(İki yıl önce)
Sokakların da bir dili var ! Kendimizi Rengarenk cümbüşüne bırakıverdiğimiz sokak!
İnsanların ayak sesleri,kaşık sesleri, korno sesleri hatta çayı içine çekerek içen insan sesleri ! Aşkım diyen kadının sesi. Eve geç kaldık diyen adamın öfkesi... Tüm bunları hafızama kazıyorum. Şimdi saniye saniye ezberliyorum... Sinanın özgürlüğü sinanın yalnızlığı belkide... Kuleye hapsolmadan geçireceği son saatler... İstanbulu seviyordu ama her yer sinana kaç bu şehirden diyordu. Amerika ise gitme diye haykırıyordu. Gitme burda mutlusun.. Mutsuzda olsan mutlusun...
Kendini kafede oturmuş sorguluyordu. Yüksek lisans bahanesi bitmişti. İki yıllık kaçak sona erdi. Öncedendi kafasına estiğinde gizli şehrine gitmek.. Eskidendi gizli dünya keşfetmek!
Babasına her kızdığında çıkar giderdi- Kimse ona ulaşamazdı- Taki ortaya çıkana dek! Telefonuna herkesi kaydetmezdi. Onun için önemli kişiler olurdu. -Babası hiç kayıtlanmamıştı mesela-
Füsun istediğinde ona ulaşamazdı. Yada sinan izin verdiği kadar ulaşırdı .
Annesinin konusunu hiç konuşmazdı. Yaşıyor muydu ? Bilmiyor..
Karanlıktan korktuğunu kimse bilmez! Yalnız kalamaz mesela .. - Annesinin gidişi babasının eve günlerce aylarca gelmeyişi- Onu epey alıştırmıştı. Kalbi hergün buz kesmeyi öğreniyordu. Atmamayı .. Merhameti azalıyor.. Öfkesi onu ele geçiriyordu. Babasının battığını öğrendiği gün haciz gelmişti evlerine.. Kelepçelenip götürüldüğü gün ise büyümeyi.. Ekmek almaya parası yetmediği gün aç kalmayı öğrenmişti. Şimdi kime kızmalıydı? Annesine mi babasına mı? Babalık görevini üstlenmesine mi? Babaannesine mi amcasına mı teyzesine mi? Kime kızmalıydı. Günlerce merdiven ucunda uyuyan kendisiydi. Tüm bunları yazmıştı kalbine . Kazımıştı aklına.. Ona bunu yapanlar elbet bedelini ödeyecekti. Çekip gitmeye karar verdiği bir gün babasının intiharıyla durdurulmuştu. Berdel yapılmıştı bir nevi! Füsuna satın alınmıştı sinan! Bunun hesabını sormak için yine kalıcaktı. Sinandan değerli olan bu şirketi- bu kuleyi- yakıp yıkacaktı. Herşey onların istediği gibi ilerliyordu. Sinan füsunu sevmeye çalışıyordu.- Çoktan öldürdükleri bir kalp ile- Sonra yüreğine bir cemre düştü. Buzdan kalbi eriyivermişti. Bir gülüştü bu kışın doğan güneş niyetine..
Siyaha bulaşmışken beyazlıktı bu! İsmini bilmediği bir kelebekti. -Sinanın güzeli -Onu tekrar görebilmeyi ne çok istemişti son zamanlarda. Özellikle bu şehri terkedecekken yüreğine sızı düşmüş, gözleri her insanda onu aramaya başlamıştı. En kötüsüde gözlerini kapattığında hayali canlanmıyordu artık! Şehre insanlara baktı kahvesini yudumlarken. Birden karşıda biri dikkatini çekti. İçine kadar vuran güneş ışığıydı sanki gülüşünün yaydığı etki.. Koca gözlü kız! Gözlüklerinin içinden bile belli oluyordu. Kahkaha atıyor hatta eliyle saçını düzeltiyordu. Bir kadın vardı yanında bakımlı, En az kız kadar güzel- Bir dakika ya bu o kız olabilir mi?- Aceleyle hesabı ödemeye koyuldu. Birden gözlerinin önünden yok olan kızın bıraktığı boşluğa bakarken... Şehir onun ayaklarını prangalamak istiyordu.
................................................................
Şimdide bu şehir ona gitme diyordu, işi almanın verdiği işaretti buda; sinan istanbulu terketme ! Sareni de al burada kal! Amerikayı dinlemedin- burayı bari dikkate al-
sevinçle sareyi aramayı düşünürken kapısının önünde bir karartı farketti. Hemen koştu .. " Sare! Sare uyan neyin var ! Sare" Elleri ayakları buz gibi .. Telaşla kucağıma aldım. Kanepeye yatırdığımda üzerini hemen polarla örttüm. Aradan neredeyse iki saat geçti . Uyandırmalıydım yoksa hasta olacak . Sıcak bir çorba iyi fikir, hazır çorba yaptım. - Yayla çorbası içmişti demekki seviyor - çayıda koydum, Geriye bizimkini uyandırmak kalıyor!
...............................................................Sare uyan hadi güzelim "
....
" Sare hadi kalk sıcak birşeyler içmen gerek.. "
Yavaşca gözlerimi açtim. Birden karşımda sinanı görünce yerimden zıpladım. " Ne yapıyorsun be"
" Ne yapabilirim ? " Gözlerini devirmekle meşguldü.
" Sinan burası neresi"
" Benim evim, kapıda buldum seni"
" Buraya mı gelmişim" saf saf ona bakıyordum.
" Evet birşey mi oldu? "
" Sinan"
" Efendim"
" Sonra konuşsak"
" Küçük hanım çaylar bugünlük benden. Yarın aynı performansı göstermem haberiniz olsun"
"Tamam " diyebildim. Önce lavoboyu kullandım. Elimi yüzümü sıcak suyla yıkadım. Bu bana iyi gelmişti.
Çorbayı içmem için ısrar ediyordu ama benim iştahım yoktu.
" Hanım kızımızda çok nazlı" dedi kadın taklidi yaparak. Güldüm. Yine yüzümü güldürdü.
" Hasas ve narin" dedim.
Güldü. Her zaman ki gibi ona çok yakışmıştı.
" Belli belli ! Biliyo musun ? Aklımda seni aramak vardı.. " gözlerimi ona diktim.
" Yaaa neden? Diyebildim güçlükle..
" İş görüşmem başarılı geçti. "
" Tebrik ederim senin adına sevindim"
" Uyuzken hiç çekilmiyorsun sare"
Güldü bende ters ters bakış atmakla yetindim.
" Kafa ütülememden rahatsız oluyordun" laf sokmuştum zafer benim..
" Çok konuşmana alışmışım "
" Bende senin az konuşmana alıştım! Bazen duvar bile senden önce cevap verecek zannediyorum" deyip bastım kahkahayı. Oda bozuldu önce sonra dayanamayıp güldü. Zaman burda dursa. Biz gülerken ...
" Sinan teşekkür ederim"
" Ne için"
" Herşey"
" Herşey peki"
Mutfakta kupayı çevirirken oda çalan tekefonuna yanıt verdi. Kayıtlı değildi. Daha sonra baba demesiyle bir şok atlattım. Kısa bir görüşme yaptı . Yanıma geldiğinde gülümsüyordu. Kafasından neler geçiyor..
Bir ara telefonu masanın üzerindeydi.
Yukarıya duş almaya çıktı. Mutfağı geniş ve ferahtı. -Ne tesadüf ki gri tonlarındaydı- zevkli adam vesselam..Bar tarzı masası.. Amerikan mutfağıydı. Kocaman bahçesi.. Biraz kasvetli sanki..
Telefona gelen mesaj sesiyle irkildim.
" Sinan sana nasıl ulaşacağım."
" Sinan lütfen aç artık"
" Sinan!"
Bunun gibi bir 20 tane daha mesaj! Anladığım kadarıyla füsun bu.. Hemen telefonu bıraktım. Çok ilginç rehberinde kayıtlı değil! Birden aklıma ben geldim. Acaba kayıt etmişmiydi. Hoş babası dahi yok! Çok da umutlu değilim..Rehbere girdim.
Okuldaki hocaların isimleri vardı. Emre diye birisi vardı. Sedef hanım , bir kaç tanımadığım insan birden " kar papatyası" yazısını gördüm. Bu kim acaba ? Numaraya girdiğimde ağzım ve gözlerim aynı santimle açık kalmıştır! Benim numaram bu.. Ayy elim titredi. Ayak sesi duydum hemen kilitleyip koydum masaya. Gözlerim dolmuştu. Sinan gerçekten bu kadar değerlimiyim senin için?
" Küçük hanım"
" Efendim " dedim kocaman güldüm bu sefer.. Oda şaşkın bir ifade ile" Neden gözlerin doldu? " diye sorunca
" Önemli değil" diyerek geçiştirmeye çalıştım. " Seni ağlatacak kadar önemli ama"
" Hiç gerçekten"
" Sana ...." Derken telefonu çaldı. Ne çok arayanı vardı. Numaraya baktı. Gözlerini devirdi. Bir iki ağzını burnunu kıvırdı. Kaçışı yoktu sanırım.
O ara bende salona geçtim. Kocaman bir köşe koltuğu vardı. Füme rengi. Televizyon tam karşıdındaydı. Sanırım yüzlerce film vardı orada. Üst katta sanırım sinanın odası lavabo, banyo ve anladığım kadarıyla bir oda daha vardı.
Kendimi koltuğa bıraktım. Poları aldım . Televizyonla oyalanmaya çalıştım. Aradan bi 10 dakika geçti geçmedi sinan da yanıma oturdu.
İlk defa eşofmanla görüyordum, çok yakışmıştı.
İkimizde konuşmuyorduk. Televizyon izlediğini zannettiğim biran gözlerinin kapalı olduğunu farkettim. Başını koltuğa yaslamış uyumuş kalmış diye düşünerek poları üzerine örtmeye yeltendiğim an gözlerini panikle açtı ve kolumu tuttu!
" Benim! Sadece uyudun zannettim"
Kolumu bıraktı. " Ha pardon , ben biran varlığını unuttum. Yalnızken gözlerimi kapatırım"
" Özür dilerim"
" Dilemene gerek yok"
" Uykun gelmedi mi uyuz"
" Uyuz sensin"
" Hadi odaya çıkalım da yatacağın yeri göstereyim"
" Ben burda kalırım sen odanda kal lütfen"
" Hadi sare"
" Sinan"
" Sare" öfkeyle bakmaya başladı.
Odaya girdiğimde kocaman bir yatak, bir koltuk, bir kapı muhtemelen giyinme odasının kapısı. Siyah füme gri ve bej tonlarında bir odası var. Kocaman penceresi.. Sinan kokan bir oda. Parfümü heryeri sarmış durumda. -En çok tenine-" Sen burda kal ben salonda kalırım"
" Sinan ya lütfen bak ben rahat edemem öyle"
" Sare yaramaz kız çocuğu gibisin söz dinle biraz, nevresimler her gün değişir yani temiz. İkinci banyo misafirler için temiz havlu var uyu artık"
" Sinan gitmesen olmaz mı? Beni yalnız bırakmasan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeklerin Öldüğü Saat
RomanceGökyüzü hala onlarındı ,oysa kadın bütün soru işaretlerini peşine takarcasına gitti! Sevmek kelimelerle sınırlı kalmiş ,veda cümlelerine sıkıştırılmiştı! Bir cümlenin başi olmayı hayal etmiştim, noktalar bizi teğet geçer virgülle yaşar gideriz zan...