Zaman hızlı bir şekilde geçiyordu. Evlendikten sonra bir yıl geçtiğini ertesi gün evlilik yıl dönümüz olduğunu fark edince anlamıştım. Yarın için bir sürpriz hazırlasam iyi olacaktı. Günlerimiz keyifli geçiyordu. Bunun sebebi Pınar gibi bir kadınla evli olmaktı. Hala arkadaş gibiydik. Evliden ziyade beraber yaşayan sevgililerdik sanki. Tutkumuz hiç azalmamıştı. Kısa bir süre sonra Pınar çalışmayı bırakıp sadece okuluna odaklanmak istemişti. Ben de bu kararını destekledim. Aldığım maaş ikimize de yetecek durumdaydı. Pınar okulunu bitirene kadar çocuk da istemiyorduk yani en azından baş başa geçirebileceğimiz 3 yılımız vardı. Evlilik ve iş hayatı içinde kaybolmuş olan sıradan yetişkinlerden birine dönüşmüştüm bile. Bunun çok zor hatta imkânsız olacağını düşünürken her şey bir çırpıda olmuştu. Her zaman özgür bir hayat yaşayan biri olacağımı düşünmüştüm. Sırt çantasını alıp bisikletle şehir şehir gezeceğimi, hiçbir zaman bu sıradan hayatın içine düşmeyeceğimi sanıyordum. Önceden önleri biraz uzun olan saçlarımı bile artık kısa kestiriyordum. Her gün takım elbise giyiyordum ve küçük bir ofiste çalışıyordum. Yine de hayatımdan ve işimden memnundum. Gizem yeni şubede çalışmaya başlamıştı ve evlenmiş olmam onun için bir şey ifade etmiyor gibiydi hala eski tavırlarına devam ediyordu. Hala mezun olamamıştı ama yalnızca iki dersi kalmıştı. Bir yandan çalışıyor bir yandan okumaya devam ediyordu. Hayatım bu sıradan düzeninde devam ederken bir gün yine erken kalkıp Pınarla beraber kahvaltı yaptık. O okula, ben işe olmak üzere evden çıktık.
İş yerine yine yürüyerek gidiyordum. Oldum olası bir yandan müzik dinlerken yürümeyi, yürürken de düşünmeyi severdim. Buna hala sahip olduğum için şanslıydım. Pınar bir araba almamı istiyordu fakat ben buna pek yanaşmıyordum. Yürümek benim için bir terapi niteliğindeydi. İş yerine vardığımda kepengi kaldırdım ve kapının kilidini açtım. Kapıyı usulca ittim. Adımımı attığımda ayağıma bir kâğıt parçası takıldı. Eğilip kağıdı yerden aldım. Bu bir mektuptu ve üzerinde sadece "KEREM" yazıyordu. "Kim iş yerime bir mektup bırakır ki" diye düşündüğümde, aklıma ilk gelen isim Alp oldu. Kalbim çarpmaya başlamıştı. Ayaklarımı sürükleyerek ilerledim ve hemen bir sandalyeye çöktüm. Titreyen ellerimle zarfı açmaya başladım. Zarfın içinden bir kart çıktı.
"Seninle konuşmam lazım." Saat 23:00'da Çamlıbel Oteli, 208 numara"
Yazıyordu sadece. Bir gönderen yazmıyordu ama kim olduğu benim için çok açıktı. Bu Alp'ti, yani aslında Hakan'dı . Benimle bir daha iletişime geçmeyeceği fikrine o kadar inanmıştım ki, bu notu gönderenin başka biri olabileceği fikrini kabullendirmeye çalışıyordum kendime. Bunun Hakan'dan başkası olmayacağı açıktı. Başka kim bana böyle bir not gönderebilirdi? Akşama kadar iş yerinde hiçbir şeye dikkatimi veremedim. Sadece" acaba neden aradan neredeyse 2 yıl geçmişken şimdi karşıma çıkıyor" diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Gün boyunca oraya gidip gitmemek arasında kaldım. Gidersem ne olacağı belli değildi. Ayrıca bunca zaman sonra onu görmek istemiyordum. Artık kendime bir hayat kurmuştum. Gitmemeye karar vermiştim.
Herkes çıktıktan sonra etrafı son bir kez kontrol ettim. Saat 22:00'da restoranı kapattım ve çıktım. Karanlık sokakta düşüncelerimde boğulmuş bir şekilde yürüyordum. Bu Çamlıbel Oteli, restoranın diğer şubesinin yakınlarındaydı. Hala orada olduğum düşüncesiyle o oteli seçmiş olmalıydı ama burayı nasıl bulmuştu? Birine sormuş olacağını sanmıyordum. Kimseyle konuşmuyordu. Beni takip mi etmişti acaba? Beni uzaktan izlediği düşüncesi kalbime bir ağrı saplanmasına sebep oldu. Bana bunu yapmaya hakkı yoktu. Belki günlerdir etrafımda dolaşıyordu, aynı havayı soluyorduk. Acaba neden benimle konuşmak için gelmişti? Ne olmuş olabilirdi? Ani bir kararla bir taksi çevirdim.
Saat 22:40'da otelin yakınlarındaydım. Restoranın diğer şubesi hala açıktı. Oraya uğradım patronu ve eski iş arkadaşlarımı gördüm. Oradayken bir süre sonra Pınar aklıma geldi onu aradım. Bu gece restoranın diğer şubesinde bir işim olduğunu oraya uğradığımı, ardından arkadaşlarla içmeye gideceğimizi söyledim. Fazla ses çıkarmadan tamam dedi. Zaten sınav dönemiydi ve bana ayıracak vakti yoktu. Fazla durmayıp restorandan ayrıldım. Otelin yanındaydım. İçeriye girip girmeme konusunda hala kararsızdım. Fakat gireceğimi biliyordum. Her şeyi ayarlamıştım şimdiden. Ne söyleyeceğini öğrenmek istiyordum. Kapının önünde bir süre bekledikten sonra içeriye girdim. Resepsiyondan odanın yerini öğrendim ve 7. Kata çıktım. 208 nolu odanın kapısındaydım. Kalbim hızla çarpıyordu. O sırada bir gerçekle yüzleştim. En son kalbimin böyle heyecanla çarptığı zaman Hakan'ı son görüşümdü. Bir süre sakinleşmeyi bekledim. Titreyen ellerimle kapıyı çaldım. Kapı açıldı, içeriye girdim. Kapının arkasında Hakan duruyordu. İşte karşımdaydı ve bana şaşkın gözlerle bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
RomansaHer gün restorana gelen gizemli müşteriyi takip etmeye karar veren Kerem'in hayatı bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. BoyxBoy