Dördüncü Bölüm

9K 406 7
                                    




Arzu, Uygar'ın Jaguar XF model arabasının ön kapısını açıp bindi. Kafası fazlasıyla meşguldü. Bu Personel Müdürü olan Samet beyi iş görüşmesi için nasıl ikna edeceğinin planını kafasında kurmaya çalışıyordu. Samet bey genç biriydi ve belki kadınlığını kullanıp onu ikna etmenin yollarını bulabilirdi. Kafası bununla meşgulken en sevdiği şarkının sesi yükseldi.

Uygar onun en sevdiği şarkıyı açmıştı. Arzu, Zeki Müren'in 'Nasıl geçti habersiz' şarkısını ne zaman dinlese çok duygulanırdı. Ölen babası zamanında büyük bir Zeki Müren hayranıydı ve bu şarkıyı zamanında dinlemeyi çok severdi. Anne ve babasını birlikteyken bu şarkıyı söylediği anları hatırladı ve buruk bir şekilde gülümsedi.

Uygar, genç kızın niçin hüzünlendiğini hemen anlamıştı. Arzu'nun geçmişini, acılarını ve yaşadığı tüm zorlukları biliyordu. Uyuşturucudan kurtulmaya çalışırken genç kızın hayata bağlayacak hiçbir nedeni olmadığı için onu tedavi sürecine ikna etmek çok zor olmuştu.
Uygar, kız kardeşinin acısını içten yaşarken bu genç kızı bu zorlu süreci atlatmaya kendini adamıştı adeta. Gözünün önünde intihara teşebbüs eden kızı öylece hayatının eriyip gitmesine göz yumamazdı. Kız kardeşini kurtarma şansı bulamamıştı belki ama bu genç kızı ölümden döndürdüğü için içten içe huzurlu ve mutlu hissediyordu.

Arzu'nun bir gülümsemesi onun kalbinin mutlulukla dolmasına yetiyordu. Kız kardeşinin acısı her daim tazeydi ama Arzu iyileştikten sonra onu hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı. Uygar da zamanla içindeki acıları onunla paylaşarak Arzu'nun yaralarına merhem olmasına izin vermişti.

"Seni hüzünlendirdiyse değiştireyim."

"Hayır, lütfen kalsın. Onları hatırlamak bana iyi geliyor."

Uygar, yolda ilerken başını yanında oturan genç kıza çevirdi ve mavi gözlerini genç kızın açık kahverengi gözlerine odakladı. Elini onun eline götürdü ve sımsıkı sıktı. "Her zaman yanında olacağım."

Arzu, genç adamın güven veren sözünden sonra ona içten bir gülümseme hediye etti. "Uygar, sen olmasaydın ben ne yapardım bilmiyorum."

"Öyle deme, ben olmasaydım da sen yine çok başarılı ve çok zeki bir iş kadını olurdun."

Genç kız kararlı bir şekilde başını iki yana salladı. "Hayır, ben en dipteydim. Sen olmasaydın şimdi yoktum."

Uygar, genç kızın dolan gözlerini görünce hemen itiraz eden bakışlarıyla kaşlarını çattı ve elini onun yanağına götürdü. "Şşştt, böyle konuşma. Her şey geride kaldı. Her şey çok güzel olacak, çok başarılı olacağız. Sen çok güzel ve çok başarılı bir iş kadını olacaksın. Herkes seni konuşacak. Buna inanıyorum. Bana güven."

Bu sözlerden sonra Arzu'nun yüzü yeniden canlandı. Uygar'ın onun üzerinden müthiş bir etkisi vardı. Ne zaman bir çıkmaza girse ya da umutsuzluğa kapılsa bu adam sayesinde yeniden hayat buluyordu ve hayata tutunuyordu. Uygar bambaşka biriydi... Onun gibi birini ömrü boyunca tanımamıştı. Yeri gelince bir ağabey, bir dost, hatta bir babaydı onun için. Eksik olan ailesi gibiydi... Genç kız onsuz ne yapardı bilmiyordu.

Sonunda İstanbul'un Çengelköy semtine gelmişlerdi. Arzu ve Uygar birlikte çıktıkları zaman özellikle lüks ve iş merkezlerin bulunduğu yerde yemek yemeyi tercih etmiyorlardı. Arzu, ödevine iyi çalışmıştı. Kenan'ın sıklıkla gittiği mekanları ezberlemişti neredeyse. Uygar'la birlikteyken o mekanlara gitmekten kaçınıyorlardı ki birlikte görünüp ileri de planlarında bir sıkıntı çıkmasın.

Çengelköy'ün eşsiz doğal manzarası yine göz kamaştırdı. Burası kış aylarında olmalarına rağmen güzelliğinden hiçbir şey kaybetmiyordu. Uygar, dar sokaklardan birine girip arabayı park etti. Arzu, kapıyı açıp arabadan inip çantasını düzelttiği sırada birden ne olduğunu anlamadan siyah bir motosikletin üstüne doğru sürdüğünü gördü. Panikle yana doğru sıçramasına rağmen kaçınılmaz kazadan kurtulamamıştı.

Motosiklet sürücüsü aniden açılan kapıyı fark etse bile hızı çok yüksek olduğu için sağa doğru kırsa da genç kıza çarpmamayı başaramamıştı. Yaptığı ani fren sayesinde çarpmanın şiddetini en aza indirmişti.

Arzu, acıyla inledi ve yere düştü. Sağ bileği kanamıştı. "Kahretsin! Yavaş olsana!" diye bağırdı.

Motosiklet sürücüsü hemen motorundan inip telaşla genç kızın yanına geldiği sırada bir anda boynuna sarılan adamı görünce şok oldu. "Lan! Ara sokağa bu kadar hızlı mı girilir it oğlu it!"

Uygar, çok öfkeli ve endişeli görünüyordu. Sarı saçları alnına düşmüştü. Yakışıklı yüzü gergindi ve boynuna sarıldığı adama öldürücü bakışlar atıyordu. "Pardon kusura bakmayın bilmeden oldu, aniden kapı açılınca-"

Uygar, daha fazla sinirine hakim olamadı ve adamın yüzüne sert bir yumruk geçirdi. "Seni öldürmeden hemen çek git gözüm görmesin seni!"

Adam yediği yumrukla sarsıldı bir süre ama yaşadığı şoku atlatıp hızla motoruna bindi ve uzaklaştı. Uygar, o sırada yere düşen Arzu'nun yanına gitmişti. Genç kızın kanayan bileğine baktı ve bir kez daha sövdü. Mavi gözleri endişeden koyulaşmıştı. Çok korkmuştu. Gözünün önünde Arzu'ya birinin motorla çarpması onu korkudan deliye döndürmüştü. "Nasılsın? Kırığın var mı? Oynatabiliyor musun bileğini? Çok korktum."

"İyi-iyiyim, merak etme. Sadece bileğim acıyor. Ama kırık yok sanırım," dedi genç kız güçlükle. O da korkmuştu ama daha çok Uygar'ın adama bir şey yapmasından korkmuştu. Bu adamın bu kadar aşırı tepki vermesine kızıyordu. Bir gün başını belaya sokacaktı.

"Hemen hastaneye gidiyoruz," dedi Uygar ve genç kızı yerinden kaldırmaya çalıştı.

"Yok yok iyiyim ben gerek yok, şu karşı sokaktaki eczaneden ufak bir pansuman yapsalar yeterli."

"Olmaz Arzu, benim içim rahat etmez."

Uygar, genç kızı kaldırdı ve onun bedenini kendine yasladı. Genç kızı omuzlarından tutup yürümesine yardım ediyordu.

"Büyütme lütfen, kötü olsam söylerdim. Şimdi hastaneye hiç gitmek istemiyorum. Biliyorsun zaten pek hazzetmiyorum."

Sonunda ikna olan Uygar tamam anlamında başını salladı ve genç kızı eczaneye götürüp yarasına pansuman yaptırdı. Sandalyede masumca oturan Arzu'ya baktı. Yüzü hala gergindi.
Arzu, dar koyu renkteki kot pantolonuna baktı, "Yırtılmış," dedi derin bir iç çekerek.

Uygar, uzanıp genç kızın kahverengi saçlarına dokundu. "Boşver pantolonu, sana bir şey olacak diye aklım çıktı." Bu sözleri söyledikten sonra onun başına bir öpücük kondurdu.

Arzu, çok endişelenen Uygar'a onu rahatlatmak için gülümsedi. "Merak etme bir şeyim yok, sen de sakinleş hadi."

"Tamam."

"Bu halde yemeğe gidemeyiz," dedi genç kızın üstünü ve bileğini gösterirken.

"Ben bir şeyler alıp geliyorum bana gider yeriz."

Uygar, yiyecekleri paketleyip arabaya geçtiler ve birlikte Avrupa yakasına geçtiler. Trafik yine her zamanki gibi çok yoğundu. "Yemekler soğuyacak bu gidişle," dedi genç adam iç geçirerek.

"Evde ben bir şeyler yapardım."

"Sana bu halinle bir de yemek mi yaptıracaktım, hayatta olmaz."

"Yardımcın yapardı."

"Bugün izinliydi."

"Anladım."

Yaklaşık bir saat sonra Uygar'ın Tarabya'daki büyük yalısına varmışlardı. Uygar ailesinden ayrı yaşıyordu. Beraber içeri girdiler ve hızlıca mutfakta yiyecekleri ısıtıp yediler. Çok acıkmışlardı. "Seninle bir konu konuşmak istiyorum Arzu."

"Neymiş bu konu?"

"Kenan Barlas'ı gerçekten mahvedebileceğimizi düşünüyor musun?"

"Düşünmüyorum. Bundan eminim."

Uygar, genç kızın bu kadar emin konuşmasına şaşırıyordu. Sarı kaşları şüpheyle havaya kalktı. Bakışları düşünceliydi. "Neden?"

"Çünkü Kenan Barlas'ı çok iyi araştırdım. Onun erişilmez kalesine gireceğim. Biliyor musun, bu adamın bu kadar zor ve kusursuz olması beni nedense daha çok teşvik ediyor. Korkmak yerine daha çok arzu duyuyorum onu alt etmek için. Çok tuhaf."

"Sen delisin Arzu."

Arzu, kocaman kahkaha attı. "Kesinlikle!"

Uygar, kısaca gülümsedikten sonra yeniden kaşlarını çattı. Sesi gergin çıkıyordu. "Kendini tehlikeye atmanı istemiyorum. Hep unutuyorsun ama bu benim meselem."

"Sen de hep unutuyorsun ama senin meselen benim meselem."

"Ama-"

Arzu, Uygar'ın sözünü kesti. "Ama yok... Sen her acımda her zor anımda yanımda olmadın mı Uygar? O zamanda ben de git bu benim meselem benim sorunlarım dediğimde gittin mi? Tüm sorunlarımı kendi sorununmuş gibi gördün. Yalan mı?"

"Evet ama-"

"Biz biriz. Sen ben yok. Ben de bu yolda senin yanında olacağım. Senin bu içindeki acının biraz olsun soğuması için elimden ne geliyorsa yapacağım... Sana olan borcumu bir şekilde ödememe izin ver yoksa ömür boyu sana karşı borçlu hissedeceğim."

"Borç falan yok saçmalama!"

Arzu, kararlı kahverengi gözlerini genç adama dikti. Uygar, daha fazla itiraz etmemesi gerektiğini anlamıştı. Bu kıza karşı ne dese boştu! Arzu, o kadar kararlı ve inatçıydı ki o ne derse desin yine dediğini yapacaktı.

"Hadi beni evime bırak. İşim çok...Yarın çözmem gereken önemli bir sorun var."




KALP SIZIM (CASUS) - KİTAP OLDU! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin