26.

2.4K 266 103
                                    

"Jeon Jungkook!"

Telaşla eve girip koridordan kardeşime seslendim. Evden hiçbir ses gelmiyordu. Büyükannem muhtemelen altın kızlarla parka gidip rutin ördek besleme işlerine girişmişti, oysa daha çok oturup dedikodu yaptıklarını biliyordum. Soon Ra'nın ne yaptığı da umrumda değildi. Umarım ölmek için rahat bir yer arıyordur, dedim kendi kendime. Ancak hemen sonra bunu düşündüğüm için utandım kendimden. Düşüncelerim onunki kadar basit olmamalıydı. Şunun şurasında cani falan değildim sonuçta. Benden uzaklarda bir yerlerde kendi belasını bulması tek temennimdi.

Jungkook'un nerede olduğunu tahmin etmek zor değildi benim için. Basketbol oynamaya sahaya gitmiş olmalıydı. Bu yüzden çıkarmaya zahmet etmediğim ayakkabılarım sayesinde oyalanmadan evden çıktım ve iki sokak arkamızda kalan basketbol sahasına yürümeye başladım.

Hayatım boyunca çok fazla yanlış yaptığımın farkındaydım. Şimdi ise akıllı bir öğrenci gibi yaşadığım şeylerden ders çıkarıp önüme bakacaktım. Hiçbir pişmanlığım olmadan hayatımı sürdürmek istiyordum artık.
Jungkook gittiğinde deli gibi pişman olacağımı biliyordum. O yüzden şimdi her şeyi bir kenara bırakıp engel olmam gerekiyordu.

Jungkook Mingyu'nun sırtına çıkıp topu potaya attığında çılgınca bir kahkaha koptu ikisinden. Sahanın yanına geldiğimde gördüğüm manzara tam olarak buydu. Mingyu, Jungkook'un bacaklarını sıkıca tutmuş, kardeşim de kollarını havaya kaldırmış bir şekilde sahayı turladılar. Sıradan bir basketin bir insanı nasıl bu denli mutlu ettiğini bir türlü anlayamamıştım. Ancak onları böyle gördüğüm için mutluydum.

Acelemden dolayı sıklaşan nefeslerimi sakinleştirmek için adımlarımı yavaşlattım ikisini izlerken. Jungkook'un gülüşü muhtemelen hayatımdaki en güzel şeydi. Bunu kaç defa söyledim hatırlamıyorum. Ancak mutluluk sebebimdi.

Beni fark ettiklerinde Mingyu kocaman gülümsemiş, Jungkook da kaşlarını çatmıştı. Sahanın kenarına yaklaştıklarında Jungkook'un sinirli bakışları aramızdaki telleri eritmek üzereydi.

"Sözünü tutmadın."
Çıkışı ile burukça gülümsedim ve ona şimdi burada olduğumu söyleme gereği duymadım. Mingyu omuzuyla Jungkook'u iterek homurdandı. 'Sorun değil' dedim ona dönerek.

"Japonya'ya gidecek misin?"
Direkt olarak konuya girmek Jungkook'un da aklını dağıtacağı için bu yolu seçmiştim. Mingyu tamamen şaşkın bir şekilde yanındaki bedene dönerken "Japonya'ya mı gidiyorsun?" dedi.

"Evet, noona." Jungkook gözlerini devirerek tek cevapla ikimizi de yanıtlamıştı. "Bunu neden bu kadar büyüttüğünü anlamıyorum. Sabah da bu yüzden çekip gittin değil mi?"

"Sae Ra noonayı bırakıp gidecek misin yani?" Mingyu konuya çok ortalardan atladığında Jungkook gözlerini devirdi. "Öyle bir şey olmayacak." dedi sonra. "Sae Ra noona da bizimle gelip kısa bir tatil yapabilir. Sonra birlikte döneriz tekrar."

Jungkook'un ham maddesi pembe pamuk şekerler olan planını şaşkınlıkla aklımdan geçirdim. "Unut bunu." diyerek kısa kestim hemen. Jungkook'un yıllar boyunca anlamadığı, anlamamak için özel bir çaba sarfettiğine inandığım sorunlarımız yüzünden acilen bunu unutması gerekiyordu.

"Soon Ra ile aramızın iyi olmadığını biliyorsun. Onun yeniden gideceği günleri sayarken Japonya'ya mı gitmemi söylüyorsun?" kaşlarım çatılırken ilk kez Jungkook'a karşı sesimi yükseltmek istedim. Bir türlü aklına girmeyen şeyler belki bu yolla girerdi.

"Bugün sen gittikten sonra Soon Ra noona ile konuştum ben. Senin de gelmenle mutlu olacağını söyledi." Hayatımın tüm şokları bugüne özel ard arda beynimin hassas damarlarına inerken sesim çıkmadı. Jungkook konuşmasına devam ederken biraz sonra fenalaşacağımı hissediyordum. Oracıkta düşüp kalacaktım öyle.
"Artık aranıza engeller koymayı bırak noona. Soon Ra noona sana karşı iyi davrandığı halde her defasında onu ittiğinden bahsetti. Bunu yapma..." Sonraki cümlesinde ses tonu yükselirken tamam, dedim. Bu sefer aramızdaki teller tamamen erimişti. "Ben artık mutlu bir aile olmamızı istiyorum."

MARIGOLD • pjm ☑︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin