✠
"Ne demek Dük William evlendi?!"
Genç kadın kahverengi gözlerini fal taşı gibi açmış, yüzünü ekşitmişti.
"Bu ne demek oluyor Tatiana? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?!"
Leydi, tütsülerin etrafı çeşit çeşit kokularla süslediği lüks odanın içinde kabarık eteğini hışımla kavramış volta atarken; adı Tatiana olan henüz otuzlarında, kömür siyahı saçlarını sıkı bir şekilde topuz yapmış kadın, genç hanımının siniriyle işinden olmamak için içten içe dualar ediyordu.
Tatiana gözlerini yere doğru indirerek sakin bir tonla yanıtladı.
"Matmazel, her şey birdenbire gerçekleşmiş diyorlar. Sosyeteden duyulan kadarıyla gelin hanım oldukça neşeli ve... güzel biriymiş. Leydi Josephine'in korumacı tavırları ve York Dükü'nün kıskançlıkları-"
"Yeter bu kadar Tatiana, yeter!"
Tatiana sesini çıkarmadı. Ayaklarına gelen uzun ve düz siyah bir eteğe ve eteğinin içine yerleştirilmiş fırfırlı beyaz bir gömlek giymişti. Kalın ve kısa topuklu siyah ayakkabılarıyla kapıya doğru ilerledi ve leydisine doğru eğildi.
"Bir emriniz var mı genç hanımım?"
"Faytonları hazırlat, Tatiana. Britanya'ya gidiyoruz. York'a."
♛
Öğle vaktiydi. Dük boş günü olmasının huzurunu yaşamak bir yana dursun, kahvaltıdan sonra çalışma odasında belgeleriyle uğraşmaya başlamıştı bile...
Karıştırdığı kağıtlara kapının sesi de eşlik edince, gözlerini kapıya doğru çevirdi ve göz göze geldiği kişiyle birlikte derin bir iç çekti.
"Belinda..." Leydi masaya yeteri kadar yaklaştıktan sonra, huysuz yüz ifadesini takındı ve söylenmeye başladı.
"Will, haydi! Benimle satranç oyna!"
"Bana bak seni leydi görünümlü küçük canavar... Benim yapmam gereken işlerim var! Ayrıca bana 'Will' demeyi keser misin? Kısaltmalardan hoşlanmam!"
"Ama... Ama... Leydi Josephine bu saatlerde güzellik uykusuna dalıyor, Grace de kitap okuyor... Senden başka kiminle oynayabilirim ki, Will?" Genç kadın kolunun altına satranç kutusunu geçirmiş, çocuk gibi dükle bağrışıyordu. Hizmetçiler ve diğerleri artık buna alışmıştı. Düşeslerinin neşeli hallerini seviyorlardı.
Genç kadın sadece William'a karşı böyle rahatça davranıyordu. Hâlâ diğer insanlara karşı çekingendi.
Dük ise bu kadını ister istemez diğer kadınlardan farklı görüyor, ve nedensizce onu sinirlendirmek için uğraşıyordu.
Uzun süreli bir atışmadan sonra kapının tıklandığını farkettiler.
"Gel."
Kapıdan içeri giren dükün en yakın dostu Matthew'dı. Matt, kocaman bir gülüşle karşıladı ikiliyi.
"Nerelerdesin dostum?"
William tartışmayı bırakıp dostunun yanına ilerledi ve sıkı sıkı sarıldılar."Majesteleri'nin yanından geliyorum."
"Bir ay boyunca oralarda mıydın? Mektup yazmak hiç aklına gelmedi mi?" Dük güldü.
"Matt, eminim ki saray kadınlarıyla kuytu köşede-"
Matthew boğazını temizledi. "Ayıp oluyor, düşes içeride." Gülüştüler.
Genç adam muzip bakışlarını takınıp William'a göz kırptıktan sonra sözlerini sürdürdü.
"Mektup konusunda... Yeni evlileri rahatsız etmeyeyim dedim."
Gözlerini düşese kaydırdı Matt. Düşes gerçekten çok güzeldi. Satranç kutusunu dükün masasına bırakmış, karşı duvardaki kocaman pencerenin önüne gelmişti.
Uçuk mavi, bel dekolteli, kabarık olmayan işlemeli bir elbise giyinmiş; kuşlu kolluklarının ardından çıkan minik ellerini pencerenin zeminine koymuştu ve dışarıyı seyrediyordu. Kendisine bakan gözleri fark etmiş olacak ki gözlerini misafire doğru çevirdi ve güleç yüzle selam verdi.
"Hoşgeldiniz, Mr.Sanders," Reverans yaptı.
"Görüşmeyeli uzun zaman oldu."
William ise dikkatle pencerenin önünde arkadaşıyla sohbet eden kadını inceliyordu. Başkalarına karşı oldukça ciddi olabiliyorken, neden bana çocuk gibi davranıyor ki bu kadın?
"Çok kibarsınız Miss. Anderson. Evet, Londra'da bir takım işlerim vardı."
Dük, arkadaşıyla karısının resmi kısa sohbetine karşılık tek kaşını kaldırarak onları izlemekle yetinmeye devam etti.
"Sizi yalnız bırakayım artık... William, ben odama geçiyorum." Belinda satranç kutusunu alıp dükün yanına doğru ilerledi ve kulağına doğru yaklaşıp sesli bir şekilde fısıldadı. "Odada seni bekleyeceğim. Emin ol... Yapacaklarıma hayran kalacaksın."
Matt en yakın dostuna pis pis sırıtırken William karısının yalnızca satrançtan bahsettiğini anlamış, ancak konuşmaya kulak misafiri olan dostunun pek iyi olmayan şeyler anlamış olduğunu gördüğünde yerin dibine girmişti.
Genç kadın Matthew'a başıyla selam verip odadan ayrıldıktan sonra dük, arkadaşının arsız bakışlarına bir süre daha maruz kaldı.
"Bakıyorum da pek ateşli bir yaşama sahip olmuşsunuz York Dükü."
"Matt, ne dersem diyeyim inanmayacaksın değil mi?"
Genç adam gülümsedi ve kapitone işlemeli deri koltuklardan birine yayıldı.
"William, Gelinini o malikaneden kaçırdığında hayatın sana bir oyun oynayacağını biliyordum! Bak, yüce Tanrı sana meleklerinden birini gönderdi."
"Sen de başlama Matt."
"Hadi ama dostum, ona bir şans vermelisin. Oldukça cazibeli bir karın var, yerinde olsam-"
"Matt!" Genç adam çalışma masasına yaslandı.
"Benim öyle işlere karnım tok."
"Tanrım şu aptala yardımcı ol, yoksa çoğalamadan göçüp gidecek."
"Sinirlenmeye başlıyorum."Matt kıkırdadı.
"Huysuz piç... Haydi ilerle, karın odanda seni bekliyor. Ben de Leydi Grace'i ziyaret edeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğimde Aşk Saklı (TAMAMLANDI)
Historical Fiction#Wattys2018 Son Listesi'nde! Herkes tarafından saygı gören bir asilzadenin kimsenin var olduğundan haberi olmadığı kızı... İlk deneyiminden sonra aşka inancı kalmamış bir dük... Farklı dünyalara ait olan bu ikiliye kader bir aşk oyunu mu oynayacak...