edersek tanrıların zoru ile oluyor. O...pu peşinde koşan zamparanın hayvanlığını bir yıldıza yüklemesi çok güzel bir kaçamak doğrusu! Babam annemle Ejder takım yıldızının kuyruğu altında bireşiyor, ben de Büyük Ayı'nın altında doğuyorum, yaradılışım kaba saba ve şehvetli oluveriyor. Saçma! Ben anamın rahmine p..ç olarak düşerken göklerde en saf, en temiz yıldız parlasaydı bile, gene şimdi ne isem o olurdum. Edgar'a gelince...

A, birden çıkıverdi karşıma: tıpkı eski tarz komedyaların sonu gibi. Benim rolüm, sahte bir hüzne bürünmek, âhlar vahlar çekmek olmalı. Ah! Bu güneş ve ay tutulmalarının bu felaketlere yol açacağı belliydi.. fa, sol, la, mi ...

Tiyatro boyunca en çok aklımda kalan sözleri ertesi gün aldığım kitabında buldum ve özenle altını çizdim. Edmund haklıydı. Kral Lear*ın gayrimeşru çocukları olmak hem Edmund hem de Edgar için zor olmalıydı. Edmund gibi bir kardeşe sahip olmak da Edgar'a cezaydı.

Kötü karakterin haklı olmak için nedenleri vardı. Kral Lear'ın ise her şeye bir bahanesi, tıpkı benim gibi... Belki de bu yüzden sevmiştim tiyatro oyununu. Sahne dekoruna büyülenmiş, Jimin'in genelde böyle yerlerde takıldığını düşünerek onu kıskanmıştım.

Tiyatro boyunca bana bazı kısa bilgiler vermeyi ihmal etmemişti. Genelde dikkatimi verdiğim şeylerde araya girilmesinden hoşlanmasam da Jimin'in düşük tondaki sesinden çıkan sözcükler beni rahatsız etmemişti. Başını bana doğru eğiyor, yüzündeki alışık gülümsemesini sunduktan sonra bir şeyler söylüyor ve benim tepkimi kontrol ettikten sonra geri çekiliyordu.

Benimle ilgilendiğini alen beyan ortaya seriyordu. Hareketleri, bakışı hatta suskunluğundan bile pay çıkarabilirdim kendime. Bu öyle sıradan bir şekilde platonik bir aşığın maşuğuna olan hassasiyeti değildi. Tanrı aşkına, ondan hoşlanmıyordum bile. Sadece Park Jimin'in kalbi bulutsuz bir gökyüzü kadar açıktı.

Sanat merkezinden çıktıktan sonra bir süre konuşmaksızın öylece yürüdük. Oyundaki hoşuma giden anları yeniden aklımda canlandırdığım bir süreçti.

" Ne düşünüyorsun? "

Tahmin ettiğim gibi sessizliği bölen taraf o olmuştu. Konuşmayı seviyor gibiydi, fazla neşeliydi. Onu bu hale getiren şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Park Jimin normal bir şekilde mutlu olamayacak kadar neşeliydi. Ah... Bunu şöyle açıklayabilirim. Bizi mutlu eden şeyler vardır, başımıza gelir ve seviniriz. Eğer duygularımız çok fazla derinleşirse işin içine başka duygular da girer. Örneğin çok gülen bir insanın kalbinde bastırdığı kötü duygular bunu kanıtlar. Mutlusundur ancak bir şeyleri bastırmak için de öyle azimlisindir ki biraz daha yükselir kahkahan. Ya da üzgün olduğunda, küçük bir şey seni üzdüğünde, aklına başka bir şey gelir ve daha fazla üzülürsün.
Eğer etrafına ' merhaba, ben Pollyanna ' neşesi saçan kişilerin üzerine biraz giderseniz ağlamaları kuvvetle muhtemeldir.

Ve ben Park Jimin'in tıpkı böyle biri olduğunu hissediyordum. Ayrıca kesinlikle hislerinde yanılan biri değildim.
Jimin'in gülümseyen yüzüne takılıp dalgalar beni düşünce deliğine sürüklediği için cevap vermeyi unutmuştum ona. Sağ elini gözlerimin önünde salladıktan sonra sorusunu yinelemişti. Ardından kısık bir sesle 'dalgın görünüyorsun' da demişti.

MARIGOLD • pjm ☑︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin