Yapmış olduğu sert dönüşünden sonra yüzünü iyice buruşturan Çağlar, Sahra'nın akan trafikte yapabileceği türlü cambazlığı düşündükçe oturduğu koltukta sırtını dikleştirdi, müziği Sahra'yı rahat duyabileceği bir seviyeye kadar sabırla kıstı ve olabildiğince sakin bir şekilde konuşmaya çalıştı,
"Nereye gidiyoruz? Ayrıca sakin kullan şu arabayı, bir acelen mi var?"
"Tamam, pardon korktuğunu düşünemedim. Sakin olurum ama önce senin sakin olman lazım..." Sahra bir yandan da yağmurun sıklığına uydurmaya çalıştığı silecek koluyla uğraşıyordu. Doğru periyodlarda hareket ettiklerine emin olduktan sonra zafer kazanmışçasına gülümsedikten sonra, Çağlar'a dönüp bakarak sağ elini Çağlar'ın omzuna koydu. "Bak Çağlar, sen benim için çok değerlisin, benim hakkımda ne düşündüğünü biliyorum ama senden bir şey rica edeyim; lütfen bu konuyu şimdilik çokça kilidi olan bir kasaya kapatıp unutmanı istiyorum."
Çağlar, kaşlarını çattığında konuyu anlamak istemediği o kadar belliydi ki Sahra zorla da olsa gülümsemek zorunda kalmıştı. Bu konuyu tekrardan açmak ona zor gelse de konuşmaları gerektiğini adı gibi biliyordu. "Lütfen diyorum Çağlar, bak rüyanı hatırla, şarkılar söylemişiz eğlenmişiz gülmüşüz. Biz arkadaşken çok daha güzeliz. Bunu bozmak istemiyorum."
Sahra'nın elini omzundan alıp direksiyonun üstüne koydu Çağlar, "İki elin direksiyonda, iki gözünde yolda olsa sevinirim Sahra. İlla konuşacağız diyorsan çek kenara konuşalım. Ben de sıkıldım zaten senden ve bu yapmacık tavırlarından kaçmaktan."
"Ne yapmacığı ya? Gereksiz yere gerginlik yapıyorsun ama tamam bekle," Sahra arabayı emniyet şeridine çekip dörtlüleri yaktıktan sonra iyice hızlanmış yağmurun sesini dinlemek için sileceklerin çalışmasını durdurdu. Dışarda kopan fırtınaya kulak asmadan havanın bulut yoğunluğunu kaldıramayıp kararmasıyla arabanın içerisinde parıldayarak karşısında duran içinde sürekli yıldırımların düştüğü iki mavi renkli göze dikti gözlerini, "Durdurdum arabayı, al, el frenini de çektim. Konuşalım şimdi.."
Çağlar da Sahra gibi dizlerini kırarak kapıya yaslanacak şekilde oturdu koltuğunda, sol dirseği koltuğun sırt kısmına yaslayarak sağ koluyla arabanın kaburgasına hafifçe vurdu, derin bir nefes alarak bir eliyle yüzünü ve yeni çıkmış sakallarını ovuşturdu,
"Sahra? Biz ne yapıyoruz burada Allah aşkına?!" çatılmış kaşları solgun yüzü ve düşmüş omuzları yüzünden hali hem bıkkın hem de hafif sinirli gözüküyordu, sabahın bu saatlerinde uyanmış olmasına rağmen sesi gür karşısındakini uyandıracak kadar da yüksek çıkıyordu.
"Yani senin derdin ne? Çiğdem gibi beni de mi İzmir'e kaçırıyorsun? Ayrıca madem o Çağla şıllığı sana her şeyi söyledi, neden bana hemen açıklamadın? Kusura bakma ağzım bozuldu sinirliyim biraz.. Neden bekledin Sahra? Ya da neden benim sana söylememi beklemedin? Sana olan hislerimi biliyorsun.. Benimle oyun mu oynuyorsun? Ve ciddi anlamda soruyorum biz nereye gidiyoruz?" her cümlenin sonunda ses tonu kadar yükseliyor gerginliği de giderek artıyordu.
Sahra'nın yüzündeki gülümseme her bir cümleyi duyunca silikleşti, beklediği şey bu değildi, Çağlar'ın ona çıkışması onu üzmüştü ama ondan ayrı geçirdiği cehennem gibi günleri düşününce üzüntüsünü içinde oluşturduğu duygu seline dilek için derin bir kuyuya atılan bozuk para gibi attı.
"Birincisi kimseyi bir yere kaçırdığım yok istemiyorum dersen seni geri götürürüm, ikincisi anlaşmamız gerek, konuşmamız gerek, bana zaman tanıman gerek Çağlar. Beni anlamaya çalışman gerek. Sakin ol lütfen. Çağla aradığında ilk başta anlamakta zorlandım hem öyle heveslisi gibi nasıl söylenir Çağlar?" çok büyük bir pot kırdığını düşünerek üst dudağını ısırdı devam etti, o da yüzünü Çağlar'a dönmek için sol kolunu direksiyonun üzerine koymuştu,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ UMUT
Teen FictionLiselerinin başlarından birbirlerine sadık ama birbirlerini hiç görmeyen bu iki kişi, tüm bağlarını koparıp hatta birbirlerini tamamen unutup, bambaşka bir yerde bambaşka hikayelerle karşılaşsaydı ne olurdu diye merak edip dururken, aslında karşılaş...