Aradan bir gün geçmişti. Hazal'ın sandalyede durmaktan bacakları ağrımış, boynu tutulmuş, bileklerini sıkan ipten kurtulmaya çalışırken bilekleri iyice morarmıştı. Deniz'in onu bulup bulamayacağını merak ediyordu. Ensesine üfleyen soğuk ona Deniz'in onu bulduğu günü hatırlattı. Mucizelere eskiden inanırdı ta ki Deniz'i ve ailemi kaybedinceye kadar. Yeniden inanmaya başladığında ise Deniz onu yeniden bulmuştu. Ve şimdi Hazal'ın tek isteği yeniden bir mucize olmasıydı. Korksa da korkusunu belli etmiyordu ve bu genç mafyatik adamı daha da sinirlendiriyordu; Hazal'ı elinde her zaman koz bulunan birine benzetiyordu. Hazal adamla inatlaşması yüzünden doğru düzgün bir şey de yiyememişti ve gerçekten açtı. Depo gündüz olmasına rağmen -en azından Hazal öyle sanıyordu- karanlıktı. Sonra Deniz'le yaşadığı anlar gözünün önünden geçti. Hazal'ın yüzünü kaplayan gülümse karşısındaki adamı şaşırtmış olacak ki ''Ne bu gülümseme sen de az manyak değilsin?'' dedi şaşkın bir ifadeyle. Bu adamın Deniz'le zoru neydi merak ediyordu Hazal. Adamla karşılıklı atışmaları sürerken aniden deponun ışıkları söndü ve silah sesleri gelmeye başladı, şimdi öleceğini iliklerinde hissetmişti. Karşısındaki adam neler oluyor falan dedi yanındaki adamlarına. Şaşkınlığı ve korkaklığı sesine yansımıştı. 'Bu iş burada bitmedi tatlı kız' dedi Hazal'ın yanına son kez yaklaşırken. Sonra yanında kalan adamlarıyla kaçtı.Hazal ise neler oluyordu anlayamamıştı. Onu burada bırakıp kaçıp giderlerken içindeki korku daha da artmıştı. Silah sesleri de artmıştı. 'Hazall ' sesleri gelmeye başlamıştı. Bu sesi her yerde tanırdı Hazal. Bu aşık olduğu adamın sesiydi. 'Burdayımm Denizz!' diye bağırmaya başladı. Deniz koşarak geldi yanına. Sarıldı uzunca süre. Sonra ipleri çözdü kolundan. Bileklerine bakıp 'Acıyor mu?' dedi Hazal'ın gözlerinin içine bakarak. 'Artık değil.' dedi Hazal Deniz'in ellerinden tutarak. 'Sen benim kahramanımsın ve ben sana sahip olduğum için çok şanslıyım, seni seviyorum biliyorsun dimi?' dedi Deniz'in gözlerinin içine bakarken. 'Başına belalar açan kişi de benim ama' dedi Deniz yüzünü asarak. Hazal elini Deniz'in yanağına götürüp 'Bu senin değil benim hatamdı senin haberin olmadan yapmamam lazımdı.' dedi yüzüne bakarak ve ekledi 'Beni nasıl buldun peki?' dedi merakla. 'Çoban yıldızını takip ettim' dedi Deniz dalga geçer gibi. 'Nasıl yani?' dedi Hazal meraklı gözlerle. 'Venüs aşk gezegeni değil mi? Bende aşkımı takip ettim.' dedi Hazal'ın yüzüne bakıp ellerinden tutarak. 'Bunu söyleyebilmek için ne kadar düşündün?' diye söylendi Hazal gülerek. 'Bilirsin doğaçlamalarım meşhurdur.' dedi Deniz gülerek. Deniz'in ağzından lafı almak deveye hendek atlatmak kadar zordu zaten Hazal için. 'Kim olduğunu gördün mü adamların?' dedi sonra Deniz sormadığını hatırlayarak. 'Aa Deniz Bey onu da çoban yıldızını takip ederken bulamadınız mı?' dedi Hazal yüzüne gülerek bakarken. 'Ciddi cevap versen olmaz dimi illa espriye karşılık espri?' dedi Deniz de Hazal'ın yüzüne bozulan bir tavırla bakarken. 'Kim olduklarını cidden tanımıyorum ama adamın huyları o kadar çok Sarp'a benziyordu ki bir an onunla beraber bana karşı kurguladığınız oyun gibi geldi desem yalan olmaz.' dedi Hazal sorgulayıcı bir tavırla. 'Bence sen Sarp'ı özlemişsin neyse elbet ki adamı buluruz. Demek aklına tek gelen Sarp'tı ki adamı bile ona benzetmişsin. 'dedi bozulan bir tavırla. 'Aklımda sadece sen vardın,beni kurtardığın gece vardı.' dedi Hazal ciddi bir bakışla ama sonra kuşkuyla 'Ama cidden adamın davranışları Sarp'a benziyordu hatta giyim tarzı bile. Adama kardeşi olup olmadığını sorduğumda ise benimle yaşıt birinin olduğunu söyledi. Tabi gerçek mi değil mi bilemem.' dedi Hazal. Deniz de daha sonra şüpheyle düşünmeye başlamıştı. Etrafı kolaçan eden eden Selim 'Etraf temiz kaçmış hepsi.' diyerek geldi yanlarına. Bir an evvel buradan çıkmak istediğini söyledi Hazal. Sandalyeden kalktığında ise başı dönmüştü. Deniz'in kolları arasında kalmıştı. Büyük ihtimal açlık ve halsizlik onu yorgun düşürmüştü. Deniz, Hazal'ı kucağına aldı ve önde Selim etrafı kontrol ederken Deniz de onu taşıyordu. Çıktıklarında adamların cidden salak olduğunu anlamıştı Hazal. Çünkü bu depo onun Denizlere yerini söylemeye çalıştığım depoydu. Yani başka bir yere kaçırmayı bile akıl edememişlerdi. 'Şimdi anladım beni nasıl bulduğunuzu, adamlar beni başka yere kaçırmayı bile akıl edememiş.'dedi Deniz'in kollarında gülerken. 'İyi ki kafaları çalışmıyor seni de kaybetmeye katlanamazdım' dedi Deniz, Hazal nefesini yüzünde hissederken. Gerçekten ya öyle olsaydı ne yapardı diye düşündü sonra Hazal. Arabaya bindiklerinde Deniz'le Hazal arka koltuğa geçmiştiler. Arabayı Selim kullanıyordu. Hazal o kadar yorgundu ki Deniz'in omzuna yaslanırken uyumuştu. Eve geldiklerinde Deniz'in dürtmesiyle uyandı.'Hadi ama baş belası omzumu çürüttün.' dedi Hazal'a gülerek. 'Geldik mi?' dedi Hazal gözlerini kısarak açarken. 'Parfümünü sakın değiştirme! Cidden çok güzel!' dedi Deniz'e bir daha sarılırken. Tabi biraz uyku sersemliği de vardı. Deniz Hazal'ın son iltifatına şaşırmış olacak ki bir an duraksadı.Selim'in 'Hadi arabada yaşamayı düşünmüyorsunuz herhalde?' demesiyle Hazal gözlerini açtı. Deniz şaşkınca ona bakıyordu. Uyku sersemi umarım başka bir şey söylememişimdir diyerek indi arabadan. Deniz'i kaybetmek en son isteyeceğim şey diye geçirdi aklından. İkisi de birbirlerine su ve ateş kadar muhtaçtılar; biri olmadan diğeri düşünülemezdi. Birbirine o kadar zıt ve o kadar muhtaç. Zaten aşkta bu demek değil miydi?
Eve geçtiklerinde çok aç olduğunu hissetti Hazal. Onlar eve gelmeden sofra için talimat çoktan verilmişti. Bu evde cidden Hazal prensesler gibi bakılıyordu. Hani böyle her kızın hayali; sevdiği kişi ve sahip olabileceği en güzel evlerden biri. Hazal'ın yemeğe gömülmesini, Deniz ve Selim şaşkınca izlerken, 'Ne bakıyorsunuz? Dünden beri açım.' dedi Hazal çatalını patatese batırırken. 'Bazen seni tanıyamıyorum.' dedi Deniz,yüzüne şaşkın ve gülerek bakarken. 'Benim de seni çözdüğüm söylenemez Deniz Taşkıran zaten çözseydik,heyecanı kalır mıydı?' dedi Hazal da Deniz'in gözlerinin derinliklerini sorgulayarak. 'Haklısın seni çözememem sana daha çok bağlıyor.' dedi gözlerini süzerken. Selim atıldı sonra 'Burada biz de varız yeter ama gençler. Tamam aşıksınız ama bana ayıp olmuyor mu?' dedi gülerek. 'Sahi senin için birileri yok mu?' dedi Hazal gülerek. 'Deniz'in peşini toplamaktan bana sıra gelmiyor be Hazal ' dedi gülerek. 'Vayy şimdi böyle mi olduk kuzen' dedi Deniz sitem ederek. Bu evi giderek sevmeye başlamıştı Hazal. Tabi başlarındaki belalardan kurtulmaları gerekliydi. Ve bu yemeği de bozacak bir şey mutlaka vardı. Anide çalan telefon... Şaşırdılar mı tabi ki hayır. Gizli numaradan arayıp 'Bu iş burada bitmedi.' demek herhalde kaçarken geriye dönüp buradayım demek gibi bir şeydi. Deniz'in de sinirleri bozulmuş olacaktı ki telefonda gülmeye başladı. 'Sen önce karşıma çık ya da ondan da önce düzgün numaradan ara öyle konuş, elime elbet düşeceksin, zeka seviyenin yüksek olduğu söylemez yakalamam yakındır. İstersen kendin söyle bizi hiç yorma.' dedi imalı ve sinirli bir şekilde. Adamın telefonu aniden kapandı. 'Cidden konuşma tarzı Sarp'a benziyor.' dedi Deniz de. Düşmanları kimdi bilmiyordular. Ama ellerine düşeceği kesindi.
Yemeği bitirmeleri ile Hazal'ın spor odasına gitmesi bir oldu. Sinirini atmak için yumruklamaya koyuldu kum torbasını. Deniz Hazal'ı görmüş olacak ki izlemeye konuldu yeniden. 'Bu işte kararlısınız Hazal Hanım.' dedi imalı şekilde. 'Sinir atmak için birebir.' dedi Hazal da gülerek. 'Ama sanırım biraz antrenman hocasına ihtiyacın var.' dedi Deniz ciddiyetle. 'Kim olacak sen mi?' dedi Hazal Deniz'in yüzüne imalı bir bakış atarak. 'Beğenemediniz mi?' dedi eldivenlerini takarken alttan bir bakış atarak. 'Ben dünden hazırım buyurun sahne sizin.' dedi Hazal gülerek. 'Hayır birlikte.' dedi, Hazal'ın elinden tutup yanına çekerken... Bir iki yumruk hareketi falan gösterdi Hazal'a. Şakayla karışık eğleniyordular. En son ikisinin de yerde yuvarlanmasıyla son buldu antrenmanları. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamamıştılar. Ama cidden 3 saattir spor odasındaydılar. 'Sen benim en büyük mucizemsin.' dedi Deniz Hazal'ın yüzünün önüne düşen saçını geriye atarken. 'Sen de bana hayatımda kalan tek ödülsün' dedi Hazal ona sarılarak. Birlikte mutluydular ve bunu değiştirebilecek bir şey yoktu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serseri
JugendliteraturBir gün bir şehre bir yabancı gelir ve kader çarkı yeniden çevrilir. Hayattan aldığın her ödül senden bir bedel alırken kaderini değiştirebilir misin? Geçmişin gelecekle bağındasın, isteklerin uğruna ödeyeceğin bedellere hazır mısın? (Not: Bu kitapt...