Hayat ve Su
SU
Elimde 2 kocaman valizle Atatürk Havalimanı’nın önünde taksi bekliyordum… İstanbul... Yıllardır gelmek için çalıştığım şehrin havasını ciğerlerime soluyorum. Yıllardır gelmek için çalıştığım şehrin havasını ciğerlerime solurken, aşık olduğum bu şehirdeki yalnızlığımın beni ürkütmesini bekliyordum. Oysa, midemde uçuşan kelebekler, özgürlüğümün tadını dilimde hissetmeme sebep oluyordu. Evet artık aşkımı İstanbul’umu doya doya yaşayabilecektim.
Kayıtlar sırasında ilk defa gelmiştim bu şehre fakat sevgili babamın işleri yüzünden havaalanına uzak olmayan okuluma gidip kaydımı yaptırıp geri dönmüştük. Bir telefonla da yurt işimi halletmiş beyefendi. Kızım nerede kalacak, güvenliği nasıl, bunlara hiç dikkat etmemiş işleri o kadar yoğun ki kafasını kaldıramıyor. Annemin de pek ilgilendiği söylenemez ya. Çok mutlu ben buradayım diye. Arkadaşlarına hava atacak nedenleri çoğaldı ne de olsa. Durumumuz ne kadar iyi olsa da bunu pek bana gösteren ailelerden değil bizimki. Düşünsenize gitmek için yanıp tutuştuğunuz bir şehir var ve babanın deli gibi parası olmasına rağmen seni göndermiyor. Ne dil döktüm buraya gelebilmek için yine de izin vermedi. Bende Özel bir üniversiteyi burslu kazandım. Hani şu herkesin gitmek istediği İstanbul Barış Üniversitesi.
20 dakikanın sonunda taksi geldi. Anlatılanlara göre yurdum buraya çok yakınmış 15 dakika sürermiş. Taksiciye verdim adresi, o kadar tatlı dilli, o kadar güler yüzlü ki laf lafı açtı konuştuk İstanbul’a ilk gelişim olduğunu anlattım ve 45 dakika sonra yurduna geldik dedi. 15 dakikalık yolu 45 dakikada. Hep şu bahsedilen trafikte yoktu aslında. Nasıl olduğunu anlayamadan 55 tl istedi. İndim arabadan. Karşımda 1 senemi geçireceğim yurt. Kafamda binlerce soru. Yurdun kuralları var mı? Giriş-çıkış saatleri nasıl? Odam tek kişilikmiş ama büyük mü? E özel bir yurt sonuçta çok sıkı olmaması gerekmez mi. Yurtta beni hemen 3 tane çalışan karşıladı. Çok güler yüzlüler umarım burada her şey güzel geçer. Odama gittiğimde kocaman ve tertemiz olduğunu görünce mutluluğum 2 katına çıktı. Aslında pek yurtta vakit geçirmeyi düşünmesem de yine de yaşayacağım yer burası ne de olsa. Eşyalarımı yerleştirdikten sonra o kadar yorulmuşum ki hemen uykuya daldım.
Sabah kalktığımda yemekhaneye indim. Pek kimse yoktu sanırım bizim üniversiteden pek kimse kalmıyor ki yurt bomboş. Çoğu üniversite haftaya açılıyor bizimki erken başlayıp erken bitecekmiş. Yarın okullar açıldığı için nasıl gideceğimi öğrenmem gerek çalışanlardan nasıl gideceğimi öğrendim ama akbil almam gerekiyormuş. Bunun için de İETT den randevu alıp kartımı almam gerekliymiş. Ama Allahtan bugün için jeton ya da kart alabilirmişim tek kullanımlık. Üniversitem Taksim’de yurdum Mecidiyeköy’de otobüsle gidilebilirmiş. Durağa geldim ve otobüs bomboş yemen yerleştim ve taksimde inip üniversiteme gittim. Yollar bomboş sanırım bu şehirde herkes tatilde ya da pazar sabahı diye kimse dışarı çıkmamış. Taksim ya koca taksim kalabalık değil inanabiliyor musunuz? Okulun önüne gelince geri dönmeye karar verdim. Ne de olsa Pazar, tatil içeride kimse yoktur. İstiklal’ de yürümeye başladım. En sevdiğim film Issız Adam’dır ve gelmeden önce nerelerde çekildiğini araştırmıştım. Tünel’e doğru yürümeye başladıktan sonra sol tarafta Atlas Pasajı’nı gördüm. Birkaç dakika sadece pasajı izledim ve telefonumla pasajın fotoğrafını çekip Gamze’yi kıskandırmak istedim. Kendisi en yakın arkadaşımdır ve İstanbul’ a birlikte gelecektik ama o sevgilisinin yanına Eskişehir’e gitmek istedi. O yüzden kıskandırmak en iyi çözüm.
Ama telefonum nerede? Cebimdeydi bu lanet cihaz! Yurtta unuttum sanırım. Ama cebime koyduğuma eminim nereye gider bu. Hatta Taksim’de indiğimde check-in bile yapmıştım ve şimdi hiçbir yerde yok. Çaldırdım!!! Lanet olsun insan ilk geldiği gün taksici tarafından dolandırılıp, 2. gün telefonunu çaldırır mı? Ben mi çok safım bu şehrin insanları mı çok uyanık. Benim yıllardır aşık olduğu şehir bu muymuş yani! Hemen yurda gidip babamı aradım ve hesabıma para yatıracağını ama bu sefer dikkatli olmamı istedi. Ahh tabi ki bundan sonra dikkatli olacağım. Hemen Cevahir AVM ye gidip kendime Galaxy S4 aldım. Ne olursa olsun Samsung’dan vazgeçemiyorum. Hattımı da çıkarttıktan sonra işlem tamamdır. En kötüsü de fotoğraflarım gitti. Gamze’yle bütün anılarımız, dedikodularımız. Eee insanın sevgilisi olmayınca tek konuştuğu kız arkadaşları kalıyor. Bu zamana kadar çok kişiyi platonik olarak sevdiğim olmuştur. Hatta o platoniklerim bana teklif bile etmiştir. Ama onlar bana yanaşınca bende puff hiçbir değerleri kalmıyor. Aşk bana göre değil ve hiçbir zaman aşık olamayacağım. Bunu biliyorum çünkü ben Su Akay’ım. Lise boyunca çalışkan ama güzel kız. Her şeyi var parası, güzelliği, zekâsı ve okulun popüler kızı. Bunlar benim damgamdı. Bu yüzden herkes benden uzak dururdu. Erkekler yanıma gelmek için çabalardı. Ama ben genelde beni sevmeyenlerle ilgilenirdim. Onlar sevince de ilgim biterdi. Napalım huyum bu!
HAYAT
Babama inanamıyorum. Sanki beni bilmiyor. Sinirliyim, sinirlenince hiçbir şeyi gözüm görmez. Neden sinirlendiriyorsun o zaman. Yarın okul açılıyor benim üniversite de 2. senem son günüm ya! Tatil olan son günüm. Neymiş efendim şirkete gel. Ben de bu sinirle şirkete gidersem yolda kaza yaparım tabi. Sonra al sana araba yasağı. Keşke zamanında Amerika’da okutmak istediklerinde karşı çıkmasaydım ama İstanbul’a o kadar aşığım ki gidemedim başka hiçbir yere. Ben Hayat Kaplangil. Kaplangil’ lerin tek varisi ve ben yarın okula arabasız mı gideceğim. İşte bu tam çıldırmalık!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Su ve Hayat
RomanceSu’suz Hayat ne kadar düşünülebilir. Hayat Su’suz olur mu? Üniversiteye yeni başlamış bir Su ve yolunun kesiştiği Hayat. Onlar birlikte olsun ve hiç ayrılmasın isteyeceksiniz. Hayat’ın Su’yla, Su’yun Hayat’la imtihanı. Hiç bitmesini istemeyeceğiniz...