Bunu bölüm de gerektiği yerde hayal edebilin diye koyuyorum👆
Bu bölüm de hiç bi diolog yok sanırsam. Daha çok asıl olaylara giriş gibi bi şey oldu. Beğenmeniz dileğiyle.. 💞
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄
İyi okumalar;
Çok fazla hafife alıyordu karşısındaki kızın neler yaşamış olabileceğini, adam.Sadece inceliyor, ve önyargısını konuşturuyordu.
Tek acı yaşayan, bu hayata bidaha bağlanmak istemicek şeyler yaşayan kendisi sanıyordu.Bilmiyordu ki, onların kaderleri birleşmişti mâzi de. İkiside bilmiyordu aslında.Bi kaç gün önce tanışmış ve bi kaç gün sonra bidaha asla görüşmemek üzere ayrılacaklarını sanıyorlardı.Birbirlerinin gözünde her ne kadar minik etkiler bıraksalarda iç seslerinin kafa karışıklığıyla sadece 'yardım isteyen ve yardım eden' gözüyle bakıyorlardı. Halbuki, bi gün geleceği görebilme şansları olsa, şimdi böyle olurlar mıydı?...
❄❄❄
Bi çok kez olduğu gibi zor adapte olduğu bi sessizlik içindeydi. Adam bi şey söylüyor ve onu sanki ebediyen susucak bir vaziyete geyiriyordu. Basbaya korku muydu yoksa adamın gözlerindeki karanlığın içler ürperten görüntüsü mü neden oluyordu buna, onu da bilmiyordu. Genelde olduğu gibi, bunu da bilmiyordu işte.
Bulunduğu bu yerden koşarak uzaklaşmak istiyordu şuanda. Ama bi yandan da ne kadar benden uzaklaş desede yapamadığı adamın yanında kalmak istiyordu. Bunun nedeni sevmek ya da bi hoşlantı değildi, meraktı. Oda adamın tavırlarıyla yavaşça yerini başka şeylere bırakıyordu.
Dün gece Ömer yine baştan aşağı delirticek olan son konuşmasını yapmış ve çekip gitmişti. Ne onu konuşturmuştu ne de kendi konuşmuştu doğru düzgün. Saçma bi vaziyette bitirmişlerdi çok da şaşaalı olmayan sohbetlerini.
Şimdi ise ayrı yerlerde tam da bu duruma uyan tabirle; iki yabancı olarak kalıyorlardı evde. Defne gün içinde kaç cümle kurduğunu bile biliyordu. Çünkü cümle falan kurmamış, bi kaç kelime ile iletişim kurmuştu. Durduğu camın önünde karşındaki manzaraya bakıp kafasını vuruyordu cama. Rehine gibi hissediyordu bu evin sınırları içinden çıkamadıkça.
Durmuş bi saat gibiydi, durup geçmeyen zaman artık onun için.Sıkılmış olan canı, içinde sadece kendine etki eden, varlığından sadece kendinin haberdar olduğu isyanlarda bulunuyordu. Adam ise kendine odasına tıkmış ve sabahtan beri hiç çıkmamıştı. Dakikalardır başında durduğu camdan ayrılıp mutfağa yöneldi. Kendini içeri attığında hızlıca masaya önceden bıraktığı bardağı alıp su doldurdu. Elindeki suyu başına dikicekken geri indirip ilk defa görmüş gibi inceledi bi süre. İçinde bulunduğu sükunet onun her an patlamaya hazır biri kılıyordu. Şuan ki sessizliği aslında git gide sinirlenen bünyesinin, onu bastırmak için direnen haliydi. Bunun içinde gördüğü her şeye ilginç bi şeymiş gibi bakıyordu.Bakışlarını sudan geri çekti ve bırakmadan geri çıktı mutfaktan. Merdivenlerin başına geldiğinde yukarı çevrildi gözleri, sonrada bardağa. Beyni paranormal düşüncelere geçiş yapmıştı bile. Suyu gidip suratına çarpsa ne yapardı adam, düşünmeden edemedi. Belki insafa gelir de insan gibi kapının önünde koyardı, ya da direk odasının camından aşağı atıp zemine çarpardı suya karşın.
Yüzü beynindeki düşünceleri yansıtarcasına şekilden şekile girerken gözlerini büyüktüp korkuyla başını salladı.
"Yok yok, hiç iyi bi fikir değil bu.Yastıkla boğsam daha kazançlı olur!"
Salona doğru hızla geçiş yaparken ayağının bi şeye takılmasıyla büyük bi yalpalamayla biraz ötesindeki sehpaya tutundu.Ama elindeki bardak için son anda kurtarıcı bi şey bulamamış, sadece elinden düşüp halıyı boylayışını izlemişti. İçindeki su dökülüp bardak kendi etrafında yarım tur dönmeye başladığında kırılmayıp onu hüsrana uğratmadığı için şükretmişti defalarca. Hemen kaldırıp sehpaya koyduğunda aynı acaleyle dönüp neye takıldığına baktı.
Halının üstüne kapanıp çıkıntı haline getirildiği yeri, daha önce hiç farketmemiş olarak, şimdi inatla gözüne batıp kendini gösteriyordu.Onu herzaman kucaklayıp arafta bırakan merakı sarmıştı bi kez daha bedenini. Genelde her şey çok sevgili merakı yüzünden başına gelirdi zaten ki yine olduğu gibi yenik düşerek halının uçlarından tutup kaldırdı yarıya kadar.
