Kasaba

456 21 2
                                    

Sabah saat 06.12. Evin kapısını çalmıştım. Tabii ki de evimi hatırlıyordum. Oldukça güzel bir bahçesi vardı ve salıncağım hala duruyordu. Kapıyı açan annemdi. Uykuluydu ve sanırım beni tanımamıştı. Hayır, tanımıştı. Kahverengi saçları ve kahverengi gözleri vardı. Çok güzeldi. Dudakları benimki gibi dolgundu.

"Dean?"

"Anne?"

Üstüme atlamıştı. Sıkı sıkı sarılıyordu. Ağlayacak gibi olmuştum.

"Nerdeydin Dean? Biz.. Seni.. Çok ama.. Çok aradık.."

"Şşt, bunların sırası değil anne."

"İçeri gel. Odana hala dokunmadım. Biliyordum, bir gün geleceğini."

"Babam nerde anne?"

"Şimdi bunları konuşmanın sırası değil tatlım."

"Anne, babama birşey mi-"

"Ah, hayır tabiki de. Zamanı gelince herşeyi anlatacağım. Biraz dinlen, polise gidelim. Kasabadaki herkesin senin yeniden geldiğini öğrenmeleri lazım."

"Senle konuşmak istiyorum."

"Ben de senle konuşmak istiyorum Dean; ama yorgun değil misin?"

Açık verme.

"Hayır, anne çok yorgunum; ama senle konuşmak istiyorum. Ben yokken neler oldu? Seni o kadar özledim ki."

"Sensiz hayat çok gereksiz gibi gelmişti. Kendimi salmıştım. Dünyayla bağlantım kesilmiş gibiydi. Kasaba senin haberinle çalkalanıp durmuştu. En yakın arkadaşın Daniel depresyon ilaçları falan almaya başlamıştı. Polisler seninle ilgili hiçbir şey bulamadılar Dean. Öylece.. Kaybolup gitmiştin. Eğer 5 dk erken gelseydik, şu an bu acıların hiçbiri yaşanmamış olurdu. Sen neredeydin? Nasıl kayboldun? O polislerin bir yerlerde açık verdiklerine emindim, ama buna kimse inanmamıştı. Herkes, salak gibi senin öldüğüne inanıyordu; ama ben güçlü oldum Dean. Ve seni bekledim."

"Ben, hiçbir şey hatırlamıyorum anne."

"Hatırlamıyor musun?"

"Evet. Uyandığımda eve çok yakındım ve yürüyerek geldim."

"Kim getirdi seni? Öylece kaybolup öylece ortaya çıkman çok anlamsız Dean."

"Biliyorum, anne; ama inan hiçbir şey hatırlamıyorum. Herşey silinip gitmiş gibi. Biz, kaç yılındayız?"

"2014."

"2014 mü?"

"Evet Dean. Sen 3 senedir kayıpsın."

"Ben.. Anne ben bu üç senedir nerede olduğumu, neler yaptığımı hatırlamıyorum."

Çok duygusuzsun Dean. Rol yap. Gerçekçi ol.

Ağlamaya başlamıştım.

"Sen çok büyümüşün, Dean. En sonki halini hatırlasan, o kadar ufaktın ki.."

"Ben. Çok özledim seni anne."

"Ben de seni çok özledim bebeğim."

"Anne, babam nerede?"

"Bunu konuşmak.."

"Anne. Anlat. Lütfen?"

"Baban beni terketti."

Terketti mi? Ama neden? Babam annemi çok severdi.

"Neden?"

"Seni çok düşündüm, ve dediğim gibi etrafla ilgilenmemeye başlamıştım. Ve babanla da konuşmuyordum. Yani, aslında konuştuğum tek kişi babandı, ama onla bile çok az konuşuyordum. Ve beni terketti."

"Anne, ben çok üzgünüm."

"Hayır Dean. Dediğim gibi bunları düşünmenin vakti değil. Güneş doğmuş. Polislere gitmemizin vakti geldi. Sonra okul."

"Okul mu? Anne."

Okula gitmek istiyordum ama aptal bir ergen gibi gözükmek en iyi fikirdi. Ve benim hakkımda olumsuz düşünmesini istemiyordum. Normal gözükmeliydim. Normal ol Dean.

"Okula gitmelisin Dean. Dolabında şu an sana uygun birşeyler var mı bilmiyorum ama babandan kalan birkaç parça şey var. Onlar olmazsa babanınkileri giy."

"Babamın eşyalarını hala tutuyor musun?"

Utanmıştı. Yanaklarına kırmızılık hücum etmişti.

"Tamam anne özür dilerim. Bunu konuşmayabiliriz."

"Teşekkür ederim oğlum."

Dolabın kapağını açtım. Herşey.. O kadar küçüktü ki. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. O halimi hayal edemiyordum bile. Hemen babamın dolabına doğru ilerledim. Tabii ki de hiçbiri benim tarzım değildi ama içlerinden iyi gözüken mavi tişört ve siyah bir pantolon almıştım. En azından Robert bir convers vermişti de ayakkabı sorunum ortadan kalkmıştı. Aynada kendime baktım. Çok havalı gözüküyordum. Şu salak halimle bile. Üstümde babamın döküntüleri vardı ama ben çok. Mükemmeldim.

Yara İziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin