Uyumuş kalmışım sabaha karşı, saat 11 geliyor. Kızlar neredeler acaba? Telefonumu kapatmıştım. Evet 10 tane cevapsız çağrı.
" Sariş annen beni aradı uyuduğunu söyledim güzelim"
" Tamam zeyzey teşekkürler" diyerek banyoya girmeden konuştum.
Sıcak bir duş iyi gelmişti. Bebek kolonyağını sürmekle meşguldüm.
" Sare hadi çaylar soğudu. Ne uyuz insansın be kızım"
" Tamam be çirkef" Saçımı bile kurutmadan oturdum sofraya.
"Sariş sınavlara çalıştığını göremiyorum canım"
- Haklıydı bu haftamı sinana ayırmıştım. Oysa ben sınavlara zaten çalıştım . Son bir defa tekrar etmesi kalmıştı-
Sinan demişken... Zaman yok diye kafama dank etsede kaldıramamıştım o an durumu! Taksiye binip eve geldim. Sonrada telefonumu kapatıp sabaha kadar ağlamıştım. Gözlerim hala kıpkırmızı hala, Allahtan zeynep uykudan şişti sanıyor diye umuyorum.
" Canım ben son haftaya bırakmıyorum ya hani tekrar kaldı sadece"
" seni zeki kız"
" Tenks cınım" deyip güldüm. -zeyzeyi özleyeceğim-
" Bu arada buse nerde"
" Özgürle kahvaltıda. Biz iki sap kaldık cınım" Kendi adına konuş demek istesemde onu tasdiklemek zorunda kaldım.
Kahvaltı faslından sonra bize kahve yaptı. Ellerin dert görmesin arkadaşım.
Telefonumu şarja taktım. Kapıdan çıkacakken mesaj sesi geldi. Bir şarkının kesiti" Seni ben içime öyle beklemişim ki" ferhat göçerin şarkısı...
Kıyamamıştım yine. "Hazırlan ve dışarıya çık " yazmıştı.
Üzerime yarım haki yeşili bir kazak giydim. Siyah eteğimi çorapla giydim . Ugg' larım da siyahtı. Siyah mevsimlik mont ve siyah çanta tercih ettim.
Gözlerime eyelenir çektim. Bu sefer kiremit rengi dudak kalemimi sürdüm. Sevdiğim parfümü de sıkıp kapıdan çıktım.Kapının önünde 14-15 yaşlarında bir çocuk bana papatya verdi. Üzerinde not yazıyordu. " 50 adım at"
Aa buda ne diyerek meraklanmıştım.
Sonra sokağın başında bir çocuk daha elinde 10 tane falan balon vardı. Üzerindeki notta" 100 adım at" yazıyordu. Anaaa bunlarda ne?
Yüz adım attığımda caddeye çıkıyordum. Birden etrafımı müzik aletleri ile insanlar toplandı.
Eğlenceli bir melodi çalıyordu. Etrafımda oynayan gençlere alkış tuttum bende. Kolumdan birisi tuttu" 300 adım daha at" deyince merakım giderek artmaya başladı.
İlerlediğimde Parkın önünde durdum. Bu sefer heryer balondu. İnanabiliyor musunuz ya manyak heryere bağlamıştı. Manzaraya bittim. Hala ortalıklarda gözükmüyordu.
Çocuklar ellerinde mor güllerle geldiler. Hepside bir tane veriyordu. " 10 adım at "yazıyordu son gülde.
İlerledim. Sanırım mutluluktan delireceğim. Kendimi tutamıyordum.
Sinan bankta oturmuş ama arkası dönüktü. Yanağına öpücük kondurdum. Kafam omzundayken ellerini açtı. " İnanmıyorum ya ! Kelebek! Nerden buldun bunu! " diyerek haykırdım yada çığırmıştım sanırım . Ben kelebeğe bakarken bir çocuk da fotoğrafımızı çekiyordu. Gözlerimin önünde rengarenk kelebek uçtu . Bense mutluluktan havaya zıplıyordum. " Sinan yaaaa"
Ellerimi ellerinin arasına aldı. Burnumun ucundaki küçük bene öpücük bıraktı. " Çok özledim seni"
" Bendeeee" deyip boynuna atladım.
İnanamıyordum ya! Nerden aklına gelmişti. En önemlisi nasıl bulmuştu. Heryer balondu üstelik kucağımda 10 tane mor gül bi 10 tane balon ve papatya buketi. Ben bunları hakediyor muyum gerçekten?
Şuan dünyadaki herkes bize baksın! Sinanın saresini nasıl sevdiğini görsünler! Ben bu aşkı .... Tamamlayamıyordum.
" Sinan ! Kıyamadığım" deyip tekrar boynuna sarıldım. Gözlerimden akan yaşlara aldırış etmeden.
" Hey küçük hanım neden ağlıyorsun! Ağlaman için değildi tüm bunlar "
" Sen sareni bu kadar çok mu seviyorsun?"
" Ben sana yarim demişim bir kere"
" Beni bu kadar sevme sinan!"
" Güzelim bugün kötü cümleler kurmak yok!"
Kafam omzunda gökyüzüne bakıyordum. Tam ortamıza kalp çizdim.
Sonra sinanla balonları çocuklara verdik. Elimdeki gülün bir tanesini hatıra diye aldım. Diğerlerini geçen kadınlara verdim -ben verdim yani sinan değil!-Hava kapalıydı ama aşkımız renkliydi.
Sonra yağmurun yağmaya başlamasıyla arabaya geçtik. Bir kafeye girdik.
Sinan salep bende latte istedim.
" Gerçekten dün seni nasıl merak ettiğimi bilemezsin"
" Bilirim benimde içim içimi yedi seni füsunla bırakırken"
" Eve gitmedim"
" Nerdeydin?"
" Süha ile bizim her zaman takıldığımız bir mekan var oraya gittik"
" Demek dışardaydın"
" Evet sana haber vermek istedim fakat zahmet edip telefonumu açmadınız küçük hanım"
" İyiki açmamışım"
" Neden" kaşlarını çattı.
" Orada olduğunu bilseydim iki kat daha fazla sinir olurdum"
" Neyse güzelim seninle tartışmak istemiyorum. "
Sinan beni merak etmişti demekki, alttan alıyordu bu sefer .
" Kafana saksı yada metal birşey mi çarptı?"
" Yoo neden?"
"Genelde böyle durumlarda suratını asar telefonunla ilgilenir benide bir gram takmazsın"
" Allah Allah bak sen" gözlerini açtı . Kafasını salladı. " Çözmeye başlamışsın" diyerek göz kırptı!
" Hıhh bilerek yapıyorsun yaniii"
" Sadece seni sinir etmek hoşuma gidiyor"
" Ne tesadüf benimde hiç hoşuma gitmiyor"
" İnatlaşman bile güzel! Uyuz hadisene daha gün bitmedi."
" Uyuz demesene ya"
" Öylesin"
" Değilim" diyerek şakasına eline vurdum.
" Hadi " nereye gidiyorduk ?
Arabaya geçtik. Hava soğuktu ama kalplerimiz sıcacıktı. Onu izliyordum.
"Yolumuz uzun küçük hanım"
" Nereye?" Günübirlik mi gidiyoruz acaba? Kalacak mıyız iyide kıyafetlerim ya of sinan!
" Akşam döneceğiz sare gözlerini belertme"
Ne düşündüğümü anladı mı acaba!
Yolda uyuyup kaldığımı itiraf ediyorum.
Kayak merkezine gelmişiz. Yaa burası harika! Bu adam gerçekten benim ne sevdiğimi çözmüş. Ah be sinan! Yüzümü güldüren adam!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeklerin Öldüğü Saat
RomansaGökyüzü hala onlarındı ,oysa kadın bütün soru işaretlerini peşine takarcasına gitti! Sevmek kelimelerle sınırlı kalmiş ,veda cümlelerine sıkıştırılmiştı! Bir cümlenin başi olmayı hayal etmiştim, noktalar bizi teğet geçer virgülle yaşar gideriz zan...