Dokuzuncu Bölüm

6.9K 367 5
                                    




Arzu, neye uğradığını şaşırdı. Boğazı kupkuru olmuştu. Güçlükle yutkundu ve ona bakan kararlı gözlerden gözlerini kaçırmadan, "Tamam," dedi. Bu adam herhalde ona karşı gelinmesinden hoşlanmıyordu. Yoksa bu yemek ısrarının başka hiçbir açıklaması olamazdı.

Arzu, sıkıntıyla iç geçirdi. Uygar onu bekliyordu. Kim bilir ailesi yemek için ne hazırlıklar yapmıştı. Tam da telefonu unutacak zamanı buldun! Diye payladı kendini genç kız. Onlara haber vermeden patronuyla yemeğe çıkacaktı ve bu Arzu'nun iyice canını sıkmaya başlamıştı.

Kenan, yanında oturan kızın huzursuzlandığını ve sıkıntıyla iç geçirmelerinin pekala farkındaydı. Bu kızın bu davranışları onun merakını daha da kamçılıyordu. Nedense Arzu'nun akşam yemeği için kime söz verdiğini deli gibi merak ederken kendini bulmuştu.

Sevgilisi olmadığını söylüyordu ama ne yazık ki bu Kenan'a pek inandırıcı gelmemişti. Neden bu kızın sevgilisi olup olmadığı konusunda bu kadar takıldığını da bir türlü anlam veremiyordu. Ama yine de Arzu'nun söz verdiği adamın randevusunu mahvettiği için içten içe büyük bir haz duydu.

Kenan genelde yanında çalışanlarını zorlamaktan ve istemediği şeyleri yaptırmaktan büyük bir keyif alırdı ama şu anda hissettiği şey bundan daha farklıydı. Bu kızı ilk gördüğü günden beri aklından bir türlü çıkaramıyordu. Çalışırken profesyonel olmayı ve başka hiçbir şey düşünmemeyi kendine huy edinmesine rağmen şu birkaç günde düşündükleri onu iyice canını sıkmaya başlamıştı.

Arabaya bindiler ve Kenan, şoförüne, "Yemeğe gideceğiz," dedi sakin bir ses tonuyla.
Osman, Kenan'ın sözlerinden sonra nerede durması gerektiğini hemen anlamıştı. Arzu, onlar arasındaki bu sessiz iletişimi hayretle izledi. Güzel lüks bir restoranın önünde durdular. Şoför hiç tereddüt etmeden arabayı buraya sürdüğüne göre Kenan'ın sık sık buraya geldiğini tahmin etti genç kız. Hiç ses etmeden patronuna uydu ve arabadan inip ona eşlik etti.

Arzu, yorgunluğunu gizlemeye çalışırcasına omuzlarını dik tutmaya çalışarak topuklarının üzerinde Kenan'ın yanında yürüdü. Kenan, restorana girerken bile o kadar kendinden emin ve asil bir duruşu vardı ki genç kız hayranlık duymadan edemiyordu. Bu adam, dergilerden ve haberlerden okuduklarından çok daha fazlasıydı. Ama neden bu yemek konusunda bu kadar ısrarcı olmuştu ki? İlla her dediği olacak beyefendinin!

Arzu, Kenan'ın gösterdiği masaya otururken restoranın duvarındaki saate gözü ilişti. Saat akşam yediydi. Kahretsin! Uygar merakından ölecekti. Dayanamayıp şirkete geleceğinden korkmaya başlamıştı. Umarım böyle bir delilik yapmazsın Uygar! Diye içten içe dua etti.

"Bu kadar huzursuzlandığına göre beklettiğin kişi senin için çok önemli olmalı."

Kenan, iki elini masanın üzerinde birleştirmiş delici bakışlarını Arzu'ya yöneltmişti.

Arzu, en sonunda dayanamadı. "Bunu neden bu kadar merak ediyorsunuz?" diye sordu tatlı bir tebessümle. Yapmacık olduğu her halinden belliydi. Patronuna şu anda çok sinirliydi ve açıkçası patronu neden bu konuda bu kadar meraklı olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Kenan, duyduğu soruyla elinde olmadan kaşlarını çattı. Bu soruyu kendi içinde bile cevaplayamazken karşısındaki kızdan bu soruyu duyması onu huzursuz etmişti. Ama bunu belli edecek değildi. Sinir bozucu bir şekilde güldü ve umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. "Öylesine."

"Bana hiç de öyle gelmedi."

"Seni umursadığımı mı ima etmeye çalışıyorsun yoksa?" diye sordu Kenan iğneleyici bir sesle.

Arzu, bir anda irkildi. Aferin Arzu! Daha ilk günden patronuna sapık muamelesi yaptın!

"Bir yemeği kafanda bu kadar büyütme istersen."

Hah! Bu sözü hakkettin sen Arzu! Sabır, sabır... Ters cevap verme... Kendini sakinleştirmeye çalıştı genç kız ama çok da başarılı olduğu söylenemezdi. Yüzüne başarılı bir tebessüm yerleştirdi. "Aslında tam aksine, ben de sizin bu ısrarınızı görünce bu yemeği fazla önemsediğinizi düşündüm."

Altında kalır mısın sen hiç bu sözün? Kalmazdı. Arzu, verdiği cevaptan tatmin olmuş bir şekilde önüne bırakılan menüye çevirdi bakışlarını ve yemek çeşitlerini incelemeye koyuldu.

Kenan, bu kızın hazır cevaplarından hoşlanmaya başladığını hissetmişti. İstemsiz bir şekilde güldü ve o da hiçbir şey söylemeden garsona işaret verdi.

"İkimize dana bonfile ve kırmızı şarap lütfen. Her zamankinden."

Arzu, Kenan'ın onun yerine de karar vermesini şaşkınlıkla izledi. Tam itiraz edecekken Kenan işaret parmağıyla sus işareti yapıp yakışıklı yüzüyle gülümsedi ve, "Bana güven," dedi.

Ona mı güvenecekti? Arzu, bu adam her konuda kendi kararlarını başkaları üzerinde uygulamasından şimdiden sıkılmaya başlamıştı. Ne yiyeceğine bile kendi karar vermesine izin vermemişti. Zorba, ukala herif!

Arzu, derin bir iç geçirdi ve hiçbir şey söylemeden ellerini birleştirip çenesinin altına koydu. Sessizce etrafı izlemeye çalıştı. Karşısında duran adamla konuşmamaya özen gösteriyordu.

"Karşınızda biri otururken etrafı izlemek ne kadar da uygunsuz bir davranış," dedi Kenan ima yüklü bir şekilde.

"Birlikte yemeğe geldiğiniz kişiye ne yiyeceğine dahi sormadan onun yerine karar vermek ne kadar uygun bir davranışsa bu da bir o kadar uygun bir davranış diye düşünüyorum."

"Ne zamandır Türkiye'desin?"

Kenan'ın aniden konuyu değiştirmesine şaşıran Arzu ne diyeceğini bilemedi. Bu adam resmen işine gelmeyen sözleri yok saymakta bir numaraydı. Sabırla iç çekti ve derin bir nefes aldıktan sonra, "Yaklaşık bir yıldır," diye soruyu cevapladı.

"Uzun yıllar ailenden uzakta İngiltere'de okumak zor olmadı mı?"

Arzu, dondu kaldı. Böyle bir sorunun tam da sırasıydı... Gözleri istemsizce doldu. Hala acısı taptaze ta derinlerinde bir volkan gibi duruyordu. En ufacık kıvılcımda patlamaya hazırdı. Kendiyle büyük bir mücadele vererek gözlerinden yaş akmaması için uğraştı. Çatallaşmış bir sesle, "Ailem yok benim," dedi.

Kenan, Arzu'nun bir anda çöken yüz ifadesini izleyince büyük bir pişmanlık duydu sorduğu soruyla. Açık kahverengi gözleri ıslanınca bal rengine dönmüştü. Genç adam, dayanamadı ve elini onun elinin üzerine koydu. "Üzgünüm. Aileni mi kaybettin?"

Arzu, küçük bir kız çocuğu gibi başını salladı. Açık kahverengi saçları gözünün önüne düşmüştü. "Ben 19 yaşındayken anne babam bir kazada hayatını kaybetti," diye anlattı kısık bir sesle. Nasıl bu konulara gelmişlerdi anlayamıyordu. En derin acısını bu adamla paylaştığı için nedense içte içe huzursuzluk duymaya başlamıştı. En yakın arkadaşının düşmanıyla oturmuş yemek yiyordu ve ona en derin yaralarını açıyordu. İnanılır gibi değildi!

Kenan, duyduklarıyla kaşlarını çattı. Yakışıklı yüzü gerilmişti. Bu genç kızın güçlü duruşunun altında böyle bir acıyla yalnız başına baş ettiğini öğrenmesiyle ona karşı hayranlığı daha da arttı. Genç yaşta böyle büyük bir acıya rağmen hayata tutunup bu kadar mükemmel bir kariyere sahip olmak herkesin başarabileceği bir şey değildi. Bunun bilinciyle bakışları yumuşadı ve karşısındaki kızın her mimiğini inceleyip aklına kazıdı.

"Bilmiyordum. Bu konuyu açmayı istemezdim."

"Önemli değil. CV'imde bu yazmıyordu. Ki yazsa bile dikkat etmemiş olabilirsin."

Değil dikkat etmek Kenan, genç kızın CV'sinde yazılanların hepsini kelimesi kelimesine biliyordu. Böyle önemli bir bilginin şirketteki dosyasında yazmış olsaydı Kenan bunu her halükarda hatırlardı. Bu düşünceyle kendince güldü ama tabii bunu Arzu'ya söyleyecek değildi.

O sırada garson yemeği getirdi ve bardaklarına şarapları doldurdu. Arzu, "Ben alkol kullanmıyorum. Lütfen su alabilir miyim?" diye sordu.

Kenan, şüpheyle kaşlarını havaya kaldırdı. "Alkol kullanmanın özel bir sebebi var mı?" Kenan, gittikçe daha da meraklı bir adama dönüşmüştü.

Arzu hemen kafasını iki yana salladı. "Hayır, yok." Daha fazla özelini ve zayıf noktalarını bu adamla paylaşmaya hiç niyetli değildi. Bir an önce yemeğini yiyip buradan kurtulmak istiyordu.

Kenan, daha fazla bu konun üzerinde durmayarak, "Peki," dedi. "Afiyet olsun."

"Teşekkür ederim. Sana da afiyet olsun."

Kısır bir sohbet eşliğinde yemeklerini yediler. Kenan, yemeğin sonuna doğru işle ilgili biraz konuştu. Arzu, saatin oldukça geç olduğunu farkındaydı ve bu yüzden yediği yemekten hiçbir tat alamamıştı.

"Gözün sürekli saatte olduğuna göre kalkmak istiyorsun."

"Bir başkasına sözüm olduğunu söylemiştim. Merakta kalmıştır. Telefonumu da şirkette unuttum."

"Anladım, tamam. Seni eve bırakayım."

Arzu, aceleyle itiraz etti. Sözleştikleri saatin 2 saat ilerisinde olmalarına rağmen Uygar'ın onu bu saate kadar evinin önünde beklediğinden yüzde yüz emindi. Hatta meraktan deli olmuştur! Kim bilir neler getirmişti aklına. Hiç telefonsuz bir yere gitmemişti ki daha önce. Şirketi aramamış olması için dua etti.

Kenan bu itiraza karşılık şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırdı ve sağ eliyle sakalına dokundu. "Neden?" diye sordu.

"H-hiç gerek yok. Zahmet etmeyin. Hem telefonum şirkette. Ayrıca arabam da otoparkta. Beni şirkete bırakırsan yeterli olur."

"Tamam, nasıl istersen."

Kenan, hesabı ödeyip masadan kalktı. Arzu da sonunda şirkete dönecekleri için rahatlamıştı. Arabaya hızlı adımlarla ilerledi ve hiç vakit kaybetmeden arka koltuğa yerleşti. Kenan, bu kızı bekleyen adamın kim olduğunu daha çok merak etmeye başlamıştı. Sözleştiği kişinin bir adam olduğunu söylememişti genç kız ama Kenan birçok kez bunu ima etmesine rağmen hiç de inkar etmediği için onu bekleyenin bir erkek olduğundan emin olmuştu. Tuhaf bir şekilde bu onu rahatsız etmişti.

Birkaç günde değişen huylarını bir köprüden aşağı atmak istiyordu. Bir kadını bu kadar düşünmek onun için aptallıktı! Ona göre bu tamamen boş adamların işiydi. O sevgililerini düşünmezdi. Kıskanmazdı. Umursamazdı. Asla durup dururken merak etmezdi...

Bunlar için vakti bile yoktu? Koca bir krallığı yoktan var etmişti ve bunu elinde tutmak için canla başla çalışıyordu. Bu günlere hiç kolay gelmemişti ve bu yüzden boş duygulara kapılıp bir kadına farklı heyecanla besleyip yılların emeğini heba edemezdi. Şimdiye kadar bunu yapmış olsaydı, kendi geçmişine, zorluklarla geçen yıllarına ihanet etmiş olurdu.

Bu düşüncelerle derin bir iç geçirdi ve arabasının arka camını aşağı indirdi. Soğuk havayla biraz nefeslenmeye çalıştı. Şimdi kendini çok daha iyi hissediyordu.

Cep telefonu çaldığında montun cebinden çıkardı. Ekranda gördüğü isimle esmer yüzü gerildi. "Efendim baba?"

Arzu, Kenan'ın bedenine gerginlik yayıldığını yan koltuktan dahi hissedebiliyordu. İstemsizce telefon konuşmasına kulak kesildi.

"Hesaba yatırdım parasını, merak etme baba," dediği sırada Kenan sol elini yumruk yapmış sıkıyordu. Arzu, bu adamın neden bu kadar canının sıkıldığını bulmaya çalışıyordu ama aklına hiçbir mantıklı cevap gelmiyordu.

"Tamam baba, görüşürüz."

Genç kız, Kenan'ın babasıyla nasıl bu kadar soğuk ve samimiyetsiz konuşabildiğine hayret ediyordu. Babası hayatta olsaydı onunla iki kelime konuşmak için nelerini vermezdi ki? "Aranız mı bozuk?" diye sordu birden dayanamayarak.

Kenan, bu soruyla kendine geldi ve başını ona merakla bakan güzel kıza çevirdi. "Hayır."

"Ama çok mesafeli-"

"Bu konuda konuşmak istemiyorum." Kenan'ın sözleri kesin ve sertti. Gergin ses tonu arabadaki havayı buza çevirmişti.

Hah! Beyefendiye bak! O istemediği konularda konuşmak istemeyince hemen onu susturup atabiliyordu. Sorma Arzu! Merak etme Arzu! Sana ne Arzu! Sen de suç!

Öfkeyle gözlerini kıstı ve kollarını göğsünde birleştirip başını sol tarafa pencereye doğru çevirdi. İnsanlık edip merak ettiği için kabahat ondaydı. Anne babası hayattayken onların kıymetini bilmeyen insanlardan nefret ediyordu. Onların yokluğu öyle acı bir şeydi ki... Yaşadığı onca acıyı hatırladıkça çocukların ailelerine böyle pervasızca hareketlerine kızmadan edemiyordu. Onların yerinde olmak için neler vermezdi ki...

Şirketin ana girişine doğru yaklaştıklarında Arzu'nun gözleri yuvalarından çıkacaktı adeta.

Uygar...

Ne işin var burada kahretsin!

"Erkek arkadaşın seni çok merak etmiş anlaşılan."







CASUS





KALP SIZIM (CASUS) - KİTAP OLDU! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin