†
Hekim kadının odaya girmesinden neredeyse yarım saat geçmişti. Diğerleri bu durumdan hoşnut olsa da William yerinde duramıyor, koridorda volta atarken aynı zamanda da elinde tuttuğu saati inceliyordu.
Belki Matt yanında olmasa ve kendisine bunu yapmaması gerektiği konusunda ısrarcı olmasaydı, şimdiye çoktan odaya dalmıştı. Her ne kadar görgüsüzce olsa da bu, zerre kadar umurunda olmamaya başlamıştı bu geçen süre zarfında...
Sıkılmaktan bembeyaz kesilmiş elini bir an olsun gevşetip sakinleşmeye çalıştığı an, Duvarın köşesinde Grace ile konuşan Matt'in sesiyle dondu.
"İnan bana her şey düzelecek ... Evet ... Sevgilim." Duyduğu son kelime ile birlikte öylece kalakaldı. Sevgilim mi?
Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Çocukluktan beri dost olduğu, hatta o zamandan beri Grace'e de kendi kız kardeşi muamelesi gösteren Matt, nasıl olur da onunla gönül ilişkisi yaşayabilirdi?
Her şeyden önemlisi de, biricik kardeşinin; dilinden kadın muhabbetleri hiç düşmeyen bir hovardayla birlikte olmasına nasıl göz yumabilirdi?
Onlara olabildiğince korkunç bakmış olacak ki, her ikisi de anlaşmış gibi gözlerini kendisine çevirdiği an yüz ifadeleri dehşete büründü. Aslında Matt bundan pek de ürkmüş gibi durmuyordu, rahat olması her ne kadar kendisini rahatsız etse de, bu denli cesaretli olması karşısında gülümsememek için kendini zor tuttu.
İkili kısa bir an göz göze geldi, daha sonra Matt ağzını aralayıp konuşmaya hazırlanmışken William'ın son derece katı çıkan sesi iliklerine kadar işledi.
"Sizinle sonra konuşacağım. Şimdi," Çatık kaşlarıyla onları inceledikten sonra kelimeleri teker teker vurgulayarak sözlerine devam etti.
"karımın iyi olduğundan emin olana dek, tek bir kelime edeyim demeyin."
Bu sözlerin ardından, istenileni yaparak hiç konuşmadılar. Çok geçmeden hekim, ağır adımlarla odadan çıktı. Artık her kontrolden sonra etrafına toplanan hasta yakınlarına olan aşinalığını belli etmek istermişçesine sakin bir edayla etrafına göz gezdirdi ve içlerine hastanın en yakını olan kişiye, York Dükü'ne yöneldi.
William, karısının telâşıyla kardeşi ve en yakın dostunun yaptığı ahlaksızlığı bile unutmuş gibiydi. Tam ağzını aralayıp karşısındaki hekime sorular yağdırmaya hazırlanırken hekim diğerlerini ölçülü bir nezaketle yanlarından uzaklaştırdıktan sonra konuşmaya başladı.
"Efendim, ne yazık ki hiçbir şey umduğumuz gibi değil..." Yutkundu. Ne demek istiyor bu kadın?
Yoksa... Yoksa vebaya mı yakalanmıştı gözlerden sakındığı neşe dolu kadını? Hayır... Bunun olmaması uğruna kendi canını bir saniye olsun tereddüt etmeden feda edebilirdi.
İri cüssesini iliklerine kadar bir tüy kadar güçsüz, zavallı hissetmeye başlamıştı alnından soğuk terler boşalırken.
İşte o an... Uzun zaman sonra tanrıya ilk defa yalvarmak istediğini fark etti.
Uzun zaman sonra tekrardan, bir kadın için bu aşağılık hissi tatmıştı. Bir kapana takılmış gibi, ürkütücü ve çaresi olmayan bir his... Aşkla karışık değişik bir histi bu, tamamiyle tabir edilmesi imkansızdı.
Bu lânet hisle boğuşurken, zihnindeki boşlukta yalnızca iki soru yankılanıp duruyordu.
Ya ona bir şey olursa..? Ya bir gün kayıp giderse ellerimden?
Ağzından birkaç söz çıkarmış gibi oldu, ancak bunları dışarıdan algılayacak durumda değildi. Sanki engin denizlern birinde git gide batıyor, sonsuzluğun içine batıp yok oluyordu. Bir yandan sarfettiği tüm o sözcükler de, denize atılan minik taş parçacıklarından biri gibiydi. Önce kendi etrafında minik dalgalar oluşturuyor, farkındalık yaratıyordu fakat daha sonra küçülüyor, küçülüyor ve o da tıpkı kendisi gibi; ölümlülerin aklının alamadığı belki de tek kavram olan ebediyet bahçesinde kaybolup gidiyordu.
Genç adam kendi düşünceleri içinde kavrulurken hekim kadın; yüzüne yerleştirmiş olduğu sembolik üzüntü ifadesiyle, elini teselli vermek istermişçesine omzuna yerleştirdi ve her zamanki sakin bir ses tonuyla ekledi.
"Bu dönemlerde anne baba olma isteğinizi anlayabiliyorum... Ne yazık ki düşes kendisini fazla baskıya uğratmış olmalı..." Gözlerini yere indirdi.
"Ne?" Anne baba olmak mı? Bu oluş, mevzubahis olan ilişkilerine çok, çok uzaktı. Hatta imkansız bile denebilirdi; sonuçta bir günde defalarca kavga eden bir çiftin -gerçi tamamiyle bir çift bile sayılmazlardı- ebeveyn olması korkunç sonuçlar doğururdu.
Bir yandan ciddi bir hastalık durumunun söz konusu olmadığı için şükrederken, bir yandan da dışarıya karşı çok saçma bir tepki verdiğinden dolayı, sözlerini toparlamaya çalıştı.
"Tamamiyle ruhsal olarak mı böyle hâlsiz olduğunu söylemek istiyorsunuz?"
"Tamamiyle olmasa da, evet. Leydi anladığım kadarıyla çok düzensiz yemek yiyor... Daha doğrusu yemek yemiyor mu demem gerekir bilemedim." Sanki dükün soru sormasını beklermiş gibi bir hâli vardı kadının. Çantasından çıkardığı kutuyu genç adamın eline tutuşturduktan sonra konuşmasını sürdürdü.
"Yemek yemesi için elinizden geleni yapın, iyice yediğinden emin olduktan sonra da size verdiğim o kutudaki sıvıdan içerse bir an önce toparlanır."
"Gerekeni yapacağım, ücretinizi kâhyamdan rica edersiniz... İyi günler," William, hekimin karşılık vermesini beklemeden koşar adımlarla odaya doğru ilerledi.
Odaya adım atar atmaz kalbi değişik bir hisle doldu taştı.
Birkaç saat önce tartıştığı kadın, şimdi ise sanki kendisini beklermiş gibi kapıya bakıyorken, göz göze geldikleri an dudaklarında oluşan kocaman bir gülüşle onun adımlarını izlemeye koyulmuştu.
William, gözlerinin çevresindeki parıltıları yaklaştıkça daha net fark etmişti. Gözyaşları...
Yanı başına gelir gelmez kolları arasına aldı kadınının minik bedenini. Sıkı sıkı sardı, bir daha hiç bırakmak istemiyormuş gibi; tarçınî saçlarını okşadı bir eliyle de... Her telini hissederek, kokusunun üzerine sinmesine karşı koymadan... Hiç konuşmadan.
Belinda da sarılmasına karşılık verince, gözyaşlarını tutamadı. Yalnız olmalarının getirdiği rahatlıkla, birkaç gözyaşının biricik aşkının omzundan aşağı damlayıp gitmesine izin verdi.
Bedenine serpilen gözyaşlarını anlamış olacak ki genç kadın, bedenini ona daha fazla bastırdı. Mest olduğu turuncu saçlara doyasıya dokundu, hayatının yegâne aşkı olan adamın kokusunu zihninin tüm derinliklerine kazımak için doya doya içine çekti dudaklarındaki hıçkırığa hakim olamadan.
"Çok korktum," Fısıltıya yakın bir şekilde çıkan sesi karşı koyulamaz bir tonda çıkmıştı William'ın.
"Senin türlü hastalıklardan birine yakalanmış olmandan... Seni kaybetme ihtimalimden... Çok korktum Belinda."Leydi hıçkırıkla kahkaha arasında tuhaf bir kıkırdayış sergiledi.
"Sesin dışarıdan duyuluyordu." Yutkundu.
"Ben de bir anlığına gebe olduğumu..." Dudaklarına dükün parmağının nazikçe bastırıldığını hissetti.
Genç adamın sırıtarak sarf ettiği sözlerden sonra, kıpkırmızı kesiliverdi.
"Birlikte geçireceğimiz kocaman bir ömür var... Aşkımı kanıtladıktan sonra sana söz veriyorum, evliliğimizi bir bebekle kutsayacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğimde Aşk Saklı (TAMAMLANDI)
Tarihi Kurgu#Wattys2018 Son Listesi'nde! Herkes tarafından saygı gören bir asilzadenin kimsenin var olduğundan haberi olmadığı kızı... İlk deneyiminden sonra aşka inancı kalmamış bir dük... Farklı dünyalara ait olan bu ikiliye kader bir aşk oyunu mu oynayacak...