Karşısına çıkan minik kapıya anlamsızca baktı bi süre. Böyle bi şeyin, böyle bi yerde ne gibi bi işi olabilirdi ki sanki.Küçük kulpunu tutup çektiğinde ağırlığıyla birlikte gıcırtıyla kalktı kapı. Kilitli olmamasını garipserken neden böyle bi şeyin burda olduğunu da bi o kadar garipsemişti. Adamın sabahtan beri odasından dışarı adım atmamış olduğunu kendine hatırlatarak daha çok yaklaştı. Bu adamı tanıması için bi fırsat olabilirdi.Onu anlamak ya da okumak için, eline bi daha geçmez fırsat olabilirdi. Bakışları ürkekçe yukarı çıkan merdivenlerde ve aşağı inen merdivenlerde volta attı. Haraketsiz ve enerjisiz kalmış bedenindeki hücreler adrenalin diye bağırıyordu artık beyninde.Bu sonucu, kötü ya da iyimi, başından belli olmayan, sisli bi fikrin ve sıkılmış hücrelerin bi adrenalin isteğiydi.Bi kere daha acale kararlar alarak, onu sonu belirsiz olan yola doğru savuran düşüncesini seçti.
Acale olmayı beyninde ki ufak çalışanlara tembihlerken hızlıca yere oturarak ayaklarını boşluğa sallandırdı.Bi kaç deneme ile minik ayakları ipten yapılıp aşağıya sallandırılmış merdiveni bulmuştu. Kendini aşağıya doğru ittirip indi merdivenlerden.Karanlık odada zifiri karanlığa alışmamış gözlerini kırpıştırıp cebinden telefonunu çıkardı ve ışığını açtı. Karşsına ilk masa çıktığında daha ileriyi göremediğini anladı ve lambanın açma düğmesini aramak için elini duvarlarda gezdirdi.
Hızla etrafa çevirdiği telefon duvarda gördükleriyle birden orda takılı kalmıştı. Duvar boydan boya bi kadın resmiyle kaplıydı. Çeşit çeşit, her şekilde, her duruşta, her anda. Sanki bi kadının hayatı bu duvarda an an anlatılıyordu.Bi biyografi gibi. Tanımadığı ama güzelliği ilk başta göze çarpan kadın, çokta genç değildi aslında.Ama yüz hatlarında ki çizgiler bile ayrı bi tat katıyordu. Defalarca farklı farklı profillerden çekilmişti kadın. Bazıları habersiz bazılar bilinçli.
Şaşkınlıkla açılmış ağzıyla beraber başını bi kaç saniyeliğine arkaya çevirip, açma düğmesini gördüğünde geri önüne dönüp elini arkaya sallayarak buldu ve yaktı asıl ışığı. Şarjı az kalmış telefonun ışığını kapatıp geri cebine koyduğunda bi başka duvarda tek bi resim daha farketti. Diğer duvardakilere nazaran daha büyük bi kağıda basılmış,tek bir resim.
Ama bu resimle birlikte korku hızla ve vahşice vücuda yayılan, bi virüs gibi sarmıştı bedenini.Az önceki şaşkınlığını kat ve kat arttıran görüntü savunmasızca bi kaç adım geriye yalpalamasına yol açtı. Duygu dedikleri şey bi kere daha anlamını yitirmişti bünyesinde. Ne hissettiğini de bilemez hale gelmişti. Bitkisel hayata geçmiş bi insan nasıl tepkisiz, haraketsiz ve bilinmezlikteyse, şuanda oda öyleydi. O kadar boş bakıyorduki, durmuş ve işlevini kaybetmişe benzeyen beynini dışa yansıtıyordu sanki.Gözleri resimde dona kalmıştı ne bi milim oynamıştı ne de dolmuştu yaşlarla.Sadece donup kalmıştı.
Karşısındaki resim kırmızı bi kalemle defalarca karamanlış, kesici bi aletle defalarca çizilmişti.Bu kesici aletinse ne olduğu resmin tam ortasına saplanmış bıçakla belli oluyordu.Sanki resimdekinin gerçek bedeninden çıkaramadığı vahşice acıyı, kağıt parçasından çıkarmıştı.Tüm öfkesini ve kinini kağıda kusmuştu.Diğer resimlerin duvara yapıştırılırken ki özenilmişliği, bu resimde toz zerresi kadar bile yoktu.
Ama en kötüsü, en güçsüz kılıp, bedenen genç olsada, ruhen yaşlı olan kalbine bi hançer daha geçiren. Acılarına en belirsiz ve en anlaşılması güç olarak bi yenisi daha eklenmişti.Görüntü aklında hiç bi mantıklı açıklamayla eşleşmezken yinede canını acıtıyordu.Ordaki rezil rüsfa hale gelen resim, her saniye gözlerinden vücuduna yayılan bi acıya neden oluyordu.Hele ki üstünde ki tanıdığı kişi.O halde, resim olsada kalbinde yeni ve kabuk bağlaması zor yaralar açıyordu. Bunun en büyük nedeni ise..
En yakın varlığı olan Miray olmasıydı resimdekinin..
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar Tanelerinden Aşka
FanfictionHavada savrulan kar tanelerini, onlar gibi savrularak takip ederken aslında seni aşkına doğru götürdüklerini bilebilir misin? Sadece hayallerini süsleyen kar tanelerinin, bi zaman sonra hayallerinde yer açtığın aşka götürebilir mi? Peki o masum tane...