Deniz fenerim

45 9 2
                                    

Acılar hissedilen birde hissedilmeyen acılar! Gözle görülen ve görülmeyen! Tokat gibi çarpan acılar..Anne baba kavramı sanırım en güçlü bağ.. En zayıf halkamız. Terbiye adlı şiddet yanlıları..
Bir insana yapabileceğin en büyük haksızlık! Bedene yapılan küfür.. Bunu nasıl ifade eder bir insan. Dünya ayaklarımın altından çekildi! İlkbahar da kırağı vuran çiçekler gibi; Çaresiz kabulleniş.Vaktinden önce olgunlaşan bir meyve nasıl tat vermiyorsa işte hayat da bana öyle tat vermiyor. Vaktinden önce olgunlaşmak zorunda kalan çocuklar. Omuzlarına yüklenen bu yük. Herkes sevilmeyi hakeder.. Sevmeyi ise çoğu insan beceremez insan bencildir hep sevilmek ister! Halbuki karşındaki insanı ne kadar seviyorsun diye sorulduğunda verecek cevap bulamaz!
Hani baba olmak diye birşey var! Baba parayla olunmuyor veya şiddetle! Çocuklar daha çok sevmiyorlar yani... Her geçen  gün eksiliyor sadece.. Saygı sevgi ve kendi içinde tükeniyor! İnsanın iç dünyası ile duyguları arasında bir çatışma olur ya ! İşte tamda böyle bir noktadayım..Duygularım beni ele geçirmek istiyor! Yaşanan gerçekleri kim silebilir peki?
Hafızamda canlanıyor o sahneler.. Annemin bağırmaları, ağlamları geçirdiği sinir krizleri.... Benim ağlayışlarım korkudan uyuyamadığım zamanlar...En son tek istediğim evden çıkmaktı. Taaki kapının oraya geldiğimde anneme vuran babamı görene dek. Hemen koştum yanlarına. Dur ne yapıyorsun dememle gözlerini kocaman açmış sinirden  hiç birşey görmeyen biriyle karşılaştım ! Elini tuttum ama ne fayda savurttu hemen beni.. Sonra dur artık diye bağırdım. Ne istiyorsun bizden mutsuzsan çek git! Diye bağırdım. Sen nasıl bir insansın ! Dava edeceğiz anne dememle bir tokat yemem bir oldu. İlk değildi baba ama bu son takadın olacak artık, ben o güçsüz kız değilim! Gözlerimden akan yaşlara engel olmadan çıktım evden. Geride bıraktıklarımı düşünmedim. Sonra annem aradı babam olacak adam çıkmış gitmiş evden. Annem birkaç günlüğüne antalya' ya gitti. Banada arkadaşıma gitmemi söyledi. Beni kalbim buraya getirdi. Sinanın yanında sanki bana birşey olmazdı. O beni pamuklara saracak gibi hissettiriyor! Biryerin acıdığında üflenir hani! İşe yaramaz ama kıymetlidir senin için.. İşte sinanda öyle acımı hafifletmiyor ama etrafımda dönüyor sürekli. Bu çok kıymetli.. Sinanın omzuna başımı yasladığımda hiç olmadığım kadar oraya ait hissettim kendimi. " Sare" dedi incitmekten korkan bir sesle!
" Hı " dedim hı ! Hı ne sare ya!
" İyi misin?" İyi miyim? İyi olmak !
" Evet"diyerek kaçamak pembe bir yalan attım.
" Bana anlatmak istemezsen sormam bir daha!" Kırıldı işte. İyide ben bunu nasıl anlatabilirim. Ne kadar da olsa bunu anlatamam! Biliyorum annemin dava açmayacağını , babamın kariyeri riske girer bizim için hayat zindan olur!
" Yok onunla ilgili değil. Ben hatırlamak istemedim , hem, şey.Annem ve .. babam! Boşanıyorda!" Kaşlarını  yukarıya kaldırdı. Eliyle sakallarını  oynadı. Bana baktı. " Bende önemli bir şey zannetim" dedi. Benim gözler açıldı. Tam ağzımı açacakken devamını getirdi. " Sare anne ve baban iki yetişkin. Birbirlerine katlanamıyorlarsa, ayrılmaları doğal! Hem  anne ve babalıktan yırtamazlar merak etme!"
Anladım. Beni güldürmeye çalışıyordu. " Sinan ! Başka birşey konuşsak olur mu?"
Bir bilsen içimdeki fırtınayı. Bir bilsen artık tükendiğimi! Kendime olan inancımı kaybettiğimi, benliğimi...
Mucizelere inanmayı bıraktığımı! Peki sen benim mucizem misin? Bence Allah tarafından verilmiş bir armağan ! Sürpriz!!! Yıldız kadar uzak bir o kadar büyük o kadar parlak ne yazıkki o kadar da ulaşılmaz! Dokunmak istersin varlığını teyit etmek için... Sevdiğinde sevilmek. Hatta bencillik yaparsın ben seviyorsam beni sevmek zorunda! Hiç düşünmez misin onunda kalbini işgal eden var.. Saçma düşüncelere daldığım biranda" Uyu artık ben burdayım " dedi. Sıcacık bakıyordu bu sefer yıllardır buradaymışım gibi. Merak etme ben seni korurum dermiş gibi...
Kafamı yastığa koyduğumda en son sinanın parfümü kalmış aklımda!
Sabah uyandığımda sinan yanımda yoktu. Duş almanın iyi fikir olduğunu düşündüm. Misafir banyosunu kullandım. Acaba benim gibi kaç kız gelmişti bu eve . Füsuna ait hiçbir eşya yok. Hatta herhangi bir  kıza ait hiçbir eşya yok. Acaba sinan füsunu başka kızlarla aldatmış mıydı? Sevmekte aldatmaktı bir nevi . Bu durumdan nefret etmiştim. İlk defa hayatıma birini almak istiyordum ve o başka hayatta sıkışmış kalmış vaziyette.
Sıcak bir duş iyi geldi. Üzerimi değiştirdim . Fakat kıyafet almam gerekiyordu. Yanıma az eşya almıştım. Sare milan aynı kıyafetleri giyemezdi üstelik sevdiği adamın yanında. - Sinanla alışverişe çıkabilirdi-
Aşşağıya indim ev bomboş, nereye gitti acaba? Telefonumu şarja takıp homurdanmaya başladım insan bir haber verir diye. Şarkı dinleyip kahvaltı hazırladığım süre zarfında kapının çalmasıyla içim rahatladı. Elleri dolu vaziyette içeriye girdi. " Günaydın güzellik" deyip masum bir gülücük yerleştirdi yüzüne. Bu kadar basit değil sinan bey! " Günaydın sinan paşam" dedim gayet ironili bir şekilde! "Aramıza hoşgeldin uyuz sare " diyerek hiç altta kalmadı beyimiz.
" Paşamız arzu edip bir not bahşetseydiniz" dedim tam 90 ' dan hedeflerken!
" Gözleriniz güzel olduğu kadar kör de aynı zamanda"
Diyerek beni odaya sürükledi. Aynaya yapıştırdığı notu görmemişim. " Uyanmadan dönerim! Çaylar senden haa şimdiden günaydın güzellik"
Yazmış.. Adamın romantikliğine karşı jestim harika! Kahvaltı faslında doğal olarak beni pek muhattaba almadılar kendileri. Gazeteye bakmakla ve hapur hupur tabaktakileri götürmekle meşguldü. Ben ise her zamanki gibi pek birşey yememiştim. Dikkatini çekmiş olmalı" Sare çekindiğin için mi yemiyorsun yoksa hep böyle misin?"
" Genelde böyleyim"
" İşimiz iş o zaman seninle aslında ekonomik sayılırsın" deyip güldü. Devam etti çayından bir yudum içerken" Yinede sağlığın için yemelisin"
"Hayhay efendim" diyerek güldüm bende,  aramız yumuşadı. Yinede benimle bu denli ilgilenmesi çok güzel. Evli çiftler gibiyiz resmen. " Bu arada izmire ne zaman dönüyorsun? " dedim tabağımdakileri zorla yerken.
Arkasına yaslandı. Yüzüne bir gülüş yayıldı" Sen ne zaman istersen " deyince gözlerim yerlerinden çıkacak gibi oldu ama orada daha güzeller! -Maşallah zaten çok güzel gözlerim var -
" Nasıl yani " dedim şaşkınlıkla..
" Sare birşeylerin ters gittiğinin farkındayım, istediğin kadar kalabiliriz burda. "
" Teşekkür ederim ama senin derslerin"
" Bu hafta izinliyim istanbul için almıştım merak etme sen"
" Bir kaç gün yeter bana annem dönesiye kadar onunla yüz yüze görüşüp öyle dönmek istiyorum. "
" Tamamdır . Birkaç gün daha benimlesin" diyerek yine güldü. Huzurdu benim için. Hayatımdan hiç gitme yüzümü güldüren adam!
" Sinan beyciğim! Keyfiniz yerindeyse benimle alışverişe gelmeye ne dersiniz " diyerek şirinlik yolunu seçtim. Malum erkekler ve alışveriş. Dünyalarında yok.
"İsteyince güzel güzel söylenebiliyormuş bazı şeyler"
" Aman paşam incileriniz mi dökülür! " sert bir dille ve tamamen tripli bir edayla yüzümü buruşturdum.
" Gelmeyeceğim  desem beni pencereden atacaksınız sanırım uyuzcuğum" iyide buda bana ne uyuz deyip duruyor. " Bana uyuz demesene"
" Öylesin"
" Değilim"
" Öylesin"
" De-ği-lim-"
" Terssin kabul et"
" Öyleyim. Geliyorsun"
" Bana peki demek düşüyor" deyince bir zafer gülüşü ile kahvaltıyı toparladım. Bulaşıkları makinaya koymaya yeltendiğimde kolumdan tuttu. " Yardımcı gelecek hadi sen hazırlan" kıyamazda bana. Yukarıya çıktığımda makinadan havluları çıkartıp kurutma makinasına koydum. Biraz zaman geçtikten sonra kurdu. Geri yerlerine yerleştirdim. Bu arada sinan çoktan hazırdı.Kot jean giymiş üzerine salaş lacivert bir sweet geçirmiş, kaşe ve botları taba rengiydi. Aynı renklerdeki saat ve bileklikleri ile harika gözüküyor. Sağ parmağında Soya yazan yüzüğü dikkatimi çekti. Çok güzel bir yüzük altın  veya gümüş olabilir. Erkeklerin kullandığı tarzda kalın ve büyük bir yüzük.. İlk defa görüyorum ve tabiki merak duygum artıyor. Yoksa bu yüzük füsunla ilgili olabilir mi? Ona bakmayı bırakıp hemen hazırlanmak için odaya geçtim. O aşağıya inerken... Yüzük kafama takıldı bi kere ama soramam ki? İyide ne giyecektim. Birden çantamdan kurtulmamı sağlayacak bordo elbisem gözüme ilişiverdi. Kalın kazaktı bu sefer neredeyse diz kapaklarıma kadar gelen. Yarım siyah botlarımı giydim. Siyah tonlarında makyaj yaptım. Üzerime deri ceketimi aldım. İlk defa yarım  saate hazırlanmıştım. Televizyon izliyordu garibim. Bana baktı beğenen gözlerle onayladı fakat " Üşüyeceksin böyle çıkma" demesi gecikmedi.
"Merak etme bana birşey olmaz. Güzel olmak kolay değil!"
" İhtiyacın yok"sert bir dille söylemişti bu sefer kıskandımı bu beni. Biran hoşuma gitsede belli etmedim.
" Sinan zaten zor beğenen bir insanım! Hadi lütfen çıkalım evdeyim dünden beri duvarlar üstüme gelmeye başladı"
Ters bir bakışın ardından uflaya puflaya arabaya bindi. Konuşmuyordu, o konuşmazsa bende konuşmazdım. Bir 15 dakika çıt çıkmadı kimseden. Sessizliği yine o bozdu. " Torpido gözünü açabilir misin?"
Merakla açtım. Tabiki pamuk şeker almıştı. Vay kaçak romantik belli etmiyor hiçde. Hemen aldım yemeye başladım muhtemelen sabah almıştı. " Bayım genç kızları bu numaralarla kandırıyorsunuz demek" diyerek havaya girdim.
" Evet nasılda anladınız siz akıllı çıktınız işim zor" diyerek devam ettirdi.
Sonrada ikimizde güldük. Bu sefer onu ben güldürmüştüm bu bir teşekkürdü aynı zamanda! " Sinan " dedim kaçamak bir bakış ile.. Efendim dercesine bana baktı aynı zamanda yolu kontrol ederken , devam ettim" Teşekkür ederim"
" Ne için"
" Herşey için"
Benim limanımın deniz feneri sensin hiç gitme olur mu ?

Kelebeklerin Öldüğü SaatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin