14. Bölüm

501 22 2
                                    

SU

Okulun bahçesindeydim, yanımda Berk vardı. Karşı masada da adının Seçil olduğunu öğrendiğim kız, Hayat ve Hayat’ın arkadaşları. Berk ve ben her ne kadar umursamamaya çalışsak da başaramıyorduk. Berk nefret ettiğini söylemesine rağmen gözlerini alamıyordu, bende sevdiğimi söyleyememe rağmen içim içimi yiyordu. Daha kendim bile kabullenememiştim ki ama artık biliyordum Hayat’ı çok seviyordum ve hiç bitmeyecek bir sevgiydi bu, diğerleri gibi yüzeysel değildi. İçimden geliyordu, kalbimin derinlerinde kalp atışlarım yankılanıyor ve sürekli hiç durmadan hızlı hızlı atıyordu. Gerçek sesler ve yankıları birbirine karışmış gibiydi. Nasıl bu noktaya geldik anlayamıyorum, neden o kız Hayat’ın elini tutmuş, neden Hayat gözlerini onun gözlerinden ayıramıyor, neden bana yüzünü bile çevirmiyor anlayamıyorum. Evde de işler pek parlak değil, Nermin teyze bile benimle konuşmuyor. Hayat’ı evde görmüyorum bile ne olduğunu anlayamadan bu noktada buldum kendimi. Hiçbir soruma cevabım yok, cevaplayacak insan da bulamıyorum.

Onlar karşımda kahkaha atarken daha fazla izleyemeyeceğimi fark ettim ve masadan kalktım. Okulun içine girdiğimde birisi kolumdan sertçe çekti ve beni döndürdü. Gözlerine baktığımda hayatımda gördüğüm en güzel gözlerle tekrar karşılaştım. O içimi ısıtan, kalbimin daha çok atmasına, yanaklarımın kızarmasına ve beynimin çalışmamasına neden olan o yeşil gözlerle…

“Su neden böylesin, beni istemediğini defalarca sen söyledin, hep beni sevmen için uğraşmadım mı? Sende her defasında sevme beni, ben seni sevmiyorum demedin mi? Sevmiyorum işte!!! Şimdi neden mutsuzsun? Neden kendine acı çektiriyorsun? Artık ben mutluyum Su, sende ol!” Hayatım boyunca duyduğum en acı sözler bunlardı, annemin beni sevmemesi değildi ya da derslerden çok düşük almam. Kalbim bin parçaya ayrılmış gibi hissediyordum, toplamam imkansızdı hepsi Hayat tarafından çok uzaklara fırlatılmıştı. Beni hayata bağlayan aslında Hayat’tı. Onu da hayata bağlayan Su’ydu. Şimdi o susuz yaşayabileceğini söylüyordu ama ben Hayat’sız nasıl ayakta kalacaktım ki. Gözlerimi Hayat’tan ayırmadan bir açık bekledim, sadece bir açık, ne zaman sevdim, belki de aşık oldum bilmiyorum. Birini sevmenin hiç bu kadar can yakacağını düşünmemiştim. O da benim bir cevap vermemi bekliyor olacak ki ayrılmadı yanımdan, gözlerime baktı. Her zamanki gibi aşkla değil, sıradan baktı, belki tiksinircesine baktı. Artık hiçbir şey hissedemiyordum. Hayat’ın koluna biri girdi. Başımı kim olduğuna bakmak için çevirdiğimde Seçil duruyordu. Arkasında Burak, Güven, Serdar, Sena, Kaan, Buğra hatta Melis bile, bana suratlarındaki dalga geçen sırıtışla bakıyorlardı. Biraz uzaklarında da Berk, onların yanında olduğu belliydi, hiç eğlenmediğinin belli olduğu kadar.

Seçil’in kahkahasını duydum, ağzından dökülen kelimeler bu kez beni paramparça yaptı.

“Sen kaybettin Su, sadece Hayat’ı değil, herkesi!!!” Kahkaha atarak bana yaklaştı ve uçurumdan aşağıya attı.

Çığlıklar atarak yatağımdan fırladım. Odanın kapısı hızlıca açıldı ve uykudan yeni uyandığı belli olan, pijamalı bir Hayat hızla içeri girdi ve yanıma geldi.

“Su iyi misin?” bir şey dememe fırsat vermeden kollarını bana doladı. O kadar çok sevgisine ihtiyacım vardı ki, kâbusumun gerçek olmaması için her şeyi yapabilirdim. Hayat’ı kaybedemezdim, arkadaşlarımı kaybedemezdim. Hayat’ın omzuna kafamı koydum ve rüyamda yapamadığımı yapıp ağlamaya başladım. Hayat da saçlarımı okşuyor ve “Sadece rüyaydı sakin ol” diye mırıldanıyordu. Kollarımı Hayat’ın beline doladım ve sıkıca sarıldım. Bu hareketime şaşırmış olacak ki saçımdaki elleri dondu kaldı. Kendine geldiğindeyse saçımı sevmeye devam etti. O kendine has erkeksi kokusunu ilk defa içime çekiyordum, sanki uyuşturucuymuş gibi başımı döndürüyordu. Gözyaşlarım yavaş yavaş azalmasıyla Hayat’ı saran kolumu gevşettim ama sarılmayı bırakmadım. Kafamı daha çok omzuna gömdüm ve saçlarımdaki elinin beni rahatlattığını hissettim. Gözlerimi  kapatıp elini daha çok hissetmek istedim.

“İyi misin Su?” başım omzunda olmasına rağmen aşağı yukarı salladım.

“Anlatmak ister misin?” bu kez sağa sola salladım.

“Peki, böyle mi durmak istersin?” evet dercesine tekrar salladım. Konuşamıyordum, gözlerine bakamıyordum. Sanki bakarsam veya konuşursam her şeyi anlatacakmışım gibi geliyordu. Beş dakika kadar öyle durduktan sonra sanırım beli ağrımış olacak ki, sarılmamızı hiç bozmadan yatağa doğru yatmaya başladı. İkimizde yatakta, sarılarak yatıyorduk, hiç itiraz etmedim… edemedim. Gözlerimi kapattım ve burnuma Hayat’ın kokusunu çektim. Gerçekten rüyamdaki gibi seviyor muydum? Onu bir başkasıyla görmeyi kaldırabilir miydim? Kalbimin bu kadar hızlı atması, gerçekten onu sevdiğim için miydi? Ben gerçekten birini sevebiliyor muydum? Kafamda yüzlerce soru vardı. Gözlerim kapalı ve Hayat’a sarılırken kapının kapanma sesini duydum. Kim gelmişti de bizi böyle görmüştü, eminim bütün gece böyle uyuduğumuzu sanmıştır diye düşünmeden edemedim. Hayat’ın sıcaklığında ona sımsıkı sarılırken göz kapaklarıma direnemedim ve uykuya daldım. Saçlarımda Hayat’ın eli, yanağımda yanaklarıyla.

Biliyorum bu bölüm çok kısa oldu ama duygulu bir bölüm yazmak istedim. Bugün melankolik havamdayım ve bu da yazıya yansıdı. Umarım sevmişsinizdir.

Her bölüm yorum yapan kişilere ithaf olunmaya devam edecektir. Bu bölüm nslhnbrkl’ ye ithaf edilmiştir. 

Su ve HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin