9.

5K 426 69
                                    

Ta daaaah 😂 ya ben bu bölümü önceki bölümü yayınladıktan hemen sonra yazmaya başlamıştım aslında. Sonra alıntı yapmak istediğim tiyatro oyununu unuttuğumu farkettim. Ben o kitabı tekrar okumaya dalmışken bir de gündüzleri kütüphaneye gidip ders çalışmaya başladım. Bölümü yazmayı unutmuşum 😔 ve durum şu ki bu bölümde tiyatro olayına bile geçemedim....
Lütfen maruzatımı kabul edin ve eğlenerek okuyun ❤️

Rutini izler çoğu şey. Uyanırsın, işe ya da okula gidersin, eve dönüp yemek yersin, uyursun... Her zaman maruz kaldığım ve sıkıldığım bir yaşam şekliydi benimki.

Hani bazen olur; nefret edersiniz, size hiç uygun değildir ancak olması gereken her şey gerçekleşir mecburen. Hayatım aynı böyleydi. Nefret ettiğim kişilerle bir arada bulunmak zorundaydım, bana uygun olmayan bir işi yapıyordum falan.

Aslında bana uygun olan şey işsizlikti. Esasında yorulmayı sevmezdim. Kolaya kaçmak daima daha cazip gelmiştir bana. Yere düşen bir elmayı almak, zıplayarak ağacın dalından elma koparmaktan daha kolaydır. Yine de hoşuma gitmeyen şeylerde yüz ifademi sabit tutmayı başarmıştım. Ya da ben öyle sanıyordum. Bir ara ayak bileğimi incittiğim için Bay Chang kasaya bakmamı söylemişti. Müşterilerden gelen şikayetler ise beni zorla eve göndermesine yetmişti.

Bana göre müşteri memnun olsun diye sürekli olarak gülümsemek saçmalıktan ibaretti. Pizza dükkanına gelen bir müşteri yediği pizzanın güzelliğinden başka bir şeyi önemsemek zorunda olmamalıydı. Pizza satıyorduk, kendimizi değil. Ayrıca bu dükkan Disney World da değildi. Pamuk prenses gibi tüm hayatım buna bağlıymış gibi gülümseyip duramazdım.

Kendi hakkımdaki en önemli şeylerden biri muhtemelen bahane bulma yeteneğimdi.  Bazı normlar dışında kesinlikle her şeye bir kılıf uydurabilirdim. Her şeye...

Hayatımın rutinini aksatıp kendini dahil ederek yeni bir rutin kazandıran kişi şüphesiz Park Jimin'di. Ona bu fırsatı sağlamak ise benim hatamdı. Bunun için sürüyle bahane uydurabilirdim.

Park Jimin, bende merak uyandırmıştı.

Park Jimin, bir türlü peşimden ayrılmıyordu.

Park Jimin, farklıydı.

İnsanlara genel anlamıyla ters davranan biri olarak Jimin'e karşı da böyleydim. Hatta o uslanmaz birine dönüştüğünde daha acımasız olmuştum. Bağırmıştım, umursamamıştım, öylece bırakıp gitmiştim. Ancak bu gri eşofmanlı öğretmen bir türlü pes etmemişti.

Sevgilisinden ayrıldığında bir boşluğa düşüp ilk gördüğü kıza-yani ben- takılmıştı.  En azından ben hala bu kanıdaydım. Ama nasıl bir uzay boşluğu onu bu hale getirmişti, emin değildim.

Bir diğer mesele ise insanların şansa ihtiyacı olduğuydu. Jimin'in benimle iletişimde kalmak için verdiği küçük mücadele bu şansı desteklemem için bir sebepti. Nasıl ki üst üste üç kez yere düşen patates sizi sıkar da artık onu almaktan vazgeçersiniz, öyleydi... Sıkılmıştım ve onu olduğu yerde bırakmakta karar kılmıştım, yani benim etrafımda...

İşte bu yüzden Park Jimin tekil kişisi mesaimin bitmesi için dükkanın önünde bekliyordu. Onun hala olgunlaşmadığını düşünüyordum. Belki de mini minilerin arasında kaldığı için fazla etkileniyor olmalıydı şu liseli aşıklardan.

Kolumdaki gümüş saati kontrol ettikten sonra mutfak kapısının yanında duran Bay Chang'a selam verdim. Taehyung benim çıktığımı görünce elindeki not defterini önlüğün ön cebine attı ve hızla yanıma geldi.

MARIGOLD • pjm ☑︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin