Bölüm 9: Söz II

171 37 17
                                    

Sahra son sürat hızla Sığacık'a ulaştı, mahallelerin arasından deniz kenarına indi arabayla, sağda solda az da olsa birileri vardı ama genel olarak sessiz sakindi. Zaten burası Türkiye'nin en sessiz köylerinden biri olarak seçilmişti. Çağla'nın burada hem de bu saatte ne işi var? diye düşündü. Endişeli bir tavırla Çiğdem'e telefonunu uzattı, "Çiğdem bir bakar mısın gelmiş miyiz?"

Çiğdem sessizce etrafına bakarak Sahra'dan telefonu aldı, Çağla'nın yolladığı konuma baktı, "Kanka geldik sanırım. Biraz daha ilerle arabayı bir yere park et ben de o ara Çağla'yı arayayım."

Sahra, Çiğdem'in dediklerini yaptı. Arabayı ilerde kale duvarının dibine park etti. Arabayı durdurdu. Arkasına yaslanıp, "Umarım bu çok büyük bir şakadır ve Çağla'ya hiçbir şey olmamıştır."

"Amin kanka. Ama eğer şakaysa ben bilirim Çağla'ya yapacığımı." Durdu dikkatini telefona verdi, "Çalıyor şükür ki.." bekledi telefonun açıldığını duyunca, "Alo? Çağla neredesin? Biz arabayı kalenin dibine çektik. Tamam bekliyoruz." Sahra'ya döndü, "Geliyormuş."

"İyi. Gelsin bakalım. Kanka kalk arabada beklemeyelim. İçime bir sıkıntı girdi ya." Ani hareketle arabadan çıktı. Çiğdem de onu izledi, beraber arabadan çıktılar.

"Çiğdem, saat kaç oldu?"

"İkiye on var kanka. Bence hemen döneriz ya. Dediğin gibi kimse anlamaz."

Sahra denizin üstünde yavaş yavaş sallanan, domino taşı gibi dizilmiş teknelere doğru ilerledi. Çiğdem de çok geçmeden yanına geldi. Sahra derin bir nefes aldı, "Çocukluğumdan beri burayı çok severim. Umarım kötü bir anım olmaz bugün burada."

"Olmaz olmaz merak etme." Çiğdem bir yandan etrafına bakınıyordu uzaktan birinin kendilerine doğru geldiğini gördü.

"Çağla geldi galiba. İyi ki bir yere ayrılma dedik, şuna bak ancak şimdi ulaştı buraya." Sahra dönüp bakmadı bile Çiğdem'in gösterdiği tarafa. Bir an önce uzaklaşmak istiyordu buradan, içinde anlam veremediği bir huzursuzluk vardı ve bu huzursuzluk onda iyice sinir yapmaya başlamıştı.

Nihayet Çağla yanlarına ulaşınca Çiğdem'le Sahra'ya zorla sarıldı. "Kızlar lütfen yapmayın böyle. Biliyorum sizi ayağıma çağırmak yerine sizin ayaklarınıza gelmem gerekiyordu. Özür dilerim her şey için. Benimle biraz yürür müsünüz?"

Çiğdem, Çağla'ya gözlerini dikerek konuştu, "Anlatacaklarını acaba arabada anlatsan da bir an önce gitsek diyorum."

"Daha zamanımız var. Lütfen. Biraz yürüyüp sakinleşelim. Burası insana huzur veriyor, lütfen siz de bu huzurdan nasibinizi alın."

Sahra gözlerini denize dikerek, "Söylesene Çağla, sen buraya nasıl geldin? Nerede şu çok aşırı güvendiğin kişiler? Yoksa seni yarı yolda mı bıraktılar?"

Çağla sinirlendi ama belli etmemeye çalışarak zorla gülümsedi, "Hadi kızlar azıcık yürüyelim. Hem Sahra araba kullandın bacakların ağrımıştır, yürüyelim de biraz açılırsın."

"İyi tamam. Ne tarafa yürüyelim?"

"Beni takip edin. Lütfen her bir adımınızda sinirinizi yavaş yavaş bırakın. Rica ediyorum."

Çiğdem de Sahra da homurdanarak Çağla'yı takip ettiler. Hiç biri konuşmuyordu, sadece yürüyorlardı. Sahra artık Çağla'yı düşünmeyi bırakmış hayatı hakkında ufak tefek hayallere dalmıştı. Buradan bir ev alıp ne olursa olsun bir şekilde buralara kaçmayı düşünüyordu. Alaçatı'yı da seviyordu burayı da. Gülümsedi kendi kendine kararsız kalmıştı. Aklına abisi geldi, o da buraya gelecekti beraber kimse olmadan rahatça gezebilecekler gönüllerince eğlenebileceklerdi. Abisi onun her şeyiydi. Aklına Özgür geldi, o da sürekli abisinin peşindeydi. Çağlar ne kadar şanslıydı; her zaman etrafında olan bir kardeşi vardı. Sahra gibi ayrı kalmamışlardı. Aniden hüzünlü hissedince daldığı düşüncelerden kurtuldu. Çağla'nın bir yatın önünde eliyle 'hadi gir' diye işaret ettiğini gördü.

KARANLIĞIMDAKİ UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin