Gülü seven dikenine katlanır derler; hiç papatyayı sevmeyi denedin mi?
Peki ya kendini? Acaba iç dünyanda ne kadar seviyorsun insanları? Yani dış dünyamızda bize koşullu sevmeyi öğretiyorlar. İnsanlar yönlendirmediğinde sevdiğimiz insanlar içimizde ne kadar varlar?
Dış dünya acımasızca ; İyi bir doktor iyi bir mühendis hatta iyi bir tamirci olma konusunda baskı kurar . İyi bir insan olman kimsenin umrunda değildir! Kötü doğulmaz bence kötü olunurdu! Sinana füsun bu kadar dayatılmasaydı kötü davranmak zorunda kalmazdı.
Babasının bir başkasıyla evlenmesi , annesinin babasını aldatmış olması üstüne üstelik babasının işlerini batırma noktasına gelmesi sinanın suçu değildi! Babasının sedef hanımla- füsunun teyzesi- evlenmesi sinana bağlanamazdı. Sedef hanımın yaptığı yardımla şirketin kurtulmuş olmasının mahçupluğunu sinan yüklenmek zorunda değildi! Peki neden son 10 yıldır bu yükle yaşıyordu. Henüz 15 yaşındayken rolü biçilmişti. Onun babası kurtarılmıştı . İyi bir eğitim alıp kendi okulunda hoca olması için tüm imkanlarını sunacaktı-çok düşünceli cici annesi- ama herşeyin bir bedeli vardı. Sinanda füsunla mutlu bir yuva kuracaktı. İşte hayatının özeti buydu. Babası canına kıymak istediğinde mi ödemişti bu bedeli. Günah keçisi ise annesiydi!! Onun gidişiyle hayatı mahvolmuştu. Zamanla füsunu sevebileceğini düşündü. Buna gerçekten çabalamıştı. Füsun çok güzeldi, bir erkeğin isteyebileceği tüm fiziki özelliklere sahipti. Dikenleri ise onun sebepsiz kıskançlıkları, olayları çok büyütmesi . Sevgisi bile acımasızcaydı. Gül sevmezdiki sinan! Papatyayı sevmeyi öğrendi. Sareyi ilk gördüğünde üstündeki papatyalı elbisesi onun küçük ama sevimli olduğuna ikna edivermişti.
O kocaman dünya milyonca kez küçülmüş bir papatyaya dönüşüvermişti! O günden sonra ilk defa kurgulu hayatına tepki göstermeye başlamış, taşıdığı yükün altında ezilmekten korkar olmuştu. Gülüşü güzel kızı unutması mümkün değildi . Defalarca gitti o parka .
Amerikadan dönmesinin ardından babasının nişanlanma konusunda yaptığı baskılara daha fazla dayanamamış ve kabul etmişti. Füsunun gazabı ise işte o gün işe yaramıştı. Nişan kıyafetini tasarlayan kızın sinana baktığını iddia ederek ortalığı yakıp yıkması özgürlüğünün anahtarını vermişti. Sinan bu işin bittiğini söylemesine rağmen sedef hanım deneme süresi diye tutturuvermişti. Sinan ise ilk defa ciğerlerine nefes alır gibiydi. Birden arkasına bile bakmadan koşmaya başladığını farketti. Ayakları onu parka getirmişti . Aniden durdu ! -Bir sürü papatya-
Şimdi çiçekcinin önünden geçerken gördüğü papatyalar ve sarenin yansıması - dünyanın en güzel papatyasını bulduğuna işaretti-
"Papatyaları seviyorsun değil mi?
-Evet nerden bildin ?
"Sadece bir tahmin!
-Hadi ama eve çok geciktim. Acele edelim.
Elimden tutup asılıvermişti. O kadar hassas tutuyorduki birazcık sıksa kırılcak sanacak kadar narin bir dokunuşu vardı. Aceleyle kapıdan girdik hemen çikolata reyonuna geldik ve apar topar bir kaç tane eline aldı.
Benim ise karşıdan gözüme oyuncak dolu reyon çarptı. Elinden tutup çekiverdim. O ise daha güzel bir yer keşfetmiş gibi, beni salıncaklı mobilyaların hamakların ve bahçe takımlarının olduğu yere çekiştirdi. Hemen kendini salıncağa bıraktı ve gelmem için ısrar ediyordu. Gülen gözleri ateşböceği gibi etrafı aydınlatırken şen kahkahaları ise adeta müzikale gelmiş gibi keyiflendiriyordu beni . Yanımıza yaklaşan görevli - oturmamızın yasak olduğunu ve almayı düşündüğümüzü sorunca, hayatım ne dersin diyerek topu sareye atıvermiştim . Anlamsız gözlerle bana bakarken suratına muzip bir ifade takınarak yok hayatım biz daha sonra düşünüp karar veririz deyivermişti-
Marketten çıkar çıkmaz attığımız kahkahaların haddi hesabı yoktu. Birden gözlerine bir donukluk geldi. Sanırım kendiyle hesaplaşmaya başlamıştı -iç mahkeme- . Elbette sareye hoca olduğumu söylemek isterdim. Beni başkalarının biçtiği rolle tanısın istemedim. İşini seviyordu ama ne olmak istediği ona sorulmamıştı. Sarenin kahramanı olmayı daha çok benimsemişti! Şimdi o kuleye sıkışmış tek kişi rapunzel değildi. Oysa bu küçük kız kurtarıcısı olabilir miydi ? -Belkide onu mavi kelebeklerin olduğu yere götürürdü-
-Neden?
Nedenini bilmek istiyordu.. Benim ise şuanda verecek bir cevabım yoktu.
-Neden bu kadar etrafımdasın?
" Bir nedeni yok. "
-Peki gözlerin neden bu kadar ısrarcı birşeyler anlatmak konusunda?
"Yanlış analiz küçük hanım!
-Eşlik ettiğin için teşekkür ederim .
" Herzaman ..."
- Hayhay deyip gözkırpıvermişti.
Asıl ben teşekkür ederim gülüşünü benimle paylaştığın için küçük. İç dünyam sareyi çoktan kabullenmişti.
................................................................
Yörüngesine kapılıvermiştim sinanın. Onunlayken zaman akıp gidiyordu. Kızların yüzlerindeki endişeli ifade benim bir saattir gelemememden kaynaklanıyor. Zeynep defalarca aramıştı ama görmemiştim. Kapıdan girdiğimde boynuma atılan zeyzeye sakin olması gerektiğini anlatıyordum. Kendisi evham kraliçesi! Hemen anlat deyince neyi diyerek atıldı buse. Kızım ne yaptım biliyo musunuz diyerek hikayemi kırpıp servis yaptım. Salıncağa bindiğimi görevli gelince almaktan vazgeçtim dediğimi falan söyleyip yüzüme masum bir gülüş ekledim. İnandılar. Büyük bir rahatlamayla odama geçtim. Dış dünyadaki baskılar benim yalana başvurmama neden oldu. -Yaptığım şeyin doğru olmadığını bilsemde- İç dünyam ise sinanı kabullenmeye başlamış hatta gözündeki imdat çığlıkları hayli kafamı karıştırmıştı.Sabah saat 7 olmasına rağmen gözlerim açılıverdi. Bu yaşadıklarıma anlam yüklemekte zorlanıyordum. Hatta benim sözlükte karşıtı yoktu. Bir problem vardı . Sinanın varlığı hayatımda bir yankıya neden olmuş hatta yaptığım normal şeyler bile gözüme daha eğlenceli gelmeye başlamıştı. Hayat birden pembe oluvermiş- diş fırçalamaktan tut markete gitmeye ayrı bir hevesle yaptığımı farkettim- okula gitmek için ayaklarımın acelesi de neydi böyle. En sevdiğim gün salı oluvermişti. Haftasonlarına şimdiden düşmandı kalbim. Ruhumdaki bu değişikliğin sebebini bilmek bana ağır gelmeye başladı. Buseye hatta füsuna yaptığım haksızlık gibi. Teknikte bir problem yoktu buse sinanı hemen benimseyivermişti ve bana o hakkı bile tanımamıştı-bende olan şeylere hep göz dikerdi- füsun ise ... Kafesteki kuş gibi hiç özgür bırakmamıştı ki sinanı. Uçmak istediği kanatlarından belliydi ama yüreğindeki prangalar kanatlarını zamanla kırmıştı. Açıkça buseye olanları anlatacaktım. Zeynebin baterinin başına geçtim. Başladım çalmaya!! Taaki kafama yediğim darbeye kadar -yastık canavarı cicim-
Kahvaltılar benden diyerek masayı donatmaya başladım. Çayında olmasıyla hareketli bir şarkı buldum.
" Sariş sana ne oldu? Görende akşam sevgilinle buluştun zanneder"
Kalbimi mavi kelebekler sarmış, kanatlarım olsa uçuvercektim!
"Sadece huzurluyum " diyebilmiştim.
" Dersin kaçta?
" Benim ki 11:00 de sizin kızlar?
"9:00 dedi ikiside bıkkın bir sesle"
Şarkılara eşlik ederken bulaşıklarıda yıkamıştım. Kızlar çoktan çıktı. Geçtim aynanın karşısına kendime bakıyordum, kahvenin açık bir tonuydu triko kazağım, kotla giymiştim. Açık kahve hafif topuklu botlarımla uyum sağlamıştım. Üzerime gri tonlarda uzun sayılabilecek bir hırka giydim. Saçlarımı dağınık örmüş koyu sayılabilecek bir makyajla tamamlamıştım hazırlığımı. Çok fazla özenmemin sinanla hiçbir ilgisi yoktu!
Yolda yürürken acele ediyordum. Karşıya geçmekle uğraştığım bir anda yolun çift yönlü olduğu aklımdan tamamen çıkmıştı! Bense çoktan yolun ortasında şoka girmiştim. Kafamı sol tarafa çevirememiştim bile. Kalbim ağzımdan çıkacak kadar hızlı çarpıyordu. Ellerim titremeye başlamış, bir sürü ses duymaya başladım, az önce yanımdan santimle geçen arabanın hız sesini işitmiştim ve ani bir fren sesi. Kafamı çevirdiğimde bir çocuğun bana doğru geldiğini gördüm. Önüne baksana diyerek bağırıyordu. İnsan kendini pat diye yola atar mı?
Bana garip bir şekilde bakıyor iyi misiniz diyordu. Beynim algılayamıyordu. Beni sarstığını farkettiğimde akan gözyaşlarımında farkına varmıştım.
" iyi misiniz? "
"Hı "
" Hanımefendi iyi misiniz?
" Bilmiyorum , ben ... ben sadece karşıya geçmek istedim özür dilerim.
" Tamam tamam sakin olun nereye gidiyorsunuz ? Eşlik edebilirim ? İyi gözükmüyorsunuz.Bekleyin. Uzaklaştı hızla arabaya ilerledi. Kafasını camdan uzatıp birşeyler söyledi. Yanıma geldiğinde ilk şoku atlatmıştım. Çantamda suluğumun olduğunu hatırladım. Bir iki yudum aldım. Daha iyiydim. Sadece nefesim hala hızlı ve kalbim çok şiddetli atıyordu.
"Nereye gidiyorsunuz? "
"Okula "
Karşıya dikkatlice geçtik.
Kendimi suçlamakla meşguldüm!Ne diye onun için acele etmiştim!
Çocuğu daha iyi inceleme fırsatım oldu. Buğday tenli siyah saçlı yeşil gözlü uzun boylu güzel yüzlü ve güzel giyimli bir çocuktu. Hatta ses tonuda oldukça güzeldi.
" Bu arada ben özgür"
"Sare, ben .. Ben tekrar özür dilerim. "
" Şimdi bu konuyu kapatalım biraz daha iyi misin ?
" Evet teşekkür ederim. "
Turnikelerin orda bir kez daha teşekkür ettim. O esnada arabayla sinanın geçtiğini son anda farkettim. Kendime kızgındım -gardımı -alıp çıktım merdivenleri!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeklerin Öldüğü Saat
Roman d'amourGökyüzü hala onlarındı ,oysa kadın bütün soru işaretlerini peşine takarcasına gitti! Sevmek kelimelerle sınırlı kalmiş ,veda cümlelerine sıkıştırılmiştı! Bir cümlenin başi olmayı hayal etmiştim, noktalar bizi teğet geçer virgülle yaşar gideriz zan...