Aradan geçen dört günde Arzu çılgınlar gibi çalıştı. Gün içinde şirkette deli gibi araştırmalar yaptığı yetmiyormuş gibi bir de şirketten ayrılır ayrılmaz dairesine geçip bilgisayar başında gece yarılarına kadar araştırmalar yapmıştı. Çin Cumhuriyeti'nde Gemi inşa sanayisinde önemli bir yeri olan China State Shipbuilding Corporation şirketiyle günlerdir iletişim halindeydi. Deyim yerindeyse Nuh diyorlardı ama Peygamber demiyorlardı.
Ama Arzu onlarla ortak bir payda da buluşmanın elbet bir yolu olduğunu düşünüyordu. Sonuçta milyon dolarlık gemilerin inşasında anlaşacaklardı. Her iki taraf içinde vazgeçilmez bir ticari ilişkiydi. Türkiye'nin hatta Avrupa'nın sayılı denizcilik şirketiyle anlaşmak onlar içinde büyük bir kazançtı. Arzu bunun bilinciyle hiç geri adım atmadı ve emin adımlarla yolunda ilerlemeye devam etti. Eğer onlar istedikleri rakamlara yanaşmazlarsa bu anlaşmayı yapmayacaklarını en son telefon görüşmesinde net bir şekilde ifade etmişti.
Arzu'nun marifetlerinden biri de Çince biliyor olmasıydı. Cambridge Üniversitesinde okurken ticaret hayatının Çin'e yönelik gelişimlerini fakülte de takip ettiğinden dolayı öğrencilerini Çince öğrenmeyi teşvik etmişler ve buna yönelik dersler vermeyi ihmal etmemişlerdi. Arzu da dil öğrenme konusundaki üstün becerisi sayesinde derslere katılıp bu zor dili derdini anlatabilecek kadar öğrenebilmişti. Şimdi bunun nimetlerinden faydalanıyordu.
"Tabii anlıyorum sizi ama bu şekilde ortak bir payda da buluşmamız mümkün değil. Bize hiç yardımcı olmuyorsunuz. Biz Barlas Global Endüstri olarak böyle bir rakama el sıkmamız mümkün değil. İleri ki zamanlarda yeniden ortak işlere adım atmayı hedefliyorsak iki tarafın da bu ticari ilişki için fedakarlıklar yapması gerektiği düşüncesindeyim."
Çince yaptıkları görüşmede Arzu, sabırsızca telefonda anlaşmaya çalıştıkları şirketin yetkilisinin mantıklı ve uzlaştırıcı cevabını bekliyordu ama adam nedense lafı ağzında gevelemekten başka bir şey yapmıyordu. Onları bu yöntemlerle oyalamaya çalışıp ikna etmek istiyorlarsa çok yanıldıklarını düşündü Arzu.
Ama günlerdir telefondaki görüşmelerle bir arpa boy yol alamamışlardı. Yalnızca telefonda iletişime geçerek onları ikna edebilme şansı oldukça kısıtlanıyordu. Aklına gelen ani bir fikirle adamın sözünü kibarca bitirmesini bekledi ve, "Lütfen bu hafta sonu İstanbul'a gelip şirkette misafirimiz olun. Belki yüz yüze görüşmemiz daha sağlıklı olur?" diye teklifte bulundu tatlı bir dille. Adamdan cevap beklerken dudaklarını ısırdı. Olumlu bir yanıt gelmesi için dua etti.
Telefondaki adam bu teklifi değerlendirip akşam dönüş yapacaklarını belirtmesiyle telefon görüşmesi sonlandı. Arzu derin bir nefes alıp verdi. Ne kadar da zordu. Demek ki Çinliler böyle böyle ticarette başarılı oluyor diye düşündü.
Arzu, yaptığı araştırmalarda şu anda istedikleri rakamda hiçbir dünya ülkesinde üretim yapan bir şirket yoktu. Zaten Çin şirketleri diğer ülkelere göre oldukça uygun rakamlara Gemi inşası yapıyordu. Bu Kenan Barlas gerçekten imkansızı istiyordu. Herhalde adamların gemileri bedavaya vermelerini mi istiyordu!
Huzursuzca başını iki yana salladı ve bir elini başına götürdü. Yaklaşık yarım saattir şirket yetkilisine dil döküyordu. Yorulmuştu ve oldukça da gerilmişti. Bu iş sandığından daha zor olacaktı. Kenan'ın zorlu ve ciddi bir görev vereceğim bunun üstesinden gelirsen şirkette belki kalıcı olursun sözünü şimdi daha anlamlı buldu.
Evet, zor değil imkansız bir iş vermişti ona. Kenan'ın istediği rakamları bu adamların kabul edeceklerine Arzu bile inanmıyordu. Ama genel felsefesi her zaman aklındaydı. Zoru başarmak kolay, imkansız biraz zaman alır...
Demek ki Kenan böyle imkansızların peşinde olduğu için kısa sürede bu kadar başarılı olmuştu. Yavaş yavaş anlamaya başlıyordu.
Masanın üstündeki su bardağına uzanıp bir yudum su içti. Dili damağı kurumuştu.
"Çalışmaktan öleceksin. Hadi yemeğe çıkalım."
Şirketteki odasının kapısının önünde duran Samet'e baktı. Adamdaki enerjiye hayrandı. Her daim gülümsüyordu. Gözleri ışıl ışıldı. Arzu, yorgun bir ifadeyle zoraki gülümsedi. "Hiç yok diyemeyeceğim. Biraz kafamı dağıtmış olurum."
"Az önce telefonda konuşurken seni izledim. Çinliler seni delirtmiş olmalı," dedi Samet gülerek.
"Delirtmek ne kelime! Laftan anlamıyorlar."
"Hadi gel seni çok güzel lezzetli yemekleri olan bir restorana götüreceğim."
Arzu, masasından kalktı ve dizine kadar vücudunu saran beyaz elbisesini düzeltip siyah kabanını giydi. "Kenan'ı birkaç gündür hiç görmüyorum. Şehir dışında mı?" diye sordu Arzu.
"Kenan? Bey demiyorsun bakıyorum da." Samet, şaşırmıştı. Aklına geleni hiç bekletmeden sorduğu için bu soruyu da kolaylıkla dile getirmişti.
Arzu, Samet'in şaşırmasına aynı şekilde şaşırmıştı. "Siz bey mi diyorsunuz ki? Kenan, özellikle yaşıtları olan müdürlere sen diye hitap etmeyi uygun gördüğünü söyledi.
Samet, duyduklarına inanmayarak gözlerini ayırdı. "Kenan Bey mi dedi bunu? Onun bu şirkette sen diye hitap ettiği hiç kimseyi görmedim. Tüm müdürlerle fazlasıyla resmidir."
Samet, Kenan'ın Arzu'ya böyle söylemesini ilginç buldu. Patronunun şimdiye kadar şirkette kimseyle yakın muhabbete girdiğini dahi hatırlamıyordu.
Arzu, Samet'in söyledikleriyle şaşkınlığı daha da arttı. Anlamayarak kaşları şüpheyle havalandı. Ona özel muamele mi yapıyordu Kenan?
O günkü öpüşmelerini hatırlayınca bir anda kızarmaya başladı. Yok, yok... Kenan, fazlasıyla profesyonel bir patrondu. Böyle sapıkça düşünceleri olamazdı herhalde. Olmazdı öyle değil mi? Hem böyle yakışıklı, başarılı ve zengin bir adamın böyle şeylere ihtiyacı dahi olmazdı. İstese aynı dakikada bin bir güzel yanında bitiverirdi. Neden ona karşı böyle ilgi duysun ki? Üstelik bu kadar şirkette disipline ve düzene önem veren biri neden müdürlerden biriyle samimi bir ilişki yaşamak istesin ki?
Anladığı ve duyduğu kadarıyla Kenan Barlas hiç öyle bir erkek değildi ama 4 gün önce yaşadıkları yakınlaşma genç kızın aklını sürekli karıştırıyordu. Peki neden bu adam onu öpmüştü? Bir anlık gelip geçici bir arzu muydu? Ya da yalnızca merak? Kaç gündür yüzünü dahi görmüyordu adamın. Belki de onu denemek istemişti. Arzu'nun nasıl tepki vereceğini görmek için böyle bir şey yapmıştı. Aptal Arzu! Hemen karşılık verdin!
Arzu, o günkü yaptığı saçmalığı hatırladıkça utancından yerin yedi kat aşağısına iniyordu. Kenan'ın odasından çıkar çıkmaz büyük bir pişmanlık duymuştu. Patronunun tuzağına düşmüştü işte. Belli ki adam onu denemişti ve o da büyük bir aptallıkla onun oyununa alet olmuştu. Böyle bir adama güven olmazdı. Hele ki böyle bir intikam peşindeyse asla Kenan Barlas'a gönlünü kaptırmamalıydı. Başlarda şirkete girmeden önce onu baştan çıkarmanın çok parlak bir fikir olduğunu düşünmüştü ama nedense birkaç gün içerisinde anlamıştı ki her an baştan çıkan kendisi olabilirdi.
Bu düşüncelerinden hızlıca sıyrılıp Samet'in söylediklerine hiç cevap vermeden birlikte şirketten çıktılar. Şirketin yakınlarında güzel bir restorana gidip yemeklerini sipariş vermişlerdi.
Samet, aklına bir şey gelmişçesine sessizliği bozup konuştu. "Sen bana az önce Kenan şehir dışında mı diye sormuştun. Hayır, değil. Her zamanki şirkette. Hiç karşılaşmadınız mı?"
"Öyle mi? Hayır, karşılaşmadık."
"Çok yoğun. Sen de yoğun çalıştığın için belki öyle denk gelmiştir."
Arzu, nedense Kenan'ın özellikle onunla denk gelmemeye çalıştığını düşündü. İçine kurt düşmüştü. O günkü öpüşmelerinden sonra hiç denk gelmemişlerdi. Günlerdir deli gibi çalıştığı için aslında bunun pek de eksikliğini fark edememişti. Ama şimdi düşününce acaba gerçekten özellikle mi onu görmek istemiyordu diye içinden geçirmeden edemedi.
"Şirkette samimi ilişkileri sevmem... Bir göğüs manzarasıyla aklı başka yerlere gidecek erkek değilim." Kenan'ın bu sözlerini aklına getirdikçe üstüne karabasanlar akın ediyor gibi hissediyordu. Hem bu sözleri söylemiş hem de o gün gözlerine arzuyla bakıp onu baştan çıkarırcasına öpmüştü. Ama şimdi de günlerdir ortalıkta görünmüyordu. Arzu, artık adamın gerçekten onu denemek amacıyla böyle bir yakınlık kurduğundan emin oldu.
Zaten Kenan iki günde yeni yetme delikanlılar gibi arzularına yenik düşüp böyle ateşlice öpüşecek adam değildi. Arzu, içten bir küfür savurdu. Bunu neden anlayamamıştı ki? Kim bilir nasıl küçük düşmüştü ona karşı. Bir daha böyle bir tuzağa düşmemekte kararlıydı. Ki zaten Kenan'ın da böyle bir niyeti olmadığı şu birkaç günde ortalıkta olmadığından belliydi.
"Oo... Patronumuz yine iş başında. Mesai saatleri dışında fazlasıyla aktif."
Arzu, Samet'in bu sözleriyle hızla düşüncelerinden sıyrıldı ve onun baktığı yöne başını çevirdi. Kenan, bir esmer güzeliyle çaprazlarındaki bir masaya oturuyordu. Kenan'ın genç kadının belindeki elini dikkatlice izledi. Bu kadını hatırlıyordu. Şirketle ve Kenan'la ilgili araştırmalar yaparken bir magazin internet sitesinde fotoğraflarını görmüştü. Türkiye'de yeni parlayan oyunculardan biriydi. Arzu, Türkiye'deki magazinsel olaylara fazlasıyla uzak olsa da Kenan'ı derinlemesine araştırırken birçok konuda bilgi ve fikir sahibi olmuştu.
Arzu, nedense içinde tuhaf bir huzursuzluk hissetti. Kenan tam yerine otururken onlara doğru bakışlarını çevirmesiyle göz göze geldiler. Arzu, o koyu kahverengi gözleri üzerinde hissedince bir anda heyecanlandı. Neyse ki aptal kızlar gibi onlara bakmıyormuş gibi yapıp başını aniden çevirmemişti. Aksine beyaz tenli yüzüne başarılı bir gülümseme yerleştirdi ve başını sallayarak selam verdi.
Kenan'ın ise onları görmesiyle bakışları fazlasıyla gerilmişti. Arzu'nun aksine hiç gülümsemedi sadece soğuk ve mesafeli bir baş işaretiyle selam verip karşısındaki esmer güzele döndü.
Kendini beğenmiş soğuk, kibirli herif! Arzu, bu adamın umursamaz ve soğuk tavrına inanılmaz sinirlenmişti. O da aynı şekilde umursamıyor gibi yapıp başını hızla çevirdi ve önüne gelen yemeğe odaklandı. Onun varlığını unutup Samet'in heyecanla anlattığı Kapadokya'daki seyahatindeki komik anısını dinlemeye çalıştı.
"Luna, yanımdaki kızları kıskanıyor düşünebiliyor musun?"
Arzu hayretle güldü. Bir köpeğin sahibinin kız arkadaşlarını kıskandığını hayal edince çok komik bir görüntü gözüne geldi. "Ne yapıyor mesela kıskanınca?" diye sordu heyecanla.
"En son bir bayan arkadaşım evime geldiğinde sabah uyandığımızda tüm elbiselerini yırtmıştı."
Arzu dayanamadı kahkaha attı. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. "İnanmıyorum. Luna'yı çok merak ettim."
Samet, ortamın getirdiği sıcak samimiyetle elini uzatıp Arzu'nun elini sıktı. "Seni bir gün tanıştırmayı çok isterim. Ama seni koruyabileceğime söz veremem," dedi sonunda gülerek.
"Onu kıskandıracak şeyler yapmayız biz de," dedi Arzu imalı bir şekilde.
"Yapmayız elbette. Ama senin gibi güzel bir kızı yanımda görünce Luna yine de rahat duracağını sanmıyorum." Samet'in sesi biraz daha koyulaşmıştı.
Arzu, bir anda Samet'in yakınlaştığını fark etti ve hemen toparlanarak elini onun elinden çekip ufak bir tebessümle hiçbir şey olmamış gibi yemeğine devam etti.
"Hayatım, sen neden gerginsin bu kadar?"
Kenan, Sevil'den gelen bu soruyla gözlerini yavaşça Samet'in dokunduğu elden aldı ve Sevil'e zoraki gülümsedi. "Değilim," dedi kısaca. Ama sesi hiç öyle çıkmamıştı.
Günlerdir kendi içinde verdiği savaştan galip çıktığını düşünmüştü ama az önce hiç de öyle olmadığını gördü. Arzu'yu görmemek, onu düşünmemek, umursamamak için her şeyi yapmıştı. Deli gibi çalışarak günlerdir işlerine odaklanmıştı ama şu anda gördüğü manzara, içinde gizlemeye çalıştı duyguları tamamen açığa çıkarmıştı.
İş söz konusu olunca hiçbir kadına taviz vermemiş, türlü türlü baştan çıkaran kadınların hepsini soğukkanlılıkla reddetmeyi her zaman başarmıştı. Ama Arzu onu baştan çıkaracak hiçbir davranışta bile bulunmadan nasıl o gün arzularına yenik düşüp onu bir deli gibi öptüğünü bir türlü anlam veremiyordu.
Günlerdir kendine kızıyordu. Bir daha böyle bir zayıflık göstermeyeceğine kendine yeminler etmişti. Karşısındaki esmer güzel dahil her gece başka bir kadınla beraber olmuştu. Arzularını dindirmeye çalışmış bir nebze olsun tatmin olmuştu. Ama bir şeyler eksik gibiydi. O kadınlarla beraber olurken eskisi kadar tatmin duygusunu hissedemiyordu. Bunun nedenini kendi içinden ısrarla inkar etmeye çalışmıştı günlerdir ve geçiştirmişti bu konuyu.
Ama şimdi Arzu'yu yeniden özellikle çapkın Samet'le görünce içinde yükselen öfkesine hakim olamamıştı. Neden böyle şeyler hissediyordu anlamıyordu ama bu aptal adamın Arzu gibi bir kızı hakketmediğini düşünüyordu.
Sevil'le yemekleri boyunca onların eğlenerek -hatta bir ara Arzu'nun sesli kahkahasını duyunca oraya gidip onların neşelerini bölmemek için kendini çok zor tutmuştu- sohbetlerini dikkatlice bir kaş çatışla izlemişti. İçindeki bu gereksiz gerginlikten nefret ediyordu. İçinde filizlenen Arzu'ya sahip olma isteğinden nefret ediyordu.
Çalışanlarıyla samimi ilişki kurmayıp onlara karşı zaafı olmaması onun en büyük kuralıydı. En keskin kuralıydı. Bir an için Arzu'yla beraber olmanın ona ne gibi zararların olabileceğini düşündü. Belki bu onun için geçici bir hevesti. Çok arzuluyordu onu ama daha önce de birçok kadını arzulamıştı. Belki onunla birkaç gece geçirdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirlerdi. Kenan, bu düşüncelerine inanamadı. Hızla bu akıl almaz düşüncelerini aklından silmek için başını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı.
"Bir şey mi diyorsun sevgilim?"
Kenan, yeniden Sevil'in sesiyle kendine geldi. "Kafam işle meşgul, biliyorsun bu yüzden genelde öğlen seninle yemek yemeyi tercih etmiyorum."
"Ama ben seni çok özlüyorum," diye karşılık verdi Sevil baştan çıkarıcı bir ses tonuyla ve Kenan'ın eline dokundu.
"Bu gece özlem gideririz, ama şimdi benim şirkete dönmem lazım," dedi Kenan ve elini çekti. Birlikte masadan kalktılar ve Kenan özellikle Arzu'yla Samet'in oturduğu masanın oradan geçti ve geçerken, "Şirkette görüşürüz," dedi fazlasıyla soğuk bir sesle. Onların hoş sohbetini bozmayı amaçladığı çok ortadaydı.
Bunda da başarılı olmuştu.
Arzu, Kenan'ın yakınından geçmesiyle sırtında bir ürperti hissetmişti. Bu adamın varlığı hiç vakit kaybetmeden onu hem geriyor hem de kanını harekete geçiriyordu. Ses tonundaki gerginlik Samet'le aralarında geçen eğlenceli sohbeti bıçak gibi kesmişti. Onlar geçip giderken Arzu arkalarından baktı.
Aptal adam, hem sevgilisi vardı hem de onu edepsizce öpebiliyordu. Arzu kendini bu denli küçük düşürdüğü için kendine çok kızıyordu. Tamam. Kenan çok yakışıklı ve karizmatik bir adam olabilirdi. Güçlü karakteri ve taviz vermeyen duruşuyla fazlasıyla çekici olabilirdi.
Ama bu birkaç günde onun büyüsüne kapılıp onun kollarına teslim olmak için yeterli sebep değildi elbette! Hem de en yakın arkadaşının düşmanı olan bir adama bu tarz düşünceler ve duygular asla beslememeliydi. Arzu, sen böyle bir kız değilsin. Asla değilsin. Kenan, sıradan bir erkek. Kenan, düşmanın sayılır. Kenan, güvenilmez biri. Sevgilisi var. Belki de sevgilileri var.
Kenan, sıradan bir erkek mi? Kendi telkinleriyle alay etti. Kenan, kesinlikle sıradan bir erkek değildi. Sıradanlık onun en ufak bir davranışında bile yoktu. Böyle bir krallığı yoktan var eden bir erkek zaten nasıl sıradan olabilirdi ki? Onun yaşındaki adamlar babasının yerine geçtikleri şirketleri bile doğru dürüst yönetemezken o sıfırdan başlamıştı ve en zirveye ulaşmıştı.
Sıradan kesinlikle değildi. Belki de Arzu onun bu kadar güçlü ve zeki bir adam oluşundan etkileniyordu. Böyle adamlar her zaman ilgisini çekiyordu. Zayıf ve ne yaptığını bilmeyen karakterleri her zaman yok saymıştı Arzu. O birlikte olduğu adama hayranlık duymak istiyordu.
Neler düşünüyordu böyle? Arzu, kontrolünü kaybettiğini düşündü. Şirkete dönüp tekrardan işlerine odaklansa çok iyi olacaktı. Yoksa bu adamı gördüğü her an başka diyarlara gitmeye müsaitti. "İstersen şirkete dönelim," dedi Samet'e.
"Tamam, olur." Samet hemen hesabı ödemeye yeltenince Arzu kabul etmeyen bir ifadeyle onu durdurmak istedi ama Samet gülerek ona engel oldu. "Bırak da senin gibi güzel bir kadına yemek ısmarlama şerefine nail olayım."
Samet'in ağzı iyi laf yapıyordu. Arzu, bu iltifata karşılık yalnızca gülümsedi ve Samet'in hesabı ödemesine müsaade etti. Samet'in bu ilgili tavrı ara ara onu sıkıyor olsa da her kadın gibi ilgi duyulmak hoşuna gidiyordu. Bu yüzden Samet'in arada bir flört eder gibi bakışlarını ve sözlerini hoş görüyle karşılıyordu.
Birlikte şirkete döndüklerinde Arzu sekreteri Sevim'den her zamanki gibi güzel bir Türk çayı istedi ve odasına geçti.
Ama odasına girerken adımları yavaşladı ve en sonunda dondu kaldı.
Kenan'ı odasındaki koltuklarından birinde rahat bir şekilde otururken görmeyi hiç beklemiyordu.
CASUS
Kıskançlık mı? O da ne? :)
Pamuk eller oylara ve yorumlara
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP SIZIM (CASUS) - KİTAP OLDU!
Romansa"K.A.-ATEŞ HOLDİNG büyük bir çıkış yakaladı!" "Ünlü iş adamı Uygar Kartal ve gizemli ortağı piyasayı yerle bir etti!" "BRS GLOBAL ENDÜSTRİ ZİRVEDEKİ YERİNİ Mİ KAYBEDİYOR?" Kenan Barlas, elindeki gazeteleri büyük bir öfkeyle yere fırlattı. "Kahretsin...